Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’ya gelirken, 24 Aralık günü Kırşehir’de halk, coşku içinde, sevgi gösterileri ile ka

Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’ya gelirken, 24 Aralık günü Kırşehir’de halk, coşku içinde, sevgi gösterileri ile karşılamıştı. Halkla, şehrin ileri gelenleri ve gençlerle görüşen Mustafa Kemal Paşa; gece de şerefine tertip edilen fener alayında halka, Namık Kemal’in,



Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini



Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini 



mısralarını okumuş ve ardından, yine bu milletin bağrından çıkan bir Kemal de,



Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini



Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini



sözleri ile temsil ettiği Milli Harekata olan inancına ifade etmişti.



Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 27 Aralık Cumartesi günü Ankara’ya vardılar. Başta Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ve Ankara Valisi Yahya Galip Bey olmak üzere Ankaralılar Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri, o güne kadar görülmemiş sıcak bir törenle karşıladılar.



Mustafa Kemal Paşa Milli Harekât için en uygun merkez olarak değerlendirdiği Ankara’dan Milli Teşkilatın sevk ve idaresi yanında hemen milletvekillerini durum hakkında aydınlatmak için Ankara’ya uğrayacaklarla temas ve görüşme hazırlıklarını başlattı. 15 gün sonra Meclis açılacağından görüşme yapılabilecek gün sayısı kısıtlıydı ve milletvekilleri de aynı günde veya günlerde toplanmayacaklarından teker teker veya küçük gruplar halinde görüşme yapılabilecekti.



Seçimler yapılmış, seçilen milletvekilleri İstanbul’a geçerken peyderpey Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere Ankara’ya uğruyorlardı.



Yapılan temas ve görüşmelerle milletvekillerine; Mecliste güçlü bir Müdafa-i Hukuk Grubu teşkili, Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis Başkanı seçilmesi ve Heyeti Temsiliye’nin hazırladığı Milli Ant’ın Meclise kabul ettirilmesi telkin ediliyordu.



Nihayet Osmanlı Meclisleri yani Ayan Meclisi (Senato) ve Meclisi Mebusan (Millet Meclisi) 12 Ocak 1920’de İstanbul’da Fındıklı’daki binasında açıldı.



168 milletvekillinden oluşan Meclisi Mebusana, başta Rauf Bey olmak üzere Heyet-i Temsiliye’nin hemen hemen bütün delegeleri, Mustafa Kemal Paşa hariç, milletvekili olarak katılmışlardı.



Ancak bazı milletvekillerinin hiç Ankara’ya uğramamış olmaları ve İstanbul’da bazı çevrelerce “Artık Osmanlı Meclisleri açılmış, barışı bu meclisler ve Hükümet yapacağından Heyeti Temsiliye dağılmalıdır” tezlerinin işlenmesi ve ayrıca Müdafa-i Hukuk Grubu yerine Felah-ı Vatan adında bir grubun kurulması ve yine Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis Başkanlığı talebinin de yerine getirilmemesi Ankara’yı germişti.



Bilahare Meclisin açılışının hemen ardından İtilaf Devletlerinin, Ali Rıza Paşa Hükümetine baskı yaparak, Milli Hareketi destekleyen Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı Paşa’yı istifa ettirmiş olmaları ve Sadrazam Ali Rıza Paşa’nın Ankara’yı hedef alan emir ve talimatları ortamı daha da germekteydi.



Ama İstanbul İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri yanında Yunan askerlerinin ve donanmalarının işgali altında idi. Bu haksız ve hukuksuzluk ve keyfilik içinde İstanbul’da Meclis’te milletvekillerinin; işgallerin kaldırılması, düşmanın baskı ve haksızlıklarına son verilmesi ve Kuvayı Milliyenin desteklenmesi talepleri, Ali Rıza Paşa Hükümetini sıkıştırmaya başlamıştı.



Ve Meclis daha ikinci haftasında, 28nci Ocak’ta, Misak-ı Milli’yi, Türk Milletinin barış programını kabul edivermişti.



Önerge sahibi Edirne Milletvekili Şeref Bey’in, Meclis kürsüsünden “Türk Milleti, ya bu yeminini yerine getirecek veya bu yolda tarihin huzurunda, şerefle silinip gidecek, fakat esir olmayacaktır efendiler.” diye işgal kuvvetlerine müttefiklere ve bütün dünyaya seslenişi idi.



Misak-ı Milli; Şeref Bey’in de belirttiği gibi Türk Milletinin yeminli programı idi. Milli Mücadelenin parolası mahiyetinde, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen esaslara göre bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı altı maddelik bir beyanname idi.



Aşağıda imzaları bulunan Osmanlı Meclisi Mebusanın diye başlayan Misak-ı Milli özet olarak şöyledir;



Madde 1- Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesini imzaladığı tarihte İtilaf Devletlerinin işgali altında bulunan, Osmanlı İslam çoğunluğunun yaşadığı yerlerin tamamı ayrılmaz bir bütündür. Arap çoğunluğun yaşadığı yerlerin geleceği özgürce yapılacak halk oylaması ile belirlenmelidir.



Madde 2- Halkı, özgür olur olmaz anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum sancaklarında, gerekirse tekrar yapılacak halk oylamasını kabul ederiz.



Madde 3- Yunanistan’a verilen Batı Trakya’nın kaderi özgürce yapılacak halk oylaması ile belirlenmelidir.



Madde 4- İstanbul ve Marmara Denizi’nin güvenliğinin sağlanması şartı ile İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının serbest ticaret ve ulaşıma açılması hakkında, bizim ve ilgili bütün devletlerin birlikte verecekleri karar geçerli olacaktır.



Madde 5- Azınlıkların hukuku komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı hukuktan yararlanmaları şartı ile tarafımızca desteklenecek ve sağlanacaktır.



Madde 6- Mali ve ekonomik gelişmemizi engelleyecek idari, mali ve adli sınırlara karşıyız. Borçlarımızın ödenme şartları da bu esasa aykırı olmayacaktır.



Değerli okurlarım,



Misak-ı Milli; işgal altında her tehdit ve baskıya karşı, Osmanlı Devletinin en yetkili karar organının başkaldırışı idi ve Türk Milletinin kapitülasyonlar dahil tüm haksızlık ve hukuksuzlukları reddinin açık bir ifadesi idi.



Değerli okurlarım, ve tabii ki bu belge, Mustafa Kemal Paşa’nın ileri sürdüğü ve savunduğu fikirlerden oluşuyordu. Meclisin Misak-ı Milli’yi onayı Kemalist’lerin onayı anlamında değil miydi?



Ve tabii ki İtilaf Devletleri de, Meclisi İstanbul’da toplayan Padişah ve Hükümetin Anadolu’ya hakim olacağını sanıyordu. Sonuç, İtilaf Devletlerinde şaşkınlık ve öfke yaratmıştı. Bu nedenle Misak-ı Milli, ancak 17 Şubat 1920’de yayınlanabilmişti. Ve İngilizlerin sorumlu saydıkları Ali Rıza Paşa Hükümeti de baskılara dayanamayıp istifa edecekti.



Ve Ankara’da beklenen bu gelişmeler Anadolu’yu haklı çıkarırken öne de çıkarıyordu.