Saygıdeğer okurlarım, biliyoruz ki insan vücut ağırlığının yaklaşık 1/13 ü eritrosit, lökosit ve trombositen oluşan kandan şekillenmektedir. Ortalama 70 kilogram ağırlığındaki bir insanda yaklaşık 5 litre kan bulunmakta ve kalbimizin pompalanması sonucu tüm vücudumuza yayılmaktadır. 

Damarlarda dolaşarak vücudun en küçük hücrelerine kadar yayılan, besin taşıyan kan, yaşamak için son derece önemli akışkan bir maddedir. Bilimsel incelemelere göre, bir insanda yaklaşık olarak vücut ağırlığının 15 de biri kadar kan, tuz, şeker ve diğer bazı maddelerin sulu eriyiği olan plazma ile bunun içinde yüzen alyuvar, akyuvarlar ve trombositlerden (kan pulcukları) oluşmaktadır. 

Kanın kırmızı rengi, alyuvarlardaki “hemoglobin” maddesinden ileri gelmektedir. Kırmızı pigment (renk verici) ile birleşmiş bir proteinden oluşur. Kanın pıhtılaşması, kanda bulunan fibrinojen proteininin fibrin haline dönüşmesinden oluşmaktadır. Para gibi yuvarlak diskler halindeki alyuvarlar, sağlıklı bir insanda 1 mm3 (milimetre küp) kanda 4.5 ile 5 milyon oranında bulunur. Akyuvarlara gelince, bunların bazıları büyük, bazıları da küçüktür. Akyuvarların çeşitliliğine göre, çekirdeklerde parçalı, düz, yuvarlak, ya da çomak biçimi ve tek olarak bulunurlar. Akyuvarların sayısı alyuvarlar kadar fazla değildir. 1 mm3 kanda ancak 5000 ile 8000 akyuvar ve 250 000 civarında trombosit bulunduğu bilinmektedir. Önemli ölçüde vücudumuzda pıhtılaşma ilgili göreve sahiptir. Bazı hastalıklar, gerek akyuvarların gerekse alyuvarların sayısının artmasına neden olmaktadır. Gene bunun gibi, bazı hastalıklarda alyuvar ve akyuvarların sayılarının eksilmesinde rol oynar. 

Ölen hücreler yerine sürekli olarak yenileri oluşmaktadır. Memelilerin hayatı boyunca, kırmızı kemik iliği içinde aralıksız sürüp giden hücre bölümleriyle yeni alyuvarlar oluşmaktadır. Yaşlanan alyuvarlar dalak ve karaciğerdeki RES hücreleri tarafından tahrip edilir ve vücuttan dışarı atılmaktadır. Aşırı çalışma, stres, heyecan ve yaralanmaya neden olan sarsıntılar, alyuvarların artmasına zemin hazırlamaktadır. Şayet vücut kan kaybına uğrarsa (ameliyat, yaralanma, travma v.s) anemi dediğimiz, yani halk arasında bilinen adıyla “kansızlık”, toplam kırmızı kan hücresi/alyuvar/eritrosit sayısının azalması veya eritrositlerin içindeki hemoglobin miktarının azalması veya her ikisinin birlikte olması sonucu oluşan bir hastalık ortaya çıkmaktadır. Eritrositlerin içinde bulunan hemoglobinin, oksijeni akciğerlerden kapiller arterlere (kılcal damarlar) taşıması nedeniyle anemi hücre, doku ve organlarda hipoksiya (oksijen azlığı) ya neden olabilmektedir. Kan hastalıkları içinde en sık görülen hastalık anemidir. Anemi tipleri ve nedenleri oldukça fazladır. Sınıflandırma daha çok eritrosit morfolojisi ya da etyoloji şeklinde yapılmaktadır. Morfolojik sınıflamada ise MVC (ortalama eritrosit hacmi) kullanılmaktadır. Eritrositler için demir, folik asit ve B12 vitamini çok önemlidir. Demir eksikliğinde demir eksikliği anemisi oluşabilir. Bu durumda eritrositler normalden daha küçük olurlar ve görevlerini tam ve başarıyla yerine getiremezler. Folik asit ve B12 vitamini eksikliğinde ise eritrositler normalden daha büyük olur ve görevlerini yerine getiremezler, bu durum megaloblastik anemi olarak adlandırılır. Demir eksikliğinde görülen eritrositler hipokrom mikrositer görünümdedir. Folik asit ve vitamin B 12 DNA yapımına katıldığından eksikliklerinde eritrosit boyutları daha büyük olmaktadır Hekimin tavsiyesine göre yapılacak hemogram testi, sağlığımızın kontrolü açısından önemlidir. 

Sağlıklı, mutlu nice güzel günler diliyor, saygılar sunuyorum.