Pekiyi 60'li yılların gençleri nasıl eğlenir? İçlerindeki gençlik ateşini nasıl söndürürlerdi? 

O yıllarda; lise ve üniversite gençliğinin etkilendiği ve ilişkilerini odakladığı daha ziyade müzik, dans, folklor ve futbol gibi etkinlikler öne çıkardı. 

Tabii ki, çocukluğun ilk aşkları, gerçek anlamda yaşanan ve dillere destan olan nice aşklar da duyulur, kulaktan kulağa yayılırdı… Ama her şey dozunda ve toplumsal kurallara göreydi. Asla ve asla ne müptezel bir görüntü, ne de yadırganacak bir davranış biçimi güncel yaşamın içine yansımazdı. Çünkü böylesi duygular, gözlerden uzakta; öyle ulu orta kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde yaşanırdı... 

İstanbul'da âşıkların en çok tercih ettikleri yerlerin başında; Kalamış, Çamlıca tepesi, Boğaz'da Aşiyan sırtları, Kanlıca, Rumeli Hisarı, Küçüksu'ya yakın Sevda Tepesi ve tabii ki, adalar öne çıkardı… 

Kalamış'ta yaşanan gün batımının, şarkılara söz olan o eşsiz görüntüsü, gerçekten de seyrine doyum olmaz bu manzara, sevgilileri romantik duygulara sürüklerdi… 

( Günümüzün Kalamış'ında ise o muhteşem koy görüntüsünün yerini, taş yığınlarının oluşturduğu bir marina; yüzlerce tekne ve atık sularıyla kirlenmiş bir deniz, sahilin hemen dibinden geçen iki şeritli asfalt yol almıştır. Hoyratça yok edilen doğanın tüm güzelliklerinin üzerinden adeta bir buldozer geçmiş; 60'lı yıllarda ve öncesinde burada yaşanan tüm aşkların, sevgilerin izleri yok edilmiştir! O güzel koydan, o muhteşem doğa görüntüsünden geriye; insanoğlunun erişemeyeceği, yok edemeyeceği, sadece güneşin batışında oluşan o harika görüntü kaldı. Umarım bir gün, güneşin batışıyla oluşan o muhteşem görüntüyü de yok edip, tarihin derinliklerine gömmeyiz..! ) 

O yıllarda İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizin akşam saatlerinde, bazı semtlerin düğün salonlarında, kardeş okulların düzenlediği 'çay toplantıları da' çok popülerdi. Bu toplantılara, katılan genç erkekler; kız arkadaşlarıyla birlikte katılırlar bol, bol dönemin moda danslarını yaparlardı. 

Buralarda genelde içki olarak 'Bol' adı verilen geniş kâse, ya da kadehlerle, çok hafif bir içki servisi yapılırdı. Bu içkiyi hazırlarken, genel olarak bir tek ana içki tercihen beyaz şarap, ilave olarak da limon, portakal, vişne veya ananas suyu konur; bazen de mevsimsel meyve parçalarıyla lezzeti arttırılırdı. 

60'lı yılların gençliği genelde rock and roll – twist – vals-tango - cha, cha ve samba gibi dansları yapmayı tercih ederlerdi. 

(O yıllarda yaz tatillerimin geçtiği Heybeliada'da ünlü yorumcu rahmetli Erol Büyükburç'un verdiği konserlerde: Elvis vari söylediği rock'n roll parçalarını yorumlarken, ortaya çıkan müzik ziyafetini dinleyen genç kızların, neredeyse Erol Büyükbuç'un üstünü başını paralamak istediklerini daha dün gibi hatırlıyorum.  Heybeli'de Ayyıldız sinemasında verdiği konserlerde, Erol Büyükburç'un yorumladığı,'Little Lucy' isimli o ünlü parçasını her gece defalarca söylediğinin en yakın tanığı olduğumu söylemeliyim…) 

Tüm bu dansların yanı sıra okullarımızın pek çoğunda, Anadolu'muzun tüm ezgilerini içeren yöresel folklor grupları da çok revaçtaydı. Bu folklor grupları, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında katıldıkları yarışmalarda, dünya çapında mükemmel başarılara imza atmışlardır. Yine o dönemin sonunda 68-69 yıllarında Kumkapı - Yenikapı sahilleri boyunca uzanan salaş balıkçı meyhanelerinde kömür ateşinde ızgara yapılan o taptaze uskumruların, palamutların, lüferlerin mis kokularını, doyumsuz lezzetini unutmak mümkün müdür? 

Genellikle üniversite gençliğinin bu sahil şeridinde akşam saatlerinden itibaren kızlı, erkekli arkadaş grupları ile dolan bu salaş balıkçı meyhanelerinde; gecenin ilerleyen saatlerine, kimi gruplarda gitar sesleri, kimilerinde yabancı şarkı güfteleri, kimilerinde ise Türk sanat musikisinin eşsiz besteleri eşlik ederdi… 

(50'li yıllarda bu sahil şeridinin doldurulmasıyla oluşan sahil yolu; günümüzde balık hali ve Deniz Otobüsleri iskelesi v.d uygulamalı sahil işgalleri; o güzelim sahil sohbetlerini, dönemin unutulmaz lezzetlerini de beraberinde bitirmiştir.) 

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarım, ‘’Mazide Kalan Türkiye’’ manzarasında kalan gerçeklerin öne çıkanlarıdır. Günümüz Türkiye’sinde yaşadığımız sosyal hayatımızla, bu hayata anlam veren, renk katan bugünün gerçekleriyle hiçbir şekilde örtüşmemektedir. 

Bugüne baktığımızda; giderek büyüyen, gelişen ülke görüntüsüyle günümüz dünyasında hak ettiği yeri alan, genç aktif nüfusu ile geleceğe damgasını vurmaya hazırlanan devletimiz; bir yarım asır sonra bugünleri de geride bırakmış, çok daha modern, çok daha aydınlık, refah seviyesi yüksek bir döneme adım atmış olacaktır.

Tabii ki geçmişe damgasını vuran ekonomik gelişmeleri, siyasi yaşanmışlıkları da unutmamak; günümüz Türkiye’sinde geldiğimiz ekonomik seviyeyi, yaşadığımız siyasi olayları da o dönemin gerçekleriyle mukayese etmek gerekir. Bu hususu bir başka yazı konusu yaparak, bu uzun anlatımı şu cümleyle noktalayalım. 

"Ömrümüzün suretidir hatıralar! Onlar zamanı taşırlar. Ama ne hatıralar döner geri, ne de giden gemiler bir daha…"