Elbette sadece bu örnekte değil. Örneğin Allah Kur'an'ı Kerim'de Hicr Suresi 73'de "Şüphesiz onları korkutucu bir ses yakalayıverdi, ardından yurtlarını alt üst ettik" diyor. 

Yani buradan anlıyoruz ki yüksek desibelde ses dalgası ile fiziki olan her şey yerle bir edilebilir! 

Ve yine anlıyoruz ki ses titreşiminin bir çok şey üzerinde tesiri vardır! 

Örneğin kadim uygarlıklardan gelen bir gelenek vardır bazı olumlu sözleri suya okuduğunuzda o suyun şifa verdiğine inanılır! 

Ki bu İslam dini içinde geçerlidir Allah Kur'an'da İsrâ Sûresi - 82. Ayet Türkçe meali: Biz Kur'an'dan, mü'minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz buyurmaktadır. 

Gerçekten de yapılan bazı bilimsel deneylerde suyu önünüze alarak sarf edeceğiniz sözlerin su da bulunan kristallerin değişmesine sebep olduğu görülmüştür. 

Bu nedenle ağzından çıkana dikkat et derken büyüklerimiz boşuna demiyormuş değil mi ?

Ağzımızdan çıkan her kelimenin karşı tarafta bu canlı olsun ya da olmasın büyük bir tesiri vardır! 

Yani benim her zaman yakın çevreme kullandığım bir söz vardır, 3 kere düşün 1 kere konuş! 

Çünkü ağzımızdan çıkan o tesirli sözlerin bir daha geri dönüşü maalesef ki olmuyor! 

Hani bir atasözü vardır ya "tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır" diye... Aslında sözlerde ki sihir de tam olarak böyledir! 

Allah'ın adem peygambere "eşyanın isimlerini öğrettik" dediği şey aslında maddenin sırlarını öğrettik anlamını taşır! 

Ve maddenin içinde gizlediği titreşimi, her an var olan, saklı olan, gizli olan dalgalarıyla, titreşimleriyle uyum sağlar ve aynı ritmi yakalayarak eşleşirse, ses ile o titreşim arasında bir bağ, bir ahenk oluşur! 

Ve bu ahenk, bu senkron ve bu uyum hali devam ettikçe maddenin içinde ki, özünde ki titreşimler ile insanın ruhaniyeti arasında ki bağ güçlendikçe o sırlar saklandığı, gizlendiği yerden açığa çıkmaya başlar. 

Aslında çok uzun süredir okültizmin bir alanı olan seslerin sihri konusundan bizi uzaklaştırmaları boşuna değildir. 

Bugün zikir çekmenin anlamını daha iyi kavramak seslerin sihir gücünden geçer! 

Aslında bize bu ilmi kapattılar! 

Öğrenmemizi istemediler! 

Hani hep nasihat edilir ya, doğru arkadaş, doğru eş, doğru insanlar seçin hayatınızda doğru insanlar olsun diye! 

Ama yine de biz çoğu zaman hata yaparız! 

Aldatılırız, kandırılırız! Eş dediğimiz, dost dediğimiz insanlardan darbe yeriz! 

Çünkü eğer bize ses ilmini, rezonans ilmini öğretselerdi kendi titreşim seviyemizi bilseydik ve insanların titreşim seviyesini bilecek kadar bu ilme sahip olsaydık yanlış kişileri tercih etmeyecektik!

Kendi titreşim seviyemize uygun kişiler ile evlilikler yapacak, arkadaşlıklar yapacak, dostluklar kuracaktık! 

Oysa ki bize bu ilmi kapattıkları için rezonansımıza uygun olmayan, farklı titreşimlerde olan insanlarla oluyoruz! 

Hani bazen deriz ya elektriğimiz çok tuttu diye! 

İşte aslında elektriğimiz tutmadı, kendi rezonansımıza uygun kimseyi bulduk, kendi titreşim seviyemize uygun birini bulduk! 

Yine mesela doğanın ormanın hep bize iyi geldiğini söyleriz!

Acaba neden ?

