GİZEM YILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
Daha önce Paramparça, Canım Annem dizisinde seni izledik. Şimdilerde Instagram’da kısa diziler yapıyorsun. Sosyal medyada kısa dizi yapma fikri nasıl oluştu?
Doğru işi beklerken arada kalan vakitte kendi fikirlerimi yaratıp oynamayı mantıklı buldum. Bir karakter oluşturdum; adı Ziya. Herkesin evinde, ailesinde bir Ziya karakteri vardır diye düşünüyorum. Abartmayı seven, geçmişte izlediğimiz Badi Ekrem gibi bir karakter. Ekranda yaptığım projeler daha çok dram üstüneydi, ama tiyatro dönemimi kimse bilmiyor. O yüzden komediye yatkın bir oyuncu olduğumu da göstermek istedim. Ben çekerken çok eğleniyorum. Bence izleyenler de çok eğlenecek.
Ziya seni mi yoksa ailenden birini mi anlatıyor?
Dediğim gibi ben her ailenin içinde olduğunu düşündüğüm Ziya karakterini anlatıyorum. Çok eğlenceli bir karakter. Sürekli abartıyor, yalan söylüyor, ama kimseye zarar vermeyen beyaz yalanlar.
Sosyal medyayı hep verimli mi kullanırsın?
Aslında son yıllarda biraz daha farkına vararak kullanmaya başladım. Mesela “Paramparça” dizisinde oynarken çok da doğru kullanmıyormuşum. Günümüzde sosyal medyanın getirisi o kadar çok ki, o günler daha verimli kullansaydım şu an daha farklı bir yere gelmiş olabilirdim belki. Şu anda da aşırı derecede iyi bir sosyal medya kullanıcısı mıyım bilmiyorum ama kendime göre verimli bir kullanıcıyım.
Ziya’yla ilgili nasıl dönüşler alıyorsun?
Çok güzel dönüşler alıyorum. İzleyenler güzel yorum yapıyorlar. Genelde ya kendi ailelerinden birine ya da adından dolayı Şener Şen tiplemelerine benzetiyorlar. Ziya çapkın, herkese ufak ufak sallayan bir karakter olduğu için çok seviliyor.
Bir tiyatro geçmişin de var. Oyunculuk hikayen nasıl başladı?
Almanya’da tiyatro akademisine gittim. Aynı zamanda uzun yıllar Arkadaş Tiyatrosu’nda oynadım. Belçika’da kendi ekibimiz vardı. Kamera arkasını da biliyorum. Bence bu işi yapıyorsanız bu işin mutfağını da bilmeniz lazım. Bizim keyifli bir ekibimiz vardı.
Almanya ve Belçika’dan sonra Türkiye’ye yolun nasıl düştü?
Avrupa’dayken “En İyi Çıkış Yapan Genç Oyuncu Ödülü” aldım. Onun üzerine Türkiye’ye gelip bir de burada şansımı denemek istedim. Aslında kalma niyetim yoktu ama ne zaman gitmek istesem bir proje teklifi geldi. Böylece İstanbul’da da tiyatro yapmaya başladım. Şu an buradayım ama ben dört dil biliyorum. Yurtdışında da güzel işler çıktıkça oraya da gidiyorum. Bir oyuncu için dil bilmek, seyahat etmek çok büyük bir avantaj bence.
Bu zamana kadar oynadığın karakterlerden sende farklı bir yer edinen oldu mu?
Oynadığım karakterlerin hepsi birbirinden farklıydı o anlamda çok şanslıyım ve hepsinin yeri bende çok ayrı o yüzden ayıramam. Mesela “Paramparça”da oynadığım Çağatay ile Hürriyet Kelebek’te yayınlanan “2016 Televizyon Karnesi”nde “Yılın En İyi Yardımcı Erkek Oyuncusu” ödülüne layık görüldüm. “Kurtlar Vadisi”nde İsmail ile çok çatışmaya girdim. “Rise of Empire: Ottoman”da Osmanlı döneminin incelikli anlatımında Ferdi karakterini canlandırırken o dönemin askeri olmak ne demek onu anladım. “Canım Annem” Furkan’da çok iyi bir dost, koca ve baba oldum. “Kudüs Fatihi Selahattin Eyübbi”de Gaspar’la o dönemki Hristiyanların milletimize neler yaptığını deneyimledim.
Yurt dışında oynadığın karakterlerle Türkiye’de oynadıklarını karşılaştırmanı istesem ne gibi farklılıklar vardır aralarında sence?
Şöyle diyebilirim ki; fiziksel olarak değil ama kültürel ve manevi yönden farklılıklar olabiliyor. Örneğin Almanya’da bir baba figürünü oynadığında, bize göre daha nötr, daha soğuk, daha ciddidir. Ama oyunculuk çok global bir meslek olduğu için aşağı yukarı seyircinin algı olarak belirli bir norm içinde bir oyunculuk görür. Ama esas fark setlerde diyebilirim özellikle Almanya ve Belçika’da. Türkiye’deki hızı oralarda göremezsiniz. Bu oyuncu için negatif görünse de aslında bulunmaz bir nimettir. Bu seni daha zamanlama açısından ölçülü, disiplini, algısı açık ve ister istemez zinde tutar.
Şu an devam ettiğin bir tiyatro oyunun var mı?
Geçen sene Ömer Kaya ile birlikte “Horlamalar” oyununu yaptık. Bu sene tekrar onu sahnelemek istiyoruz. İki kişilik, 50 dakikalık güzel bir oyundu. Rüyalar aracılığıyla, içsel çatışmayı anlatan bir oyundu. Geçmişte yaşadığı pişmanlıklar yüzünden kendini horlamayı alışkanlık haline getiren birinin rüyalarında bulan biri ve o rüyalarda geçen bir oyun.
Sanata olan yatkınlığın hep var mıydı?
Sanat beni buldu ben de sanatı buldum. Ortada bir yerde buluştuk. Bence kimse “Ben sanatçı olacağım” diye yola çıkmıyordur. Bence bunu söyleyenler de çocukken oyun oynamayı çok sevdiği için oyunculuğa eğiliyor. Eğer büyüdüğünde o renkli hayata tutunabilirsen, içindeki çocuğu yaşatabilirsin.
Nasıl bir projeyle ekranlara dönmek istersin? Hayalini kurduğun bir karakter var mı?
Ben bir oyuncu olarak işimi yapmak istiyorum. Dönem projelerini çok seviyorum. 1900’lü yılların başlarında çekilen bir projenin içinde var olmak çok isterim.
Almanca İngilizce Flamanca… Dil bilmenin avantajlarını değerlendirmeyi düşünüyor musun? Yurtdışında bir kariyer ya da farklı bir alan?
Hala yurtdışına gidip, işlerimi yapıyorum. Tamamen bağlantımı kesmedim, ama tamamen yurtdışına taşınma gibi bir hedefim şu an yok. Uluslararası işler yapmak istiyorum. Haluk Bilginer benim için çok güzel bir örnek her zaman. Zaten kendisi oyunculuk anlamında bir duayen. Onun çizgisinde, ona benzer bir yol almak çok isterim. Oyuncu dediğin kişi sürekli kendini geliştirmek zorunda çünkü.
Seni daha çok hangi cümleler anlatır?
Pes etmeden yoluna devam eden, çevresine karşı hassas bir insanım.