Evrim hocamız öğrencileri ile birlikte Alice Renklerin Diyarında ismiyle karma resim sergisini açtılar. Küçükçekmece Atakent Kültür Merkezinde resim severler ile buluştular.

Whatsapp Image 2025 07 03 At 13.16.18

TK- Hocam sergi sizin ve öğrencileriniz için çok anlamlı olduğu belli. Özellikle öğrencileriniz açılışta oldukça heyecanlıydılar. Öğrencileriniz Evrim Sanat atölyesine neden yazılmışlardı? Ya da neden bir resim atölyesine yazılmalıyız?

ET- Sanat bütün yöntemlerin üzerindedir. Özünde öğretilemez. Çünkü ruhun ve yeteneklerin çerçevesinde üretilir. Oysa zanaat şüphesiz öğretilebilir. Yani mimarlar, ressamlar, heykeltraşlar zanaatçıdır. Belli başlı kurallar çerçevesinde üretimlerini icra edebilirler. Oysa sanatçı olabilmek için, hiçbir kural ve sınır tanımadan tamamen bağımsız üretebilmek gerekir. Öğrenciler her türlü sanatsal üretimin vazgeçilmez koşulu olarak, atölyelerde uygulama alanlarında kapsamlı bir zanaat eğitimi almaları gerekir.

Sanat ise öğretilmez, o yeni olandır. Geçmişin teknik ve yöntemini kullanıp, yepyeni bir oluşum bulmaktır. Resim yapma becerisi yöntem ve yeteri kadar pratik yapmakla alâkalıdır. Bu bakımı ile de zanaattır.

Bahsettiğimiz bu zanaat eğitimi ile sanatçı olabilmek için sanat atölyelerinde uzun saatler çalışma fırsatı bulmalı, kalıpların dışında üretim yapabilecek ortam sağlanmalıdır.

Sadece sanat eğitimi değil, öğrenciler için büyük bir vizyondur atölye eğitimi. Çünkü resim tek başına yapılmaz. Bir ortam lazımdır. Sanata dair sohbet lazımdır. Kimi zaman tiyatroya gidilmeli, kimi zaman bir şiir dinlemeli, kimi zaman da görsel açıdan gelişmek için sergi gezmelidir. Yani çok yönlü sanatla atölye içinde kaynaşma sağlanmalıdır. Okullardaki kısıtlı zaman ve ödev / mezuniyet zorunlulukları ile sanatçı olmak çok zordur.

TK- Okuldan mezun olan elbette hemen sanatçı olamayacak. Ama okulların vizyonu da bu anlattığınız sanat anlayışını, yaratıcılığı, hayal gücünü, hayat boyu sürecek gelişim çabasını gençlerimize aşılamak olmalı tabi ki! Peki güzel sanatlar resim, heykel bölümleri, atölyelere göre sanatçı olabilmek adına sizce yetersiz midir?

ET- Söylediklerimden her ne kadar böyle bir izlenim çıksa da gerçekte de “evet böyledir”

Akademi mezunu tarihte sanatçı yoktur. Ünlü ressamların tamamı alaylıdır. Hepsi bir ressamın yanında teknik öğrenmiş, bir sanat atölyesinde çırak olarak çalışmış, boya karmış, tablo yapım aşamalarını izlemiştir. O yüzden akademi mezunları hoca, atölye mezunları sanatçı olur.

Yeterlilik konusuna gelince başta da söylediğim gibi temel resim teknikleri üzerine atölye ortamlarında çalışılmalıdır. Öğrenci hocayı, hoca öğrencisini seçmelidir. Çünkü usta çırak ilişkisi vardır atölyede. Hoca öğrenci değil. Çırak ustasının tekniğini öğrendiği için, kendi tarzını bulana kadar ustasına benzer resimler yapacaktır. O sebepli biz atölyede öğrenci demeyiz, asistanlarımız deriz. Hepsi bizim tarzımızda resimler yapıyorlar.

Bizde farklı ressamlardan, farklı atölyelerden uzun yıllar eğitim aldık. Zaman içinde harmanlayıp kendi tarzımızı bulduk. Onlarda böyle yapacaklar. Bu süreci akademide yapmak çok zor. Çünkü akademi öğrencisine sene sonu ödevi verip, tamamlaması için süre veriyor. İkisi aynı şey değil.

2-120

TK- Atölyede öğrencilerinizin ya da asistanlarınızın ustaların çalışmalarına katılımı oluyor mu?

ET- Devrim Erbil var mesela. Ülkemizin yetiştirdiği sayılı ressamlardan. Üstelik hayatta. Artık nerdeyse resim yapmıyor. Atölyesinde yetiştirdiği asistanları, Devrim Erbil tekniği ile onlarca tablo üretiyor. Devrim Erbil imzalıyor ve eserler satılıyor.

Öğrencilerin ustaları ile çalışması ve süreci gözlemlemesi çok önemli. Bir tabloyu zihin dünyasında düşleyerek öğrenmeleri mümkün değildir. Gözlem yapmak çok önemli. Bu nedenle üretimlerini ustayı daha çok gözlemleyerek yapmaları çok önemlidir.

Ben şahsen bana ders veren hocaların ders anlatımlarını not ettiğim gibi uygulamalı tekniklerini ise videoya alıp defalarca izlerdim. Çünkü gözlem bizim işimizin nereyse yüzde doksanı.

TK- Devrim beyden bahsetmiş resimleri gerçekten farklı, detaylar aklı baştan alıyor. Devrim Erbil’in öğrencileri ile yaptığı bu durum, aslında sanatında kurumsallaşabileceğini mi gösteriyor?

ET- Sanatta Kurumsallaşma demeyelim iz bırakma diyelim.

O izini bırakabilen bir ressam olmayı başarmış durumda tıpkı Van Gogh gibi resmi piksellerine bölerek zekasını yansıtan bir ressamdı. Tıpkı Dali gibi gökyüzünde ipten bacakları ile yürüyen filler çizen bir ressamdı.

Yani Van Gogh belki de ayrıntılı görebilmeyi, Dali ise fillerin hiçbir canlıya zarar vermeyen zarafetini yansıtmıştı. Tarihte iz bırakan ressamlardı sonuçta. Devrim Erbil ‘de öyle…

TK- Son olarak ülkemizde daha çok sanatçı yetişmesi için önceliğimiz ne olmalı?

ET- Sanatçı olma durumunu eğitim verdiği insanların ileriki hayatlarındaki serüvenlerine bağlıdır. Öğrencilerin sanatçı olabilmesi için gerekli olan zorunlu bilgi ve becerilerini eğitim ve öğretimini üstlenir. Atölyeler teoriyi yok saymaz ama pratiği önceler.

3-79

TK- Çok güzel bir söyleşi oldu. Mustafa Kemal Atatürk şu sözü ile noktalayalım. “Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ilk ışığı hissedendir”. Bizde, sizin ve öğrencilerinizin ışığının insanlara, doğaya, canlılara yayılması dileriz. Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.