Çünkü şehir hayatlarında duyduğumuz sesler insan tabiatına uygun sesler değil! 

Bu nedenle auramız zaman içinde bu seslere karşı bağışıklık kazanıyor ve onları dönüştürmeyi başarıyor! 

Ama bu sesler hiç bir zaman bizim iç huzurumuzu sağlamıyor! 

Ama bunun yerine doğada sadece bir kaç gün kalıp doğal sesleri almaya başladığımızda eşsiz bir huzura kavuşuyoruz! 

Çünkü vücudumuzun titreşimine uygun bir ortamdayız ve ortamda ki seslerin titreşim seviyeleri bizimle tam bir uyum içinde senkron içinde... 

Mesela son bir kaç on yıldır Avrupa'da pek ç ok hastane hep doğanın içinde kuruluyor! 

Yine ayaoska ayinleri olarak piyasada çokça bulunan ruhun rehabilite edildiği iddia edilen kurslarda vücudu medite etmek için hep doğayı tercih ediyor! 

Neden doğa? Çünkü orada ki öğreticiler ya da doktorlar size doğanın içinde sadece telkinde bulunuyor!

Aslında vücudunuz doğanın yani sizin özünüzde olan gerçek titreşimi size vermek için hazır!

Sizin sadece kapıyı açmanız gerekiyor ve öğreticilerde telkin ile yani sihirli sesle, sihirli sözcükle sizde ki manevi kapının açılmasını sağlıyor. 

Kur'an'da yine bununla ilgili gizlenmiş olan muazzam bir sır vardır! 

Bilim insanları ilk olarak ses hızını ölçtüklerinde saniyede 341 metre olduğunu saptadılar... 

Daha sonra çeşitli şekillerde ölçümler yapıldı ve 339 metre, 343 metre gibi rakamlar ortaya çıktı. 

Daha sonraları ise çok daha başka ölçümler yapıldı ve bu rakamlar çeşitlendi farklı farklı sonuçlar çıktı. 

Toparlayacak olursak günümüzde 339 metre, 341 metre ve 343 metre sesin metre hızı olarak kabul ediliyor. 

Allah yüce kitabımız Kur'an'da ise adeta bu konuya işari bir şekilde sır koymuştu. 

Kur'an'da seslenmek kelimesinin ilk sırada ki ayet 3. sure 39. ayettir. 

Ama asıl şaşırtıcı olan ise bilim insanlarının kesin olarak kabul ettiği ikinci rakam olan yani 341 metrenin ortaya çıkması. 

Allah 3. sure 41. ayette Yain Ali imran suresinde Hz.Zekeriya'ya seslenmek ile ilgili bilgi aktarır. 

Bu ayetlerin işaret ettiği sayılar olan 339 ve 341 tıpkı bilim insanların sesin metre üzerinden hesabında ortaya çıkan sayılarla aynıdır. 

Elbette asırlar önce kimse sesin hızını bilmiyordu hatta metre ölçüsü bile kullanılmıyordu. Bu açıdan bakıldığında Allah'ın kelamında ki bu ince sır hayret vericidir. 

Mevlânâ'nın eserlerine ilham olan mutasavvıf Şems-i Tebrîzî “Mûsikînin ritminde bir sır saklıdıreğer onu ifşa etseydim dünya alt üst olurdu” demiştir. 

Aslında ne kadarda doğru değil mi ?

Yaratıcının Kün emri ile yani sesin titreşimi ile varolan ve var olmaya devam eden evren ve o evrenin içinde ki bizler de sesin titreşiminde ki gücü anlasak neler olurdu ?

Aslında bunu birileri çoktan anladı ve bizim ses ilmini öğrenmemizin yolunu kapattılar! 

İçimizle, ruhumuzla konuşmayı unutturdular! 

Çünkü ruhumuzla konuşmamız bizi parapsişik olarak geliştirecek ve Tanrı frekansına ilahi frekansa yükseltecekti! 

Umarım bir gün birbirimizi yemeyi, birbirimize iftira atmayı, olumsuzluk aramayı bırakıp Allah'ın bizlere armağan ettiği ilimlere sarılırız!