Merhaba Yasemin, seni hafızalardan silinmeyen Son Yaz dizisiyle tanıdık. Enerjik, samimi yetenekli... Seni Google da araştıran birçok insan bunları görebilir. Bana, kendine sakladığın Yasemin’in hayatından bahseder misin?

Enerjik, dışarı dönük halin tam tersi; daha evcimen, içe dönük bir insan. Özellikle son yıllarda beni dışarı çıkarmaları için çok önemli bir şey olması lazım. Sosyal medyada paylaştıklarım, daha filtrelenmiş bir Yasemin. Kendi serzenişlerimi paylaştığım bir platform yaratmak istemediğim için arkadaşlarıma, sevgilime, aileme yansıttığım Yasemin değil. Onlarla paylaştığım Yasemin; daha endişeli, dünyayla daha çok derdi olan, düşündüğünüz kadar heyecanlı ve atılgan biri değil.

Yeni filmin vizyona girdi “Sevmek Yüzünden” heyecanlı mısın? Nasıl bir dönemine denk geldik?

Heyecanlıyız. Romantik komedi çektiğimiz için başlı başına eğlenceli bir set geçirdik. Sadece kendi kattıklarım değil, hepimizin ortak bir neşesi vardı. Onları tanıdığımda, sete giderken ayağım geri geri gitmedi, bir problem yaşamayacağımı biliyordum. Bunu bilerek sete gitmek, bana inanılmaz bir özgürlük alanı verdi. Kanatlandım, Yasemin olarak müthiş bir yaratıcı alan açtım kendime.

 Film romantik komedi ama aynı zamanda güçlü bir kadın hikâyesini anlatıyor... Bu ikisi nasıl harmanlandı? 

Ayça Ayşin Turan’ın canlandırdığı İdil karakteri, eski erkek arkadaşının, yeni nişanlısına gelinlik tasarlamak zorunda kalıyor. Bunun üzerine işten ayrılıyor, ama kendi başına, sınırı çok aşmadan kıza ulaşıp, evleneceği adamın düşündüğü gibi biri olmadığını anlatmaya çalışıyor. Bu yolda hem kendi içinde verdiği bir savaş var hem de evlenen kızın abisine aşık oluyor. İdil’in en yakın arkadaşı dediği üçlü bir arkadaş grubu var, ben de o gruptaki arkadaşıyım. Biz her koşulda İdil’in yanında olan, her daim arkasındaki kişileriz.

Senin karakterin bize ne söylüyor? 

Aklına ne gelirse “şak” diye söylüyor. Filtresiz bir karakter; kendine çok güvenen, ağzına geleni hiç çekinmeden söyleyen bir tip. Bu karaktere hayat vermek bana çok iyi geldi.

Filmde, senaryoyu okurken en çok ilgini çeken yer neresi oldu?

Başka bir karakterle gelselerdi, kendimi yapmak istediğim şeyle doğru orantıda bulabilir miydim, bilmiyorum. İyi ki Sanem’i oynadım diyorum. Benim filmde en çok ilgimi çeken Sanem karakteriydi. Aynı zamanda partnerimi oynayan Ali Yoğurtçuoğlu’yla olan çekişmeleri.

Son Yaz, Aşk Taktikleri şimdi Sevmek Yüzünden Romantik dizilerin vazgeçilmez karakteri oldun. Bu konuda hakim olmayı seviyor musun?

Son Yaz dizisine romantik komedi diyemem. Özellikle ikinci sezonu ne komik ne de romantikti (gülerek). Ama sonu güzel bitti. Galiba dışarı yaydığım enerjiden dolayı bu yönde projeler geldiğini düşünmeye başladım. Türkiye’de bir tip oynadın mı, devamında da benzer tiplemeler için teklif getiriyorlar.

Genelde hep aşk için savaşan kadın olarak seni izledik. Gerçek hayatta da öyle misindir? Sence aşk için savaşmalı mı yoksa aşk seni bulur mu? 

Aşk beni buldu. Sonrasında aşk için değil, ama ilişki için her gün savaşıyorsun. Filmlerin sonunda mutlu mesut oldular derler ya, işte ondan sonra olağan sorunlar karşısında nasıl bir mücadele verdiğin çok önemli. Ben, sevdiğim insanla birlikte, sadece bizi ilgilendiren bir konu üzerinden değil, dünyaya dahil problemler üzerinden de bir mücadele veriyorum. Şu an psikoloji masterı yapıyorum ve insan psikolojisini çok merak ediyorum. Mesela bir gün kişilerin bağlanma şekillerini tartışırken şunu fark ettik; biz birbirimize iyi geliyoruz. Bir ilişkiniz varsa, asla emeksiz yürümez. Bazen tahammülsüz olunabiliyor, ama birbirini tolere etmek, birinin enerjisi yokken, diğerinin onu yükseltmesi bir ilişkiyi ayakta tutan en önemli denklemlerden biri. Ben tamamlayıcı sevgiye çok inanıyorum. Bütün insan ilişkileri için bunu düşünüyorum.

 Antropoloji okurken hayatının mesleğini buldun, oyuncu oldun. İngiltere’den İstanbul’a geldin. İnandığı şeyin arkasından giden bir genç kadın görüyorum. Romantik misindir yoksa her planının içinde gerçeklik mi vardır?

İdealistimdir. Romantikliği “Pembe gözlük taktık ve bir anda her şey çiçek oldu, kelebekler uçuşuyor” gibi görmüyorum. İdeallerim var ve bunların peşinden koşuyorum, ama bunu yaparken körkütük ilerlemem. Sağduyularıma kulak veririm.

