Süper Lig'in 16. haftasında oynanan Fenerbahçe-Başakşehir karşılaşması, seyir zevki yüksek ve hafızalarda uzun süre kalacak anlar biriktirerek Fenerbahçe'nin 3-1'lik üstünlüğüyle sona erdi.

Sezon başından bu yana yakından takip ettiğim iki takımın mücadelesi, benim için çok ayrı bir anlam taşıyor. Ancak bu yazıda yalnızca futbola değil, sporun ruhunu sarsan etik davranışlara da değinmeden geçemem.

Kalede değişiklikler ve etkileri

Maç öncesinde Başakşehir’de sürpriz bir değişiklik gördük. Kaleci Muhammed Şengezer, son antrenmanda yaşadığı sakatlık nedeniyle kadroda yer almadı. Onun yerine kaleyi devralan Deniz Dilmen, oldukça başarılı bir performans sergiledi ve kritik anlarda takımını ayakta tuttu. Maçın başından sonuna elinden geleni yapan ve Türk futboluna kazandırdığımız bu genç yeteneğe sahip çıkmalıyız. Fenerbahçe cephesinde ise Livakovic, sakatlık nedeniyle ilk yarıda yerini Ertuğrul’a bırakmak zorunda kaldı. Her iki takımın da kalede yaşadığı bu değişiklikler, maçın kaderine doğrudan etki etti. Livakovic 2 hafta sahalardan uzak kalacağı bilgisine eriştim. 

Başakşehir’in savunma stratejisi ve Crespo’nun performansı

Başakşehir, sahaya etkili bir savunma anlayışıyla çıktı. Crespo’nun eski takımına karşı sergilediği üstün performans, Başakşehir adına belirleyici unsurlardan biriydi. Orta sahada Berat’ın tercih edilmesi ve sahadaki varlığı, takımın savunma direncini artırdı. Başakşehir, sadece alan savunmasında değil, kritik bölgelerde rakibin oyun kurma çabalarını da başarıyla durdurdu.

Başakşehir’in hücumdaki en büyük kozu Piatek ise performansıyla göz doldurdu. Attığı golle gol krallığı yarışında zirveye çıkan Piatek, rakibinin ilk zayıf düştüğü anda fırsatı değerlendirerek skoru dengeledi. Opoku ve Kemen'de kendi yeteneğinin oldukça üzerine çıkan bir oyun sergiledi.

Fenerbahçe’nin hücum gücü ve Mourinho’nun hataları

Fenerbahçe, maçın büyük bölümünü tek kale oynadı. İrfan Can ve Becao, savunma ve hücumda takımın temel direkleri olarak dikkat çekti. Bu iki oyuncunun ilk 11’de yer almasının, Fenerbahçe’ye her iki alanda da ciddi bir güç kattığına şahit olduk. Ayrıca Kostic ve Amrabat, maçın en etkili isimleriydi. Becao'nun sakatlığı ise çok büyük bir talihsizlik oldu. 

Yine de Fenerbahçe, maç boyunca bulduğu net gol fırsatlarını değerlendiremeyerek önemli dersler çıkarması gereken bir performans sergiledi. En Nesyri’nin sonradan oyuna dahil olup takımı öne geçirmesi, teknik heyetin değişiklik tercihlerini doğru bir şekilde planlaması gerektiğini gösterdi. Ancak Mourinho’nun 65. dakikada tüm oyuncu değişiklik haklarını kullanması, sakatlıklar sonrası Fenerbahçe’yi 10 kişi oynamaya mecbur bıraktı. Öyle ki bu durum futbol tarihine bir ilk olarak yazıldı. Konu Fenerbahçe olunca hiçbir şeye şaşırmasam da bu amatörce hata, deneyimli bir teknik direktör için eleştiriden kaçamayacak bir nokta.

Şiddet ve ahlak: Futbolda olmaması gerekenler

Maç boyunca sahada sadece oynanan futbolu görmek isteriz. Spor camiasında şiddete her zaman karşı durduğunu belirten bireylerin, bu ilkesini unutması kabul edilemez. Hangi renkleri ya da armayı savunursanız savunun, ahlak ve duruş her şeyden önemlidir. Şiddet, sporun ruhuna aykırıdır ve hiçbir zaman bir çözüm olamaz.

Dileğimiz, bir daha bu tür görüntülerle karşılaşmamak ve tüm futbolcuların, taraftarların cevabını yalnızca saha içinde vermesidir. Spor, dostluk ve rekabetin iç içe olduğu bir alan olarak kalmalı. Skor tabelası her şeyden önce gelir, ama bu tabelaya giden yolun etik değerlerden geçmesi gerektiğini asla unutmamalıyız.

Sonuç olarak; benim için anlamlı bu maçta oldukça yüksek bir seyir zevki vardı. Kıran kırana mücadele ve oyun ruhu taraftarlara da keyif verdi. Tek kale oynanan ama Fenerbahçe'nin hücumu ile Başakşehir'in direnişini izlediğimiz bu maçın ardından 3 puanı Fenerbahçe, gol krallığını ise Başakşehir kazandı.