Ölüm genelde insanları korkutur. Sevdiklerinizi bırakıp gitmek, yapmak istediklerinizi tamamlayamamak ya da bilinmeyene doğru bir yolculuk yapmak biraz ü

Ölüm genelde insanları korkutur. Sevdiklerinizi bırakıp gitmek, yapmak istediklerinizi tamamlayamamak ya da bilinmeyene doğru bir yolculuk yapmak biraz ürkütücü gelebilir. Peki, ölüm hakkında ne biliyoruz?
Mesela ölümün aslında anlık olmayıp, belli bir süre öncesinde başlayabileceğini biliyor muydunuz?
Ölüm, her birey için özel, benzersiz, kişisel bir yolculuktur. Birisi ölüme doğru yaklaşır ve bilinen bir dünyadan bilinmeyen bir dünyaya doğru yolculuğu başlar. Bu süreçte kişi ölümü kavrar ve kendi ölümüne inanarak, zihinsel yolda bir keşfe başlar. Bazılarının varış noktasına ulaşması aylar sürebilirken bazılarının yolculuğu ise birkaç gün sürer. Bu yolculuk için yeteri kadar erzak temin etmişse sıkıntı yoktur.
Birisi ölümün yaklaştığını fark etmeye ve onu kabul etmeye başladığı zaman çevresinden çekilmeye başlar. Dünyadan ve dünyanın içindekilerden ayrılma sürecini başlatır. Arkadaşlarının, komşularının ve hatta aile üyelerinin bile ziyaretini geri çevirebilir. Ziyaretleri kabul ettikleri zaman etkileşimde zorlanabilir ve bundan hoşlanmayabilirler.
Kendi hayatları hakkında düşünüp taşınırlar ve anıları ziyaret edip dururlar. Nasıl bir hayat yaşadıklarını değerlendirebilir ve pişmanlıklarını düşünürler.
Ölmek üzere olan kişilerin iştahı azalır, kilo verirler. Beden yavaşlamaya başlar ve daha önce olduğu gibi yiyeceklerden enerji almaya gereksinim duymaz. Bir zamanlar çok keyif aldığı şeyler ona artık cazip gelmez, tek istediği şey uyumaktır…
Değişen vücut kimyası hafif bir his üretir. Onlar ne aç ne de susuzdur, yemek yemediklerinde acı çekmezler. Ve bu başladıkları yolculuğun beklenen bir parçasıdır.
Bu yolculuk sırasında kişiler genelde uyurlar. Halüsinasyonlar görebilir, bazen orada olmayan insanlarla konuşabilirler. Konuşulan kişi genelde ölmüş insanlar olur. Hayat ile gelecek arasındaki perde kalkmıştır. Kişide ajitasyon görülür, hareketleri amaçsızdır ve diğerleri için hiçbir anlam ifade etmiyor olabilir. Çünkü gittikçe bu dünyadan uzaklaşıyorlardır.
Bu ölümün hakkalyakin biçimde zuhur etmesidir. Birde ölüm gelmeden önce ölümden korkan nekrofobililer vardır…
Başlık iğreti verdi değil mi?
Nekrofobililer…
Ben hiç iğretiye kapılmıyorum?
Neden mi?
Bu borcu bir kez ödeyeceğimiz ve herkesin de borcu ila ahir ödeyecek olması mıdır beni teskin eden nedir bilemiyorum?
Ölüm ve ölümün kokusu bizleri sardığı zaman o kokudan ve psikozdan çıkmak için var gücümüzle denizin dibinden vurgun yememek için telaşlanan, telaşlandıkça da panikle daha çok vurgun yiyen dalgıçlar gibiyiz.
Neden nekrofobimiz var biliyor musunuz?
Bu dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi tamah ediyoruz.
Mal, makam, mevki ve şöhret hırsı gözümüzü boyuyor.
Darb-ı Meseldir ki;
Uzun yaşayan Peygamberlerden birine, ahir zamanda ki insanlar çok kısa yaşayacaklar dediklerinde, onlarda bizler gibi ev yapma telaşına kapılacaklar mı ? diye sormuşlar.
Ölüm öldürülmediğine göre, mütemadiyen gelenlerin gitmesi, gidenlerin dönmemesinin şahitliği göz önünde aşikarca dururken hala dünyaya tapmak ve kendimizi onun hülyalı kollarına bırakmak niye...
ALAKÜLLİHAL ÖLECEKSİN... NEKROFOBİLİDE OLSAN…
Korkmak niye???
ÖYLE İSE BAŞINI, DÜNYANIN BATAĞINDAN ÇIKAR. BİR NEFES AL VE DÜNYANIN SOĞUK YÜZÜNE BİR BAK.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışız ki; bütün vaktimizi ona sarf ediyoruz...
Daha dün çocuktuk, bugün yüzümdeki kırışıklıklar, olmayan saçlarımdaki beyazlar ebed-ül ebede yolculuğun başladığının işaret fişekleri değil de nedir?
Bu korku nedir?
Anlayamıyorum/anlamlandıramıyorum.
Allah her birimize sürurlu ve güzel ölümler nasip eylesin…