Antropoloji gibi oyunculukla uzaktan yakından bir meslek okurken, nasıl oldu da bu ışıltılı dünya kalbini çaldı?

Tiyatro için hep derler ya “İnsanı, insana, insanla anlatmaktır” diye. Antropoloji de insan bilimidir. Kültürlerarası yolculuğu anlatan, toplumu kuran insanı anlatan bir dal. Gelen her karakterde, karaktere soru sorarak ilerlemeyi çok seviyorum. Karakter içe dönük mü dışa dönük mü? Duygusal mı, mantıkçı mı? Antropoloji ve Psikoloji sayesinde karakteri daha iyi analiz edebiliyorum. Sosyal antropolojide bir insanın bu kültüre evrilmesinin amacının ne olduğunu sorgulamakla, oyunculukta bir karakterin hayat amacını sorgulamak bana benzer geliyor.

İlk olarak oyuncu olma hayalini ne zaman kurmuştun?

Ben içe dönük bir çocuktum, annem de bunu kırmak istiyordu. Beni ilkokulda çocuk tiyatrosuna yazdırdı. Hoşuma gittiğini anlayınca Pera Güzel Sanatlar Lisesi’nde Tiyatro Bölümü’nde hafta sonu okuluna gittim. O sırada bir menajer geldi, hepimizin fotoğrafını çekti. Bir monolog verdiler ve hepimiz oynadık. Bir gün annemle yürürken beni aradılar ve bir iş için çağırdılar. 18 yaşından küçüktüm. Annem küçük olduğum için çok sıcak bakmadı “belki büyüyünce” dedi, ama biz yine de oraya gittik, konuştuk. Oraya gittikten sonra “Ben bu işi yapabilirim” düşüncesi kafama yerleşti. Benim ailem içinde sanatçıların olduğu bir aile değil, o yüzden babam başta oyuncu olmamı pek olumlu karşılamadı. O da haklıydı kendine göre çünkü dışarıdan baktığında anlaşılması zor bir sektör. Özellikle 18 yaşından küçüksen.. Sen de biraz önce tanımlarken “pırıltılı” dedin. Dışarıdan öyle görünüyor ama bence pek de pırıltılı bir sektör değil.

Son Yaz gibi çok sevilen bir diziyle kariyerine başladı. Hayatında bu durumun artıları ne oldu?

Benim için bir dönüm noktası oldu. Son Yaz dizisinden önce sağlık sektöründe çalışıyordum. Hatta Son Yaz gelmeseydi akademik bir kariyerim olabilirdi. Ben şu anki menajerimle üniversitedeyken tanıştım ve okulumu tamamlamak için birkaç yıl zaman istedim. Çünkü ben sadece oyuncu olmak istemiyordum, okuduğum alanlarda da akademik bir şeyler yapabilirim belki diye düşünüyordum. Covid ile birlikte Son Yaz geldi. Evde, ailemle oturuyorken, bir anda kendimi sette budum. Bana hiç benzemeyen, dışarıdan benziyormuş gibi görünen birini canlandırmaya başladım. Filmlerde, dizilerde izlediğim insanlarla arkadaş, abi/abla - kardeş oldum. Değişik bir dünyanın içine girdim. Eğer ben oyunculuğun sadece bunlardan ibaret olduğunu düşünseydim, biraz önce de konuştuğumuz gibi pırıltılı bir hayat olduğunu sanabilirdim, ama ben bunun arkasındaki emeği, yeri geldiğinde sevdiklerinden uzakta çalışma durumunun zorluğunu gördüm. Anladım ki, disiplin olmadan bu iş olmuyor. Son Yaz benim için bir şanstı, ama ben bu şansa hazırmışım.

Sence güçlü bir karakter mi bir oyuncu için akılda kalıcı, yoksa güçlü bir dizinin bir parçası olmak mı?

 Oynadığım karakter anlamlı olsun, hikaye içinde boğulmasın, o projeye bir şeyler katsın isterim.

14. Son zamanlardaki ekranlarda güçlü kadın hikâyelerinin daha çok sevildiğini görüyoruz. Bu tür hikayeler senin de ilgini çekiyor mu?

Son dönemlerde izlediğim “Bahar” dizisi ve “Şahane Hayatım” var. İkisinde de şöyle bir özellik var. Genelde erkekler için söz konusu olduğunda anne karakteri vazgeçilmezdir, ama bu dizilerde kadın başroller dizginleri ele alıyor ve başkalarının onlar için yazdığı kadere teslim olmuyorlar. Bağımsız hikayelerde, dijital projelerde de bu duruma çok rastlıyorum. Çok hoşuma gidiyor.

Hayatında aldığın en cesur karar neydi?

Bir ilişkinin içinde kendimi karşımdakine açmak, çünkü neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Sirkte ip cambazları vardır, ama aşağıda koruyucu bir perde olur. Birine tüm kalbini açtığında, o perde olmuyor. Karşındakine o ipi yüzde yüz emanet ediyorsun. Eğer o ipi o tutmazsa, sana o güveni vermezse çok büyük yaralar alabilirsin. Hele duvarları olan bir insan için bu çok zordur.

Okuduğunda veya duyduğunda çok etkilendiğin, hayatının belirli dönemlerinde kullandığın bir söz, bir cümle var mı?

 Zaman zaman değişiyor, ama sen bunu sorduğunda aklıma Paulo Coelho’nun çok sevdiğim Simyacı kitabından bir alıntı geldi; “Bir şeyi gerçekten istersen, bütün evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar.” Bu sabah kalktığımda beni motive eden bir düşünce şekli.