GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...

Türkiye’nin ilk GAPS diyetisyeni Yeşim Temel Özcan ile yalnızca bedenin değil, zihnin ve duyguların da iyileştiği bir yolculuğa çıkıyoruz. Fonksiyonel tıbbın insanı bütünüyle ele alan yaklaşımını, duygusal açlıkla baş etmenin yollarını ve iyileşmenin aslında bir bağ kurma süreci olduğunu tüm samimiyetiyle anlatıyor.

Whatsapp Image 2025 06 20 At 18.51.38 (3)

Türkiye’nin ilk Gaps diyetisyeni, beslenme danışmanı uzmanı, Birlikte İyileşeceğiz kitabının yazarı Yeşim Temel Özcan... Bugün beslenmesine dikkat eden, danışmanlık almak isteyen herkes ilk olarak sizin isminizle karşılaşıyor. Mesleğinizde bu başarıyı yakalamanızın bir sırrı var mı?

Bu mesleğe başladığımda hedefim sadece doğru beslenme bilgilerini öğretmek değildi. Asıl amacım, insanların hayatlarına anlamlı bir fark katabilmekti. Yıllardır kronik sorunlarla boğuşan birinin bedenini ve kendini yeniden tanımasını sağlamak ve iyileşmeyi sadece fiziksel değil, duygusal ve insani bir süreç olarak görmek... Bu yaklaşım, yıllar içinde beni bir “uzmandan” çok bir yol arkadaşı konumuna taşıdı. Danışanlarım için bir diyet listesi değil, birlikte çıkılan bir “iyileşme yolculuğu” sundum. Başarımın sırrı, benimle hikâyesini paylaşan her danışanımla ortaktır; çünkü gerçek iyileşme, bir bağ kurma sürecidir.

Hacettepe Üniversitesi’nde Beslenme ve Diyetetik bölümünü bitirmişsiniz. Özellikle bu bölümü seçmenizin hayatınızda özel bir sebebi var mı?

Özel bir sebebi yok, insan hayatına dokunan tüm meslekler ilgi alanımdaydı.

Okulu ilk bitirdiğiniz yıllarda değil ama son yıllarda beslenme ve diyetisyen uzmanları neredeyse her 3 kişiden birinin başvurduğu bir alan oldu. İlk mezun olduğunuz zamanlarda “Ben ne yapacağım?” kaygısı yaşadınız mı?

O dönemlerde yeni mezun diyetisyenlerin en büyük amacı bir devlet kurumuna atanabilmekti. Ancak kısıtlı kontenjanlar nedeniyle, özel sektörde çalışan diyetisyen sayısı hızla arttı. Dolasıyla, ben de bu akışa dahil olarak özel sektörde çalışmaya başladım ve ardından Antalya’da ilk diyetisyen kliniğini açan isimler arasında yer aldım. Kaygı yaşadığımı söyleyemem çünkü kaygı yaşamamak adına her zaman alternatiflerimi yarattım.

Bu başarının ilk kırılma noktası nerede oldu? Sizi diğer herkesten ayıran, insanların adınızı daha fazla duymaya başladığı yer?

Bütüncül yaklaşım meslek hayatımın son yıllarının temel bakış açısı haline dönüştü. Ancak geçmişe dönüp baktığımda, fark etmeden ilk günden bu yana daha derinlikli bir beslenme danışmanlığı verdiğimi görüyorum. Henüz bu kadar popüler değilken dahi danışanlarım ile yıllar öncesinde probiyotikleri konuştuğumuzu hatırlıyorum. Teorik bilgilerin yanı sıra diyet psikolojisi ve motivasyonunu da her zaman çalıştım danışanlarımla. Bunların ardına özellikle İstanbul’a taşınmam ve burada bir diyetisyen olarak köklenebilmem için yaptığım araştırmalarda karşıma PNI eğitimi çıktı ve ardından bütüncül tıp yaklaşımına uzanan yol benim için açılmış oldu. Böylelikle fonksiyonel beslenme ilkelerini, korkmadan, ilk uygulayıcı olarak meslek hayatıma devam ettim. İlk uygulayıcı olmanın getirdiği tüm zorluklarla da mücadele ettim.

Türkiye’nin ilk gaps diyetisyeni olarak geçiyorsunuz. Gaps diyetisyenliğini, diyetlerden ayıran fark nedir?

