Sanat ne için vardır? Örneğin, neden yazılır? Hayat mı sanatı taklit eder yoksa sanat mı yaşamın sıkı bir takipçisidir? Sanat; sanat içindir di

Sanat ne için vardır? Örneğin, neden yazılır?

Hayat mı sanatı taklit eder yoksa sanat mı yaşamın sıkı bir takipçisidir?

Sanat; sanat içindir diye düşünüp sanatta sadece estetik kaygısı mı gütmeliyiz ve gerisine karışmamalı mıyız?

Böyle yaparsak, sanatın özüne ne kadar uygun davranmış ve çağın/toplumun gereklerini ne denli yakalamış oluruz?

İnsan’a uğramayacaksa, hayata dokunmayacaksa ve duyguları ‘karmaşık, belirsiz, değişken, hareketli, histerik, talepkâr’ olan insanın acılarını merkeze almayacaksa ve bir tür omuz vererek sağaltmaya çalışmayacaksa, sanat eseri gerçek yerini bulmuş olur mu?

Sanat; sanat için mi yoksa toplum için midir?

Edebiyat eleştirmenleri ve kuramcılar tarafından modern romanın kurucusu kabul edilen, toplumsal gerçekçi Gustave Flaubert, ortaya koyduğu ‘ayna metaforu’ ile acaba neyi anlatmak istemiştir?

Egemen bir kültürde, düğüne gitmek için diktatör kocasından izin almaya çalışan ama başaramayan yaşlı bir kadının; içinin köz gibi yanmasını, durumunun içler acısı halini ve kesif gözyaşlarını, anlatamadıktan veya gösteremedikten sonra, sanat ve en nihayetinde yazın ürünü, bir işe yarar mı?

Bu sorular ve birbiri içine geçmiş paradokslar, sanat ortaya çıktığından beri aydınlanmayı bekliyor aslında…

Lakin buna iki yüz yıldır yeterli bir cevap verilemedi ve doğru dürüst işin içinden de çıkılamadı.

Elinizde tuttuğunuz roman, adı geçen tartışmalara doğrudan girmesede işin özü itibariyle insanların hayatlarına, savrulmalarına, aksamalarına ve yaşam karşısındaki kırılmalarına yakından bakmayı ilke ediniyor.

Kimi zaman hayatı takip ediyor, kimi zaman da öne düşüp yaşamı peşinden sürüklüyor.

Egemen bir kültürde, düğüne gitmek ve eski arkadaşlarını görmek için, despot kocasından izin almaya çalışan, ne var ki muvaffak olamayan yaşlı bir kadının; pıtraklı acılarını, onulmaz pişmanlıklarını ve histerik hıçkırıklarını anlamaya, anlamlandırmaya ve anlatmaya çalışıyor.

Tabii bunu yaparken estetik kaygısı güdüp ortaya koyduğu eseri, yerli yerinde, sanatın ruhuna uygun ve duygulara hitap edecek bir şekilde okuyucuya vermeye gayret ediyor.

Bütün ‘gerçek’ sanat eserleri gibi bir meselesi, merkezi ve meşgalesi olan Başkalarının Hayatı; kendini anlatamayan, önceliklerini ve hayatını yaşayamayan - romanın başlıca kahramanı - Şerifali üzerinden, Türkiye Siyasi Tarihi’nin kaotik ortamının da içinde olduğu aile içi anlaşmazlıkları ele alıyor.

Kendi doğrularıyla, yakınlarının baskın istekleri arasında kalanlara, miras kavgalarına ve ‘yanlış alınmış tüm kararlardan sorumlu oldukları ve çağa ayak uyduramadıkları’ gerekçesiyle kendilerinden önceki kuşağı (babalarını) suçlayan insanların ruh hallerine, makro açıdan bakmak için uğraş veriyor.

Başkalarının Hayatı; sosyolojisiyle, ataerkil aile yapısıyla, insan ruhuna işleyen kahramanlarıyla ve ‘Binbir Gece Masalları’ benzeri anlatılarıyla baharın kışa dönüşünün bir kitapta hayat bulmuş hâli...

Beylik ve yapay laflar etmeyen, dengeli bir dille yazılmış bu eserde; genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı değişimin Batı Anadolu’ya yansıması, kişiler/olaylar üzerinden ve etraflıca inceleniyor.

Hüzünle, merakla ve heyecanla sayfaları çevirdikçe; hayallerin ve beklentilerin yanında kaderin tecellisini göreceksiniz.

Satır aralarında kendinizi kaybetmişken “Sanat mı hayatı takip eder yoksa yaşam mı sanatın peşinden gider. Sanat ne için vardır. Neden yazılır. Sanat; sadece estetik kaygısı mı gütmelidir yoksa gerçekçilik akımının öncüsü Gustave Flaubert’in ‘ayna metaforu’ üzerinden mi gitmelidir. Sanatçı, içinde yaşadığı topluma, dönemin şartlarına uygun mu davranmalıdır veya postmodern bir tavır mı takınmalıdır. İnsanların yıkımlarına, rüzgârlı ruh hallerine yakından bakmayacaksa, acıdan yana tavır almayacaksa ve benzeri mahrumiyetleri dert edinmeyecekse sanat eseri gerçek yerini ve kıymetini bulur mu?” sorularına, zihninizin bir yanıyla, cevap arayacaksınız.

İvan Turgenyev’in Babalar ve Oğullar adlı eşsiz eserinden, Fyodor Dostoyevski’nin kült romanı Karamazov Kardeşler’den ve Sofokles’in ünlü tragedyası Kral Oidipus Hikâyesi’nden esintiler bulacağınız bir roman okumaya ve duyguları ‘karmaşık, belirsiz, değişken, hareketli, histerik, talepkâr’ insan ruhunu anlama ve anlatma çabasına hazır olun…

Sanırım, çok fazla laf kalabalığı yaptım. Şimdi sizi Başkalarının Hayatı ile başbaşa bırakıyorum.