YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Seçil Öztürk ile bir araya geldik ve şiir yazmaya nasıl başladığını, şiir yazarken nelerden ilham aldığını ve "Çöl Kadını" kitabını konuştuk... 

Hoş geldiniz Seçil Hanım. Öncelikle sizi tanımak isteriz. Kimdir Seçil Öztürk?

28 Temmuz 1992 Ankara doğumluyum. İlk okuldan sonra eğitimimi İstanbul da sürdürdüm. RTP mezunu ve Psikoloji lisans öğrencisiyim. Öğrenirken de öğreten bir öğretmenim. Yazıyı öğrendiğimden beri eskiz defteri tutan, ortaokulda şiir okuyarak, lise yıllarında ise yazarak il ve ilçe birincilikleri kazanan, şimdi ise 'Çöl Kadını' adlı şiir kitabıyla sizlerin karşısına çıkan optimist bir şairim.

Şiir yazmaya nasıl başladınız? İlk yazdığınız şiiri hatırlıyor musunuz?

Elbette, her şey şöyle başladı; kâinatın kusursuz yapısı, içimdeki pastoral hisleri uyandırdı. 'Uyandırdı' diyorum çünkü; bu özellik sonradan kazanılmadı, doğuştan hep vardı. Bakmakla görmek arasındaki farkı 8 yaşlarında edinmiş olmayım ki bu yaşta bir çocuk 'doğayı' tasvir etmek için yazıyı kullandı. Üstelik çevremde rol modelim de yoktu.

"Çeşmeden sular akıyor, Dallarda kayısılar.

Arılar vız vız vızıldar.

Bahar gelmiş köyüme." 

Bu ilk şiirimdi. Büyük bir heyecanla kimi görsem gösterip okuyordum ki yıllar bu özelliğimi hiç değiştirmedi hala aynıyım.

'Çok güzel olduğunu ve daha güzellerini yazabileceğimi' söyledi çevremdeki herkes, onlar da hiç değişmedi hala aynı şeyi söylüyorlar. Bu anlamda çevremdeki rhapsodları seviyorum.

Şiir yazarken nereden ilham alıyorsunuz? İlham sizin için nedir, nasıl gelir?

Güzel olan her şey beraberinde ilhamı getirir. İlham geldiğinde ise aklı götürür. Bu şuursuz, güzellikle gelen ilhamın adı bana göre sevgidir. Sevgi ise simya. Simya dönüştürme gücüne sahiptir. Sende olan ne varsa daha fazlasına dönüştürür. Benim simyam kelimelerim. Ayrıca bu soruyu fikrime en yatkın bir alıntıyla desteklemek isterim. Platonun kitabında, Sokrates İoan'a söyle bir karşıt yanıtta bulunur; Tanrı şairlerin akıllarını başlarından almıştır. Ve tanrı; şairleri, kahinler ve peygamberler gibi kendine vekil kılar. Şairlerin dillerinden dökülen sözleri duyan bizler, bilinçsiz bir halde söylenen bu paha biçilmez sözlerin şairlerden değil, tanrının bizatihi kendisinden geldiğini biliriz. Böylece tanrının şairler aracılığı ile bizimle temas kurmuş olduğunu, görmüş oluruz.  Yani yazan değil yazdıran, ilhamında perde arkasındaki de 'O'

Kitap yazma fikri nasıl gelişti, kitabın ismi neden Çöl Kadını?