Hangi meslek grubuna ait olursak olalım, o mesleğe ait tüm perspektiflere hakim olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir diyetisyen olarak da bütün diyet yaklaşımlarını bilmek oldukça kıymetli. GAPS Diyeti, özellikle bağırsak sağlığı ve zihinsel sağlık arasındaki ilişkiye odaklanan özel bir beslenme yaklaşımıdır. Geleneksel diyet yaklaşımlarından farklı olarak hem fiziksel hem de nörolojik semptomları hedefler. Bu da özellikle bağırsak inflamasyonu olan hastalarda ve nörodejeneratif hastalıklarda bu diyeti etkili kılar. Kilo odaklı değildir, bağırsak- beyin ekseninin iyileştirilmesi hedeflenir. Ve evet, Türkiye’nin ilk GAPS diyetisyeniyim.

Türkiye'nin ilk GAPS Diyetisyeni olarak yıllardır bağırsak sağlığı ve fonksiyonel beslenme alanında çalışıyorsunuz. Bu süreçte sizi en çok etkileyen danışan hikâyesi neydi? Bilimin ötesinde, iyileşmenin duygusal ya da insani boyutunu nasıl tanımlarsınız?”

Tekerlekli sandalyede getirilen bir hastam vardı. Bir sonraki seansımızda yürüyerek gelebilmişti. Onu gördüğümdeki hislerimin tarifi olamaz. Beslenmenin sadece zayıflamak için değil hastalıklarla savaşan tarafını gördüğümüzde bu işin hazzını alabiliyoruz. Çocuğu otizmli olan bir annenin ilk kez “anne” dedi deyişi, “yıllardır uykusuzluk çekiyorum ama artık rüya görebiliyorum” bu cümleler çok kıymetli. Bu durumlar istatiksel değerlendirilemez ama terapötik değeri sonsuzdur.

Fonksiyonel tıbbın klasik beslenme anlayışına göre en temel farkı sizce nedir?

Klasik beslenmede odak nokta semptom yönetimiyken fonksiyonel beslenmede kök neden analizidir. Klasik beslenme listeye, porsiyonlara sadık kalırken fonksiyonel beslenme kişiye özel, biyokimyasal ve genetik yapı odaklıdır. Fonksiyonel beslenmenin özünde kişinin sadece ne yediği değil, nasıl sindirdiği, stresi, uyku düzeni, toksin yüküyle ilgilenir. Bir nevi beslenme dedektifliği yapar. Klasik beslenme ne yediğine bakar. Fonksiyonel beslenme neden yediğine, nasıl sindirdiğine ve bedenin o gıdaya nasıl yanıt verdiğine bakar. Bu en önemli farkı olup kişiyi bedenine daha bilinçli yaklaşan biri haline getirir.

Bağırsak florasının psikolojiyle ilişkisi artık daha bilinir hale geldi. Ancak sizce hâlâ toplumun en çok yanlış anladığı şey nedir bu konuda?

Bağırsak ve beyinin bağlantılı olduğunu artık herkes biliyor. “O zaman biraz kefir içeyim, probiyotik takviyesi alayım, hemen iyi hissederim” gibi bir anlayış vardır. Bu yanlış bakış açısıdır. Tek başına probiyotik çözüm değildir. Faydalıdırlar evet fakat bu tohumların yeşermesi (yaşayabilmesi için) toprağa ihtiyaç vardır. Toprağı iyileştirmezsen hiçbir tohum tutmaz. O yüzden öncelikle probiyotiklere ihtiyaç var. Biz o zaman probiyotikleri sağlıklı bir bağırsakta tutabiliriz. Bunun için biz listelerimize sıklıkla lif içeriği yüksek besinleri dahil ederiz. Pırasa, pancar, bal kabağı, enginar, brokoli, soğan gibi... Öncelikle bağırsak florasını toparlayıp sonrasında probiyotik içilebilir. Fakat probiyotikler herkeste aynı etkiyi yaratmaz. Çünkü herkesin florası kendine özgüdür. Toparlayacak olursak; Bağırsak florası = psikolojinin kökü olabilir. Ama bu kök, sadece bir kapsülle değil; sabırla, yaşam tarzı değişimiyle, duygusal iyileşmeyle ve bütüncül bir yaklaşımla beslenir.

GAPS gibi protokolleri uygulamak isteyen biri ilk başta neyle yüzleşmeli? Sadece gıda değil, hayatın başka hangi alanlarını da dönüştürmek gerekiyor?

