Üniversite mezunlarının %12’si işsiz, 29 yaş altı üniversite mezunlarının %33’ü işsiz. Türkiye’de hâlen okuyan 5,4 milyon üniversiteli ge

Üniversite mezunlarının %12’si işsiz,
29 yaş altı üniversite mezunlarının %33’ü işsiz.
Türkiye’de hâlen okuyan 5,4 milyon üniversiteli gencimiz var.
Bunların 3 milyonu lisans öğrencisi, kalanı doktora, lisans üstü, ön lisans öğrencileri.
Mezun olan öğrenciler; gerekli eğitim ve donanıma sahip olduklarını varsayarak hemen iş bulmayı, hatta yüksek mevkide iş bulmayı bekliyor.
Bugün her ilimizde üniversite var. Bu üniversitelerin %93’ü devlet üniversitesi.
Her üniversiteyi birbirinden ayıran eğitim farklılıkları var.
İşverenler, işe alacakları kişinin sadece üniversite mezunu olup olmadığına değil, hangi üniversiteden mezun olduğuna da bakıyor. Mezun olduğu üniversiteye göre bilgi, donanımını ölçüyor. Çok fazla seçici davranabiliyor.
Çünkü üretim az, iş arayan çok...
İşe aldıkları yeni mezunlar da ücret vs. sebebiyle genelde memnun olmuyorlar. Üniversite bitirdim diye farklı beklenti içinde oluyorlar ve gözü dışarıda kalıyor.
Ülkemizin farklı işçiliklere, hizmetlere ihtiyacı var ve hepsi için üniversiteden mezun olmak gerekmez.
İş bulamayan mezunlar, mecburiyetten eğitimiyle alâkasız işler yapabiliyor. Mutsuz, ama işi var. Fakat gözler yine dışarıda...
Çalıştığı yerde üniversite okumamış “alaylı” gençlerin, daha fazla ücret aldıklarını fark edip içerleyenler de oluyor.
Gençlerimiz de, aileleri de dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve üretim yapılarını değerlendirerek karar vermiyor, yargılamıyor.
Gençlerimiz en tepede olmak istiyor, aileler de çocuklarını en tepe de görmek istiyor. Tepe noktası “iyi” olan nokta olarak varsayılıyor.
İyi de bir üçgenin tepe noktasında kaç kişi durabilir? Üçgenin oluşabilmesi için öncelikle sağlam ve kalabalık bir tabana ihtiyaç var.
İyi olan; tepe noktası olmak değil, yaptığı işi severek yapmak, mutlu çalışan olmak.
Tepe noktasına çıkmanın tek formülü bu...
Üniversitede iyi bir eğitimin ardından, yavaş yavaş, severek, emin adımlarla, tırnaklarınla kazarak işinde derinleşmek, kişiyi diğerlerinden ayıran etken olur.
Güneş bile yerden doğar, zirveyi görür ve tekrar yere batar.
Üniversiteden mezun olmak yola çıkmanın ilk adımıdır. Mezun olunca yol tamamlanmaz, yeni başlar.
Zirveyi görmüş birçok patron ya da CEO’nun üniversite bitirmediğini hatırlatırım.
Eğitim sistemi sebebiyle, aileler istemeden de olsa çocuklara baskı oluşturuyor. Çocuk, üniversite hedefi ve sınav baskıları ile ağır yük altında büyüyor.
Ortaokuldan itibaren yarışın parçası olunca, üniversite bitince dertlerde bitecek sanıyor. Bitirdiğinde ise sonuca varmanın rahatlığı oluşuyor.
Dile kolay, on yaşından beri baskı altında, rahatlık olacak tabii!..
Lakin asıl başlangıç noktasında rehavet çökünce, hakikat da uçup gidiyor. Gardı düşüyor, iş beğenilmiyor, burun kıvrılıyor.
Üniversite mezunlarımızın doğru bir başlangıç yapabilmeleri için öncelikle “bilmediklerini bilmeleri” gerekir. Evet üniversite öğrencilerimiz bilmiyor...
Bilmediğini bilmek, yeni mezunun önünü açar. Her yeni öğrendiğinin keyfini yaşatır.
Tabii ki işsizlik ortamı sağlayan asıl faktörleri unutmayalım.
İhracat rakamlarının, üretim kapasitesinin düzenli olarak düşmesi, ödenebilen çeklerin, ödenebilen banka kredi sayılarının azalması gibi...
Bu tükeniş de; bilmediklerini bilmeyenlerin varlığını işaret eder. Bu kişilerin bir şekilde yönetim kadroların da, bürokraside bulunduklarını anlatır...
Bilmediklerini bilmeyenler; farkında olmadığından şaşırmaz, şaşırmayan heyecanlanmaz, heyecanlanmayan merak etmez, merak etmeyen yeni projeler geliştiremez, üretemez...
Bilmediğini bilmek; insanî ve doğal bir eylem iken, bilmediğini bilmemek; bencilliği ve tabii olmayan sonuçlar doğurur.
——————————————————
Cizre, Silopi, Diyarbakır’da tarihi günler yaşanıyor. Esnaf kepenk açamıyor, çok fazla esnaf işyerini kapatmak için müracat etti.
Okullar asma kilitlerle kapatıldı. Bir çok öğretmen bölgeyi terk etti. Mağdur kalan ve bölgeden çıkamayan öğretmenlerde var. Eğitim durdu.
Şehirlerde özel kuvvetlerimiz ile PKK arasında çatışma devam ediyor. Nedense şimdilik asker içeri alınmıyor!.. Diyarbakır, Sur ilçesinde bir kadın “burası kürdistan” diye bağırıyor. Polisimiz “ne kürdistanı burası Türkiye” diyor.
İşte bilmediklerini bilmeyenlere bir örnek daha... Zannederler ki iki kuru gürültüye atalarımızın kemiklerini sızlatacağız.
Bilmediklerini bilmeyenler şaşırmaz, heyecanlanmaz, merak etmez, üretmez demiştik. İşte bu sebepten hayran kitlesi de oluşmaz. Peki bu kadın nasıl bu hale geldi. Buna sebep, müsade eden kim? Ya da kimler hayran kitlesini oluşmasını sağladı?
Tabiki bilmediklerini bilenler...
Halkının bir kısmı kaybedilmiş şehirler için savaşıyoruz.
Belli ki hesap kesiliyor...