Ses Kan ter içinde kalmış habercinin getirdiği zehirli bir haberle,  atarlar seni garip bir sahneye Gülecektin hani bir söze başlayacaktın her g

Ses

Kan ter içinde kalmış habercinin
getirdiği zehirli bir haberle, 
atarlar seni garip bir sahneye
Gülecektin hani bir söze
başlayacaktın her günkü işe…
Bir goong sesi!
Devran döner tersine! 
Devran döner tersine!

Kalırsın ışıkları kör tünellerde 
Gözyaşları nasıl da çoğalır ellerinde,
Yürürsün bıçak uçlarında, kanayan içinle
Yok mu dönüş eskiye! Nafile!
Her şey bir bela kabında 
karışıvermiştir çünkü birbirine.
Bir çığlııık sesi!
Tek başınasın! 
Tek başınasın! 

Nasılda güvenilmez, kayganlaşır
ayaklarımızın altındaki zemin!
Deli zaman durur ama niçin?
Boğarmış ya adamı 
geniş zannettiğin mekân...
Bilmek, sormak istersin
Bir çekiiç sesi!
Susarsın!
Susarsın!

O an,
en yırtıcı atlarına binip kan isteyen,
vahşi düşmanlar gibi gelecekken,
yemin olsun ki gelecekken!
Derin bir nefes al ve yürü kaderinin üstüne
Kanasın aldırma ayaklarına, ellerine.
Sal zihin kafesinden tutsak kuşlarını!
Sal gelecek ve geçmiş kaygı çocuklarını!
Sal siyah yüzlü ucube korkularını!
ve tutun,
başlangıcı, yolu ve sonu yaratana
ve güven kaderini yaratana...
Bir dalgaa sesi!
Sığın ona! 
Sığın ona!

Sahnenin büyüklüğü, 
rolünün küçüklüğü!
Senarist boşa söylememiştir çünkü
Hiçbir sözü! Hiçbir sözü!
Bir neyy sesi!
“mâ veddeake 
rabbuke
ve mâ kalâ.* ”

*rabbin seni terk etmedi,
darılmadı da!


sahip
Yağarken üstümüze
dertler, belalar.
Atılırken gövdemize,
nefretle gerilmiş oklar.
Kapatılıyorsa üstümüze 
herkese açık kapılar...
Payımıza lütfediliyorsa
ayrılıklar,yollar
ve biz,
yine de öylece bekliyorsak,
sakin duruyorsak.
Zannetme ne korkak,
ne de deliyiz. 
Sadece şunu biliriz
Kâbe’nin değil
develerin sahibiyiz

bedbaht
yine niye gelir ki bahar?
Neden duyulur?
parkta çocuk, dalda kuş cıvıltıları.
Kim dinler bu şen şarkıları?
Bankta nişanlılar dillerinde gelecek planları
masalları, hikâyeleri, mutlu sonları…
Allah’ım bir bana mı görünür? 
acılar, sürgünler, gözyaşları.
Bir ben mi duyarım
ağlayan günahsız çocukları?
Bir beni mi üşütür
zalimlerin soğuk zindanları?
Bir ben mi tutarım mazlumların yasını?
Ahh! Bir ben mi meyusum bu alemde 
bir ben mi bedbahtım?
Yoksa herkes mi yalancı?
Dünyada acıdan başka şey var mı?


Devran
Çıkar yükseğe gökdelenler 
ve inadına toprağa yakın kalır kulübeler.

Çiçeklerle gelen bahar, 
kara kış ve sarı sıcak ve yaz ve kurak. 
Bir gün ansızın kapın çalınacak.
Bazen de bekle ha bekle! 
Gelmez o rahmet 
bu kadar mı uzak?
Say bak istersen, üstümüzden kaç kere
yıldızlar, bulutlar geçti, geçecek!
Bebekler gelecek üst katta ikişer, üçer. 
Doğurgan anneler alınlarından öpülecek.
Alt katta hüzün, baba gelmeyecek, ocaklar sönecek.
Evler içinde ev, yalanlar içinde yalan söyleyenler
yar kâkülüne harap gönül dizenler.
Ah bir yerde gencecik hayatlar bitecek.
Üşüyenlere inat yananlar, 
ağlayanlar, ağladığına yananlar.
Dünyadan kaçanlar, dünyaya kananlar.
Burası bir cümbüş, burası garip panayır, 
rengârenk insanlar içlerinde acayip âlemler.
Hepsi ve daha neler neler…
Uyan dostum uyan,
bunlar var ya bunlar,
biz varken de oluyor, biz olmasak da olacak
bu kadar önemseme bak kendini!
Tek gerçek var, tek gerçek!
Bizle ya da bizsiz,
Bu devran böyle geldi
böyle gidecek.