Helyum füzyonu ile karbon çekirdek oluşur. Karbon çekirdek yeniden füzyon başlatacak güçte olmadığından büzülür. Bu arada karbon çe

Helyum füzyonu ile karbon çekirdek oluşur. Karbon çekirdek yeniden füzyon başlatacak güçte olmadığından büzülür. Bu arada karbon çekirdek dışındaki helyum, füzyon reaksiyonu başlatacak kadar ısınır. Bu helyum şiddetli bir biçimde yanar, açığa çıkan ısı daha dış katmandaki hidrojenin de yanmasına neden olur. Yanmakta olan her iki kabuktan yayılan ısı, kırmızı devin dış yüzeyinin daha da şişmesine enden olur. Yıldız ışıma gücü, bin Güneş’e eşit kırmızı “super-dev”e dönüşür. Çekirdekte de basınç ve ısı arttığından, karbon füzyonu da başlar. Karbon-12, Helyum-4 ile birleşerek oksijen-16 çekirdeğini meydana getirir. Yıldız, kararsız hale gelir ve dış katmanlarını yıldız rüzgârı ile uzaya püskürtür. Sonunda geriye, yıldızın orijinal kütlesinin % 10’unu oluşturan karbon çekirdek kalır.



Güneş kendi yaşamının 11. saatine ulaştığında, şimdiki boyutunun 500 katı kırmızı bir dev yıldıza dönüşecek olup iç gezegenleri ve Dünya’yı içine alacak kadar şişecektir. Kırmızı dev, nispeten soğuk olsa da büyük boyutları ile ışık yayan kocaman bir dev yüzey oluşturur. Kırmızı dev evresi yüz milyon yıl veya biraz daha fazla, diğer yaşamlara göre kısa sürer. Bu dönemde Güneş’in iç gezegenleri ve Dünyamız zorlukla karşılaşacaktır. Dünyanın sıcaklığı 2000 santigrad dereceye ulaşacaktır. Güneş, büyümesi sürdükçe, ateşten zarfının içinde Merkür’ü, ardından Venüs’ü kavurup dev bir kaya parçasına dönüştürecektir. Büyüme devam ettikçe de Dünyamızı içine alacaktır. Dünya, kısmen bu kaderden kaçacaktır. Çünkü Güneşimiz kendi kütlesinin bir kısmını bu döneme ulaşıncaya kadar kaybedecektir. Kütle azalımından çekim gücü de azalacağından, Dünyamız daha uzak, dışarı bir yörüngeye doğru yer değiştirecektir.



Bu evrede hâlâ Dünyamız üzerinde var olabilirsek, altın sarısı ya da hafif sarı-kahverengimsi renginde Güneşimizi, öğlen saatlerinde tüm gökyüzünü kaplayacak şekilde görebiliriz. Bir ucu batıda bir ucu da doğuda olacaktır. fiimdiki yüzey ısısı olan 5800 Kelvin azalarak 2000 Kelvin’e inecektir. Ancak bu düşük ısıya rağmen Dünyamızın yüzeyi yanıp kavrulacaktır. Dünyamız yanıp kül olduktan sonra bile inatla yörüngesini terk etmeyecektir. Yerkürenin hareketini hafifçe engelleyen bir vakum gibi etki edecektir. Güneşimiz dış zarfını uzaya saçarak karbon-oksijen çekirdeğinden oluşan bir sönük yapısıyla “beyaz cüce” yıldız olarak kalabilir. Güneşin en dış tabakası dışarıya fırlayacak ve püskürecektir. Sonunda kırmızı, soyulmuş bir “beyaz cüce” çekirdek halinde var olmaya devam edecektir. Bununla Dünya üzerinde aydınlanmış nesneler keskin kenarlı, kapkaranlık gölgeli görülecektir. Gündoğumu ve günbatımı bir göz kırpmasından daha uzun sürmeyecektir. Cüce’den yayılan ültraviyole ışınlar nedeni ile kayaların tüm moleküller bağları parçalanarak plazmaya dönüşecektir. Dünyamızın yüzeyi korkunç bir bulutla kaplanacak, cüce Güneşimiz kendi enerjisini kaybettiğinde ise soğuk, karanlık bir kütleye dönüşecektir. Böylece, Dünyamızın sonu önce “ateş” ve ardından “buz” olacaktır.



Bu sadece bizim Güneşimizde gerçekleşmeyecek, on milyar yıl sonra şu an gördüğümüz yıldızların/güneşlerin çoğu yerinde olmayacaktır. Yıldızlar ölürken, bu esnada büyük patlamadan sonra olduğu gibi, yerlerini alacak yenileri de doğar. Gökadanın bir yerlerinde, gaz bulutları sıkışır, kütleçekimi etkisi ile büzüşür ve yıldızlar üretilir. Devam eden bir yaratılış daima var olur. Ancak madde geri dönüşümü sonsuza kadar sürmez. Yaşlı yıldızla beyaz cücelere, nötron yıldızlarına ya da kara deliklere dönüştükçe, yıldızlararası gaz depolarını yeniden dolduramaz olurlar.



Büyük kütleli yıldızlar ise hızlı yaşar ve genç ölürler. Ölümleri de daha dramatik olur. Bizim Güneşimiz gibi, çekirdeğindeki helyum tükendiğinde dev ya da süperdev bir yıldıza dönüşür. Yüksek kütleçekimi nedeni ile yıldız çekirdeğindeki enerjisini son damlasına kadar kullanır. Füzyon, bütün yakıt demire dönüştüğünde durur. Demir, bütün termonük leer reaksiyonların sonucunda biriken evrendeki en kararlı elementtir (vücutlarımızdaki demirin kaynağı bu büyük yıldızların ölümünden kalan artıklardır). Demir, sıkıştırılarak ya da yakılarak hiçbir nükleer reaksiyon elde edilemez.



Sonuç bir nötron yıldızına dönüşmektir. Demir atomlarının çekirdekleri parçalanarak proton, nötron ve elektronlar ayrışır. Fazla ısı, nötrinolarca dışarı atılır. Yıldız ardından patlayarak yıldızlararası ortama karbon, oksijen, demir püskürtür. Yayılan elementler bulundukları yerde hidrojenle karışarak yeni yıldızlar için kaynak oluştururlar. Bu yıldızlararası ortamın “metalliğini” artıran, süpernova-tip II patlamasıdır. Bir süpernova Güneş’ten bir milyar kez parlaktır. Bir süpernova patlamasına şahit olmak oldukça nadirdir. 1604 ve 1987 yılında iki süpernova patlaması gözlenmiştir.