GÜLAY POLAT'ın röportajı için tıklayınız...

P H O T O 2025 06 21 17 10 27

Gülay Polat: “Prens” dizisi klasik televizyon anlatılarının dışında bir yerde duruyor. Ve artık tüm Türkiye biliyor ki bu dizi yayınlanmadan önce gittiği her kapıdan geri çevrildi. Ama dijitalde yayına girdikten sonra geri çevirenler bile peşine düştü. Hatta Altın Kelebek’i bile kazandı. Siz bu başarıyı nasıl öngördünüz, sizi bu projeye çeken neydi?

Bu hikâyeye ‘evet’ demenize neden olan en önemli unsur neydi?

Bülent İşbilen : Şöyle anlatayım, uzun zamandır komedi projeleri çekiyorum ve artık komedi enerjisi olan insanları, ister yetenek, ister tecrübe deyinilk andan anlayabiliyorum. Giray Altınok’u da daha önce Instagram’daki tiplemelerinden büyük bir beğeniyle takip ediyordum. Onun Kerem’le birlikte yazdığı bir senaryoyu filmleştirirken tanıştık. “Prens” fikri de o süreçte konuşulmaya başlandı. O dönemde MGX Film’le de birlikteydik; yani yıldızlar bir şekilde hizalanmış gibiydi.

Beni çeken taraflardan biri, komedi anlayışına çok güvendiğim Giray’la birlikte çalışacak olmaktı. Bir de senaryo çok eğlenceliydi. Üstüne, MGX Film gibi bize sınırsız yaratıcı alan açan bir yapım şirketiyle çalışınca ortaya böyle özgün ve güçlü bir iş çıktı.

Gülay Polat : Yönetmenlik kariyeriniz boyunca birçok farklı türde iş yaptınız. Dönem komedi türü sizin için nasıl bir deneyim oldu? Bu türde çalışmak yaratıcı sürecinizi nasıl etkiledi?

Bülent İşbilen : Açıkçası çok zorlanmadım. Çünkü komedinin doğası dönemden çok duruma bağlıdır. Bugün güldüğümüz şeyler zaman içinde değişse de, o temel yapılar aynı kalıyor. “Prens”te bir tarihsel doğruluk iddiamız olmadı. Zaten Bombomya, tamamen kurmaca bir ülke. Dolayısıyla gerçekçi ya da birebir tarihsel bağlılık gibi bir derdimiz yoktu.

Bir anlamda, “Prens” bana tam anlamıyla bir durum komedisi yapma özgürlüğü sundu. Fantastik ama sahici… Gerçekçi ama absürt… Bu dengeyi bulmak da yaratıcı olarak çok besleyiciydi.

Gülay Polat : “Prens”in görsel dünyası oldukça zengin ve stilize. Bu projede Virtual Production teknolojisini kullandınız. Bu teknoloji anlatım dilinize nasıl katkı sağladı? Sizce bu yöntem televizyon yapımlarında yeni bir dönemin başlangıcı mı?

Bülent İşbilen : Virtual Production; bence sektör adına büyük bir devrim. Prens’in ilk sezonunu çektiğimizde dünyada bu teknolojiyle %70-80 oranında çekim yapan ilk diziydik. Bu süreçte yurtdışından “Yapamazsınız” diyenler oldu ama biz Türküz, gözümüz kara, daldık çektik!

MGX’in Kemerburgaz’daki stüdyolarında öyle sahneler çektik ki; izleyen New York mu Paris mi, Kremlin mi anlayamıyor. Led paneller önünde çekilen sahnelerle adeta dünya sizin stüdyonuza geliyor. Bu sistemle kutuplarda da olabilirsiniz, bir Osmanlı sarayında da.

Senaristlerin bu teknolojiyi mutlaka görmesini isterim çünkü hayal gücünün önünü tamamen açıyor.

Gülay Polat : Yapım sürecinde karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?

Bu zorluk, sizin yönetmenlik yaklaşımınızı değiştirdi mi?

Bülent İşbilen : En büyük zorluk, bu yeni teknolojinin henüz oturmamış olmasıydı. Neredeyse her iki günde bir sistem upgrade yedi. Sabah sete geldiğimizde geceki sahne sistemsel kaymalarla bozulmuş oluyordu. Oyuncular sete gelip eve dönmek zorunda kaldı.

Ama yılmadık. Sekiz bölümlük ilk sezonu bu kadar teknik aksaklığa rağmen tamamladık. Bu süreç bana esnek olmayı, sabırlı olmayı, ama en önemlisi vazgeçmemeyi öğretti.

Gülay Polat : Oyuncu yönetimi konusunda “Prens”teki yaklaşımınız diğer projelerinizden nasıl farklılaştı?

Oyuncularla nasıl bir yaratıcı işbirliği kurdunuz?

