Ataköy Attila İlhan Parkı'na gittim geçenlerde çok sevdiğim biri ile... Kendisi parkın isminden de habersizmiş meğer... Heykelinin önüne gittik ve "Kim bu?" diye sordu. Heykelinin üzerinde "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular" şiiri yazıyordu. "Attila İlhan" dedim... Bugün de o güzel günümün anısına sizler için de bu sayfayı hazırladım... Eğer aşıksanız yahut bir gün aşık olduysanız, onun şiirlerine mutlaka göz atın derim...


"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir.
Azıcık okşasam sanki çocuktular,
Bıraksam korkudan gözleri sislenir.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Böyle bir sevmek görülmemiştir..."



Ben sana mecburum bilemezsin... Attila İlhan deyince aklımıza gelen ilk dize budur belki de. Hatta kimilerinin şiir dendiğinde aklına gelen ilk isimdir Attila İlhan...



Sadece şairliği değil; yazarlığı, eleştirmenliği, aydın yönü ile Türk edebiyatında büyük bir yeri vardır.



Attilâ İlhan büyük bir şair olmanın yanında, bir düşünür ve gerçek bir Türk aydını, Kemalist devrimin öncü neferiydi. Kendisininde dediği gibi, “Türkiye’yi koruyacak, kutaracak olan yol, Mustafa Kemâl’in yoludur. Parola VATAN işareti NAMUS‘tur”.

Asıl adı 'Attila Hamdi İlhan'dır. 1925'te İzmir'in Menemen ilçesinde doğdu. Kökenleri ise Kafkaslara dayanıyor.



Attila, 15 Haziran 1925’te İzmir Menemen’de, Memnune Perihan Hanım ve Bedri Bey’in oğlu olarak doğduğunda ailesi ona “Attila Hamdi İlhan” adını verdi. Attila, baba tarafından kökenleri Kafkaslara dayanıyordu. Bedri Bey, döneminin yenilikleri pek ciddiye almayan, aruzla şiirler yazan bir Divan şairiydi. Evde hep şiir hakimdi. Bu yüzden Attila, naif ve şiire düşkün bir çocuk olarak büyüdü.

Babası Bedri Bey, aruzla şiirler yazan bir Divan şairiydi. Annesinin de şiire düşkünlüğü ile evde hep şiir hakimdi.



İlk şiirini yazdığında henüz ilkokul 3. sınıftaydı. İsmi 'İlkbahar'. Babasına bu şiiri okudu ama Bedri bey beğenmedi, hatta “Böyle şiir olmaz” dedi.



Oğlunun şiirlerini pek beğenmezdi ya da beğenisini diline dolamazdı. Sadece Divan şiiri kurallarına uygun şiirlerini okuyordu Attila’nın, Bedri Bey. Onu da mümkün mertebe gizlemeye özen göstererek…

16’sında hapisle tanıştı: lisedeyken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet şiiri göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı.



O zamanlar Nazım Hikmet yasaklı bir şairdi. Aslında iki kanı kaynayan gencin masumane cümlelerini içeriyordu. Ama ucuna iliştirilmiş bir Nazım Hikmet şiiri de vardı. 1941 Şubatı’nda; Attila tutuklandı. Attila, üç hafta gözaltında kaldıktan sonra, iki ay da hapiste yattı. Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge de çıkartılmıştı adına. Eğitim hayatına zorunlu bir ara vermişti. Danıştay kararı 1944’te bozdu ve Attila okuma hakkını kazanır kazanmaz İstanbul Işık Lisesi’ne kayıt edildi.



İlk takdirini lise son sınıfa giderken aldı. Amcası ondan gizli, “Cebbaroğlu Mehemmed” adını verdiği şiirini CHP Şiir Armağanı Yarışması’na gönderdi. Pek çok ünlü ismi geride bırakarak ikincilik ödülü aldı.

"kaman cıvarına bahar gelince
yıkılır ovadan apdal çadırları
yücesinde pâre pâre duman tutmuş
düdüldağ'ın yaylâsında mekân kurulur
hoş gelmişsin evvel bahar
nisan ayı içinde donanır dağlar
donanır yeşilinden alından
istasyon deresi kabarmıştır
hacıdağ'ın selinden
dağlar sıra sıradır eylim eylim
dağlar uzanır bir uçtan bir uca
dağlar bir birinden yüce
yamaçlarında kireç yakılır
bir ömür boyunca kahrı çekilir
kimse anlamamış sırrını hikmetini
bu bereket nereden gelir..."

Üniversitede İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. O yıllarda Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. Yayımlanan ilk şiiri 'Bulvar'dır.



İlk şiir kitabı ise 1948'de yayınlanan 'Duvar’dır. Bu kitabı tamamen kendi imkanları ile çıkardı.



