Hem nalına hem mığına… Kaç yüzümüz olduğunu saymaya zorlanıyor kalemim! Herkesi razı etme telaşımız daha ne kadar devam edecek acaba? Alemler

Hem nalına hem mığına…
Kaç yüzümüz olduğunu saymaya zorlanıyor kalemim!
Herkesi razı etme telaşımız daha ne kadar devam edecek acaba?
Alemlerin Rabbi’ne sıra ne zaman gelecek ha?
Yani dünyalık telaş ve meşguliyet uğruna heba ettiğimiz ahiret yurdu ne zaman hatırımıza gelecek? Ne zaman hayatımızı ve işlerimizi bu “hatıra” göre dizayn edeceğiz!
Ne zaman paraya ve dünyaya kul olmayı bırakıp Allah’a kul olacağız?
Ne zaman ölüm önceliğimiz olacak?
Ne zaman bu kokuşmuşluktan sıyrılacak bedenimiz ve aklımız?
Vallahi şaşıyorum bizlere!
Rabbe kul olma “amacıyla” yaratılan insanoğlu Rabbi dışında “herşeye” kul olmuş durumda! Galiba bu durum artık çok olağan!
Sekteye uğrar diye korktuğumuz ticareti “ilah” edindikçe böyle olmaya da devam edecek! Dünya önceliğimiz ve amacımız oldukça bu devam edecektir.
İçimizi İslam ve Rıza-yı İlahi ısıtmadıkça beşeri aşklar hep yüreğimizi soğutacak ve bizi dinden daha da uzaklaştıracak!
İnsan fıtratı gereği “sevme” içgüdüsüyle gelir dünyaya. Rabbi ona iki ayrı bellek yüklemiştir Bekir Hocamın tabiriyle!
İyiyi-doğruyu veya yanlışı!
İlla ki birini seçer ve bu genelde nefsi arzuların tercihiyle sonuçlanır!
İlla birini sever ve bu genelde yanlış olur!
Neden bunca yanılmışlık ve onca aldanışlık bize doğruyu öğretmez? Neden yanlış yollarda yanılmaya devam eder nefsimiz? Neden her yanlış bize ayrı bir kimlik giydirir? Neden bu kadar kimlik bizi birçok yüze ve ötesinde onca yüzsüzlüğe iter?
Ben bazen anlatmakta zorluk çekiyorum bazı olayları. Kelimeler adeta hıçkırık olup düğümleniyor boğazımda! Yetemiyorum kendimi izaha!
Yani Rabbim bizleri ticari taksi olalım diye yaratmış ama biz ısrarla kepçe olma telaşına düşüyoruz? Rabbin bize gösterdiği o ulvi yolda bir türlü yürüyemiyoruz!
Kendi nefsimiz kendi irademizle sürekli kavga halinde.
Ahh sokaklarımız…
Caddelerimiz, okullarımız, medyamız, koridorlarımız…
Ahh ağzı lağım kokan gençliğimiz.
Ahh küfre sapmış geleceğimiz!
Nereden başlamalı beli doğrultmaya? Nereden başlamalı Osmanlı’nın torunları olmaya?
Hakikat uğrunda çaba gösterme gayretimiz ne zaman başlayacak? Hakikate teslim olma ve Hakk’a kul olma bilincimiz ne zaman gelişecek?
Amaç ve idealler ile yaratılış gayemizin kavgasına son vermeli ve kalbimizi Şeyh Hasan’ın tabiriyle kabeye dönmeliyiz artık! Sonumuz vahim!
Allah Resulü bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur;
-Benimle ümmetimin durumu şöyledir. Ben sizin kemerlerinizden sıkıca tutmuşum. Siz ısrarla kendinizi ateşe çekiyorsunuz! Ben sıktıkça ve sıkı tuttukça siz daha çok ısrar ediyorsunuz!
Gelin hep birlikte “sürekli eleştirdiğimiz” hayata teslim olmayı bırakıp nefsimizle mücadeleye gayret edelim. Gelin bu mücadelede Hz. Yusuf hangi safta durduysa biz de o safta duralım! Gerekirse cefaya rıza gösterip Rabbimizi razı edelim! Gelin, sonunda üzüleceğimiz ve keşkesi bol bir hayatı terk edelim!