Bülent İşbilen : “Prens”te karikatürize oyunculuklardan uzak durduk. Dizide Prens karakteri sıra dışı hareketler sergilese de etrafındaki oyunculuklar oldukça sade ve doğal. Eğer Prens’i oradan çekip alırsanız, geriye neredeyse bir dönem dizisi kalıyor. Bu dengeyi kurmak oyuncu yönetiminde oldukça önemliydi.

Yani hem komik hem sahici olmayı başarmaya çalıştık. Ve bu bence dizinin en kıymetli farklarından biri oldu.

Gülay Polat : Dijital platformlara geçişin anlatı dilini ve izleyici beklentisini nasıl değiştirdiğini düşünüyorsunuz? Siz bu dönüşüme nasıl adapte oldunuz?

Bülent İşbilen : Bence bu soru en sevdiğim olabilir. Dijital platformlar anlatı özgürlüğü açısından müthiş bir alan açtı. Televizyon artık daha ticari ve dış satış odaklı olduğu için yerel komedilere çok yer kalmadı. Komedi yapımcıları mecburen dijital tarafa yöneldi.

Bu mecrada deneysel işler yapılabiliyor. Pandemi de bu dönüşümü hızlandırdı. Seyirci artık dijitalin dilini, temposunu ve içeriğini benimsedi. Biz de anlatımımızı buna göre dönüştürdük.

Gülay Polat :Bir sahneye “oldu” demeniz için sizce olmazsa olmaz unsur nedir?

Bülent İşbilen : Sahneye “oldu” diyebilmem için önce ben o sahnede eğleniyor muyum, gülüyor muyum ona bakarım. Hatta gözlerimi kapatırım, o sahne zihnimde akıyor mu, akmıyor mu kontrol ederim. Eğer orada bir ritim, bir içsel kurgu varsa; “tamam” derim.

Ama değilse oyunculuk iyi olsa bile yeniden çekeriz. Çünkü komedide ritim her şeydir.

Gülay Polat :Bugüne kadar çalıştığınız projeler arasında sizi en çok zorlayan ve en çok tatmin eden işler hangileriydi? Bu projeler sizde nasıl izler bıraktı?

Bülent İşbilen : Aslında her mecra kendi içinde bir zorluk taşır. Reyting kaygısı, gişe baskısı… Ama özellikle “Prens”in teknik kısmı çok yeni olduğu için orada yaşadığımız zorluklar oldukça özeldi.

Zorlandım mı? Evet. Ama gözümde canlandırdığım bir şeyi hayata geçirdim. Bu yüzden tatmin de büyüktü.

Gülay Polat :Yeni nesil yönetmenlere veya sektöre girmeye hazırlanan gençlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz? Siz ilk başladığınızda keşke biri bana şunu söyleseydi dediğiniz bir şey var mı?

Bülent İşbilen : Açık konuşayım, iyi ki kimse bana “şunu yapma, bunu yap” demedi. Çünkü o zaman kendi doğrularımı bulamazdım. Deneme-yanılmayla kendime has bir anlatım dili geliştirdim. Belki biraz daha uzun sürdü ama daha özgün oldu.

Gençlere de önerim şu: Kendi yollarını çizmelerine izin versinler. Başkasının doğrusu, sizin hikâyenize uymayabilir.

Gülay Polat : Bülent İşbilen bundan sonra hangi tür hikâyeler anlatmak istiyor? Önümüzdeki döneme dair projeleriniz neler? Hayalini kurduğunuz bir proje türü var mı?

Bülent İşbilen : Komedi hâlâ kalbimde çok özel bir yerde. Ama bir yandan da içimizi acıtacak, düşündürecek işler yapmak istiyorum. Ekonomik eşitsizlikler, inanç, ahlak gibi konular üzerine çalışıyorum. Daha can yakıcı ama düşündürücü projeler…

Komediden vazgeçmem ama artık başka şeyler de söylemek istiyorum.

Gülay Polat :“Prens” gibi alışılmış kalıpların dışına çıkan bir projede yapımcı desteği de büyük önem taşıyor. Giray Altınok’un hem başrol oyuncusu hem de yaratıcı ekipten biri olarak sürece katkısı ve yapım şirketinin inancı size nasıl bir alan açtı? Her kapı kapanırken MGX Film kurucusu Müşvik Guluzade’nin desteği size neler hissettirdi?

Bülent İşbilen : Sinema bireysel değil kolektif bir sanat. O yüzden senaristten yönetmene, yapımcıdan ışıkçıya herkesin aynı yöne bakması gerekir. “Prens”te MGX Film bize hiçbir sınırlama koymadı.

Müşvik Guluzade’nin bu projeye olan inancı sayesinde hayal bile edemeyeceğimiz alanlarda özgürce üretim yaptık. Sadece kendi adıma değil, tüm ekip adına ona teşekkür ederim. Bu yaklaşım, yaratıcı işlerin nasıl büyüyebileceğinin canlı kanıtı oldu.