Bu süreç; Kendinle karşılaşmayı, bedeninin sinyallerini duymayı, doğal olana yeniden bağ kurmayı öğreten bir içsel dönüşüm yoludur. En güzeli de iyileşmek için “kendin için” bir adım attığını görmektir. İyileşmek için birincisi kaliteli uyku şart. Gece uykusunda karanlık, sessiz bir ortam gibi odanın fiziksel koşulları sağlanmalı. İkincisi stres yönetimi. Biz bu anlamda multidisipliner bir yaklaşım benimsiyoruz. Psikiyatrist veya psikolog ile beraber adımlar atıyoruz. Vücudun nasıl bağırsak bariyeri var diyorsak aynı zamanda cilt bariyeri de var diyebiliriz. Bu yüzden vücudumuza dışarıdan sürdüklerimiz de dış toksin yükü oluşturuyor. Bunları da azaltmak önemli. Saf içerikli ürün kullanmak üçüncü madde diyebilirim.

Türkiye’de fonksiyonel tıp daha çok bir elit çevrenin mi ilgisini çekiyor sizce? Bu yöntemi toplumun geneline ulaştırmak mümkün mü?

Fonksiyonel tıpla ilgilenen bireylerin çoğu genellikle sağlık okuryazarlığına sahip, araştıran, alternatif yaklaşımlara açık insanlar oluyor. Bu da yöntemin toplumun geniş kesimine yayılmasını zorlaştırabiliyor. Evet, toplumun geneline ulaştırmak mümkün. Fonksiyonel tıp, bireyin kendi bedenini tanımasını ve sorumluluk almasını teşvik eder. Bu yaklaşımın yaygınlaşması için okullarda, belediyelerde, halk eğitim merkezlerinde sağlık okuryazarlığını artırmaya yönelik çalışmalar yapılmalı. Fonksiyonel tıp uygulamalarının bir kısmı (örneğin bağırsak sağlığı, mikrobiyota dengesi, antiinflamatuar beslenme) koruyucu hekimlik kapsamında birinci basamak sağlık hizmetlerine entegre edilebilir.

Duygusal açlık kavramını çok uzun zamandır duyuyorum ve kilo almaların nedenleri genelde psikolojik olarak duygusal açlığa bağlanıyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kişi duygusal ihtiyaçlarına kulak vermediğinde bu durum yeme ataklarıyla kendini gösterebiliyor. Önemli olan diyet yapmaya çabalaması değil, duygularla baş etme yöntemini değiştirmek doğru olur. Böyle bir konuda terapi, öz şefkat ve farkındalık çalışmaları yapılabilir. Duygusal anlamda özünde yatan sorunu anlamak ve neden yeme atağıyla karşılık verdiğini düşünebilmek, bu durumu değiştirmek için kendine fırsat vermek sağlıklı yaklaşım olabilir.

Birlikte İyileşeceğiz kitabınızı yazma fikri bir anda mı doğdu yoksa yıllar içinde biriken danışan hikayelerinin, iç sesinizin ve mesleki sorgulamalarınızın bir sonucu muydu?

Danışanlarla yaşadığımız süreçler sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve insani bir dönüşüm yolculuğuydu. Çocuklarının gözlerine ilk kez bakan anneler, Yıllardır konuşulmayan duyguların yemeklerle dışa vurumu, bağırsak problemleri yüzünden evden çıkamayan insanlar... Bu hikâyeler, zamanla sadece onların değil, benim de iç dünyamda iz bıraktı. Ve bir noktada sadece danışan odasında kalmamaları gerektiğini hissettim. Bu kitap da aslında hem bir meslek insanı hem de bir tanık olarak bu sürecin içsel yüzünü yazıya dökme ihtiyacımın ürünüydü. Yani evet, kitap bir anda çıkmadı. Ama yazmaya başladığımda fark ettim ki, yıllardır içimde yazılıydı. Ve bu kitap, sadece bilgi değil, bu insani birikimi paylaşma cesaretiydi.

Kitabınız “iyileşmek” kelimesine yeni bir anlam kazandırıyor. Sizce insanlar en çok nerede iyileşmeyi ihmal ediyor: bağırsakta mı, duyguda mı, zihinde mi?

Üçü aslında birbiriyle çok bağlantılı. Şu şekilde örnekleyebilirim; mutsuzken yemek yediğimizde bunu sindiremiyoruz. Sindirim yemekle çok bağıntılı olsa da duyguyu da sindirmeden iyileşebilmek zor oluyor. Yani öncelikle zihni arındırıp duyguyu hazmettikten sonra sindirim başlıyor diyebiliriz.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Bugüne kadar yazdığınız ya da konuştuğunuz binlerce şey içinde, ‘asla unutulmasın isterim’ dediğiniz tek bir cümle hangisi olurdu?

Birlikte İyileşeceğiz...