Lise de birinci olduğum her yarışmanın sonunda sevgili Müdürümüz Nurettin Turan, kürsüye çıkarır ve kitap hediye ederdi. Bu pekiştireç ' Kitap bir ödüldür' bilincini' zihnime kodladı ve ben iyi bir okur haline dönüştüm. Benim gibi Ehl-i kitap olanların hayali ise güçlü yanlarını kitaba dönüştürerek bu bilginin zekatını vermek. Şahsi hayatımın gerçekleşmiş en güzel hayali desem yeridir. Yaratıcıyla gelen ilham somut bir başarıyı hakkediyor manifestosu kitabı oluşturdu. 'Çöl Kadını' ismi kurak toprakları çağrıştırsa da kapağı zeytin ağacını çölde yetiştirecek sevgi ve umuda sahip. Asıl hazine işin sonunda elde ettiğin değil, elde edene kadar yaşadığın macera ve bu maceradan edindiğin deneyimdir' ana fikrine sahip olan Paulo Coelho'nun 'Simyacı' adlı kitabında herkes simyacıya odaklanmışken olayın seyrine müdahale edip kaderi değiştirebilme gücüne sahip bir kadın var ortada ancak sessiz kalıp sevdiği simyacıyı bulsun, gelip gitmesin tam anlamıyla gelsin isteyen bunun için bekleyen kadın 'Çöl Kadını' Üstelik sevdiğinden hiç bir haber almadan  birbirlerine sevgilerini rüzgarla hissettiren koşulsuz sadakat gerektiren bir aşk. Sevdiği, aşk gibi kelimeleri kullanıyorum ancak bu kelimelerin de bakir olduğunun altını çizmek isterim çünkü bu hikâyede yaşanmamış, birkaç selam ve bakışmaya duyulan güven var. Gerçek sevgi budur! Kitabımı bu isimden başkası tarif edemezdi. Ayrıca kitabımı alanlar bu aşkı hissetmiş olsa gerek kısa bir süre zarfında 'ÇöL Kadını' 2. baskıda. Modern aforizmaları ise kitaba el yazımla ekledik.

Kitabınızın konusu ve yazım diliniz hakkında bilgi verir misiniz? 

Kitabın konusu kainatın mayası aşk. Detaylandıracak olursam; Aşkın evrelerini bulanilirsiniz. Damıtılmadığında saf sevgiye ulaşmadığında aşkın içinde; öfke, sahiplenme,arzu,çaresizlik tutku,değişme,dönüşme, vazgeçme, affetme,gurur ayrılık hepsi vardır. Bu duygu hastalandırır. Bu yüzden dikkatli okurlar fark edecektir ki tekâmül yolunda aşk ateştir ve tüm bu değersel öğretilleri kazandırıken beşeriyetin arkasındaki ilahi boyuta çıkar yol. Yazım dilime gelecek olursak; ait olduğum kültür dilimin özelliğine yön veriyor. Aşık edebiyatı esintili lirik şiirlerimin nazım birimi dörtlük. Kalan çoğunluk ise Türk şiirlerinde  1940'lardan sonra Nâzım Hikmet ile başlayan, Orhan Veli Kanık ile yaygınlaşan serbest nazım şekli ile yazıldı.  Kendime daha yakın bulduğum için ben de böyle devam ettim.

Şiir sizin için neyi ifade ediyor ve hayatınızın neresinde en çok hangi şiirinizi seviyorsunuz?

Bir hayatın çiçek açan dili, dinleyenlerin müziğini hissettiği çalgısız söz, ya da sadece kelebek etkisidir şiir. Ben olmama engel çatlaklarımı birleştirerek bir eden şiirin bendeki yeri. Uzakdoğu da ise söyle dile getirmişler kintsugi. Kintsugi bir Japon felsefesi duymuşsunuzdur belki bir dönüşümü anlatır, birleştirme sanatıdır. Bu doğrultuda bakıldığında tüm şiirlerimi seviyorum ama en çok yazmadıklarımı.

Örnek aldığınız şairler var mı?

İslamiyet öncesi ya da sonrası gerek batı etkisi gerek çağdaş Türk edebiyatında yazar ve şairlerimiz arasında ayırt etmeksizin bütüncül bir bakışla ele alındığında her biri kendi kulvarının nadide bir örneği. Ve ben şairlerimiz arasında cut-up yaparak bütünü kendime örnek alıyorum.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

NASA 90'lı yıllarda Venüs yüzeyinde keşfettiği kraterlerden birine  'Krahatun' yani ' Hatun' ismini verir. NASA'nın resmi kaynaklarına göre bu isim Mihri Hatun anısına verilmiştir. Kimdir peki Mihri Hatun? II.Bayezid'in oğlu Şehzade Ahmet'in eşrafından olan, Divan Edebiyatı geleneğine mensup güzelliğiyle nam salan Osmanlı dönemi kadın şairlerimizden. Çok yönlü oluşu sayesinde döneme damga vurmuş, dönemin tabularını zorlamış ve düşündüklerini cesursa söylemiştir. Bu hikayeler kıssas olacak örneklerdir ve edebiyat meclislerinde anlatılır, anlatılmalı da. Ben edebiyat meclislerinin çok daha yaygın hale getirilerek, bizde olan özelliklerin uyandırılması taraftarıyım.