Attila, 1949’da ilk kez yurt dışına çıktı. Henüz üniversite ikinci sınıftaydı. Paris’te Nazım Hikmet’i kurtarma hareketi başlatılmıştı. Ön saflardaki yerini almak için Paris yollarına düştü.



1948 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gitti. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Bir kaç kez gözaltına alındı.

Nazım Hikmet'ten çok etkilenen şair, ilk zamanlar onu taklit ediyordu. Hatta "Ne kadar Nazım gibi yazarsam o kadar iyi şiir yazdığımı düşünürdüm." demiş.


Nazım’ın yeri onda ayrıydı. Şiire babasından aldığı hevesle başlamış, ama kendini bulana kadar hep Nazım’ın izini sürmüştü. Hatta belki yeri gelmiş taklit etmişti. İşte babasının kızdığı da buydu aslında; kendisini örnek almasını çok istemişti. Attila aslında başlarda halk şiiri yazdı. Sonra Divan şiirleri okudu. Hatta aruz ölçüsüne heves edip 200 kadar gazel de yazdı. Ama sonra gönlünü Nazım’ın yoğurt yiyişine kaptırdı; ta ki kendi soluğunu keşfedene kadar 150 Nazım kokan şiir yazdı…

Attila İlhan pek çok alana ilgi duydu. Son sınıftayken gazeteciliğe başladı ve fakülteyi yürütemeyeceğini anladı. Sonra sinema merakına kapıldı. 1953’te "Vatan" gazetesinde kelimelerini sinema eleştirileri için kullanmaya başladı.



1957'de Paris'ten İstanbul'a döndü ve sinemaya ağırlık verdi. 'Ali Kaptanoğlu' mahlası ile 15 adet senaryo yazdı.



 

1960’da hepimizin yüreğine kazınmış “Ben Sana Mecburum” basıldı.

"Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum..."



 

Onca şiire hayat veren, aşkı kelimelerle yaşayan adam Attila İlhan, yönetmen Biket İlhan ile 1968’de evlendi.

Bu evlilik 15 yıl sürdü. Bu evlilikten bir çocukları olmadı.



Attila İlhan aynı zamanda oyuncu Çolpan İlhan'ın abisi, Sadri Alışık'ın kayınçosu ve Kerem Alışık'ın dayısıdır.



1970’lerde Türkiye’de televizyon yayını başlamıştı ve Attila İlhan o dönemde büyük beğeni toplayan “Kartallar Yüksek Uçar, Sekiz Sütuna Manşet ve Yarın Artık Bugündü” gibi dizilerin senaryosunu kaleme aldı.


Söz konusu yazmaksa, her alanda iyi olabileceğini kanıtlamıştı.

Daha sonra Güneş, Meydan, Milliyet gibi pek çok gazetede yazdı. 1996'dan vefatına kadar ise Cumhuriyet gazetesinde yazılarına yer verdi.

İlk romanı Sokaktaki Adam yayımlandığında 10 roman yazmıştı. Bunlar hiç gün ışığına çıkmadı. Attilâ İlhan bunun sebebini bir söyleşide şöyle açıklıyor...



Attila İlhan, romanlarında şehir insanını anlatıyordu. En çok İstanbul ve İzmir vardı kitaplarında, elbette bir de Paris. Ancak bununla yetinmedi. Batı kültürünün Türkiye’de nasıl yansıdığını kurguladığı karakterlerle anlattı.

"Birçok roman yazdım daha önceden. Ama neden yayınlamadım? Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyorum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. O da romancılık değildir. Günlük tutmaktır."



Yaşamı boyunca pek çok ödül aldı. Sonrasında ise onun adına ödüller verilmeye başladı: "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri".



İlk ödülü 1946’daki "CHP Şiir Armağanı Yarışması"nda ikincilik oldu. 1974’te “Tutuklunun Günlüğü” ile "TDK Şiir Ödülü" ve “Sırtlan Payı” ile de "Yunus Nadi Roman Armağanı"na layık görüldü.
2003’te "Sertel Demokrasi Ödülü"nü aldı.
2007’de ise, o hayatta yokken, “Attila İlhan Bilim ve Sanat Kültür Vakfı” kuruldu…

Kendi deyimiyle “temiz çocuk” olan Attila İlhan ne sigara kullanıyordu ne de alkolden haz ederdi. Fakat 2005 yılında kalp krizi geçirdi ve hayata gözlerini yumdu.

Öldüğünde 80 yaşındaydı. Ölümü kayıtlara 11 Ekim 2005 olarak geçti.



Aşka doyamayışıyla, yazdığı her cümleyle, gamzelendiği her gülüşle, hep çok sevişle bir şair geçti bu dünyadan. İyi ki...
Editör: TE Bilisim