Cumhuriyetin bir kurumu olmakla birlikte tarihsel kökeni itibarıyla Şeyhülislâmlığa dayanan ve onun geleneksel misyonunu sürdürmek üzere kurulan Diyan

Cumhuriyetin bir kurumu olmakla birlikte tarihsel kökeni itibarıyla Şeyhülislâmlığa dayanan ve onun geleneksel misyonunu sürdürmek üzere kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 3 Mart 1924 tarihli ve 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Ülkedeki tüm cami ve mescitlerle bunların görevlilerinin idaresi Başkanlığa verilmiştir.
1982 Anayasası, “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmü ile Başkanlığın görevlerini yerine getirirken uyması gereken kıstasları belirlemiş, Başkanlığa tarihi bir misyon yüklemiştir.
Gerek Din İşleri Yüksek Kurulu gerekse diğer birimlere verilen yeni birçok görevle uluslararası alanda etkin bir din hizmeti sunmanın yasal alt yapısı oluşturulmuştur.
Bu bağlamda, çağımızda din hizmeti sunmanın bir gereği olarak cami dışı din hizmetlerinin önü açılmış, Başkanlık personelinin hizmet içi eğitimleri için gerekli alt yapı hazırlanmış, radyo ve televizyon kurulması Başkanlığa bir görev olarak verilmiştir. Başkanlık, toplumu din konusunda aydınlatma noktasında her türlü imkândan yararlanmaya memur edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığının internet sitesinden aldığımız yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere bu kurumun “özgül ağırlığı” diğerlerine göre son derece yüksektir. Hem faaliyet alanının, vatandaşların tamamını ilgilendiren çok hassas bir konu olan din olması hem de ülkedeki en küçük yerleşim birimine kadar örgütlenmiş bulunması bakımından bu husus inkâr olunamaz bir gerçektir.
FISILTI GAZETESİNİN BAŞKAN ADAYLARI
Bilindiği gibi bu önemli kurumun 17. ve son başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez 1 Ağustos 2017 tarihinde emekliye ayrılmıştı. Görmez’in görevinden ayrılacağı ve yerine Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İlahiyat Fakültesi Dekanı ve KTÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Emin Aşıkkutlu'nun atanacağı haberleri daha önce medyada yer almıştı. Daha sonra bu makam için Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyesi ve televizyon programcısı Prof.Dr. Nihat Hatipoğlu’nun da ismi geçmeye başlamıştı.
Önemli bir devlet makamı boşalınca ortaya bazı isimlerin sürülmesi ve bu isimlerin neden uygun olduğu veya neden uygun olmadığının medyada bolca tartışılması, her zaman şahit olduğumuz üzere ülkemizde uygulanan yaygın bir usuldür. Fısıltı gazetesinin, hadisçi olan eski başkanın yerine kendince uygun gördüğü yine hadisçi iki başkan adayı kamuoyunda tartışıladursun, Hükûmet aslında yeni başkanı çoktan belirlemiş ve daha 15 Ağustos 2017 tarihinde karara bağlayıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayına sunmuştu. Bu isim, görevine daha iki ay önce, 13 Haziran 2017’de başlayan Yalova Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ali Erbaş’tı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hükûmet’in bu atamayla ilgili kararnamesini ancak bir ay sonra onayladı ve söz konusu karar, Resmî Gazete’nin 17 Eylül 2017 tarihli nüshasında yayınlanarak yürürlüğe girdi.
PROF.DR. ALİ ERBAŞ KİMDİR?
Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Erbaş, Diyanet teşkilatının içinden biri. Rektör olmadan önce 6 yıl süreyle Diyanet’te Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü görevini yürütmüştü. Zaten memuriyet hayatına da Diyanet’te başlamış, bir yandan lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini sürdürürken diğer yandan da 11 yıl Fatih Müftülüğüne bağlı Parmakkapı Camii’de görev yapmıştı. Dolayısıyla Hükûmet’in bu makam için isim tercihi, Erbaş’ın başına getirildiği kurumda uzun yıllar görev yapmış olması bakımından isabetli görünüyor. Erbaş’ın ilahiyatçı olarak alanı dinler tarihi.
ERBAŞ’IN DARBE GİRİŞİMİ SONRASI YAZISI
Prof.Dr. Ali Erbaş Diyanet’te Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü iken, 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminin hemen ardından Diyanet Aylık Dergi'nin Eylül 2016 tarihli sayısında yazdığı "Mesih/Mehdi Beklentisi ve İstismarı" başlıklı yazısında Fetullahçı Terör Örgütü ile ilgili çarpıcı değerlendirmeler yapmıştı. Her ne kadar eski başkan Mehmet Görmez’in de itiraf ettiği gibi bu tür tespitler için çok geç kalınmış olsa da Erbaş söz konusu yazısında şöyle demişti:
İslam tarihinde birbirine benzer bazı gruplar olsa da hem Mehdi/Mesihi hareketlerden ve hem de Hasan Sabbah hareketinden içinde unsurlar barındırmakla birlikte nevi şahsına münhasır ve yaptıkları ortaya saçıldıkça bizleri şaşkına çeviren en karanlık hareket FETÖ’dür. 15 Temmuz 2016 tarihinde millet olarak yaşadığımız darbe-işgal girişimini organize etmiş olması sebebiyle dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir terör örgütü olduğunu göstermiştir. Bu örgütün tarihî süreç içerisinde ortaya çıkan Mehdi/Mesih hareketlerinden farkı “dine hizmet” iddiasıyla ortaya çıkmış olmasına rağmen zaman içerisinde dinin en temel ilkelerine taban tabana zıt anlayışlar içerisine girerek hedefe ulaşmak için her yolu mübah görmesi hususudur. Şia’da takiyye denilen anlayışı en acımasız şekilde kullanmak ve giderek dinin en büyük haramlardan birisi olarak tanımladığı yalancılığı normal bir davranış hâline getirmek, bunun fetvasını da Mehdi/Mesih olduğunu iddia eden kimselerde bulunan özellikleri üzerinde taşıdığına inanılan, hatta daha da ileri giderek verdiği her emri Hz. Peygamber’e danışarak verdiği kabul edilen örgüt liderinden aldıklarını ifade etmek, yaptıkları “sır kapısı” isimli dizilerle İslam’ın inanç esaslarına uymayan pek çok hususu zihinlere yerleştirmeye çalışmak bu hareketin ilk anda akla gelen tutum ve davranışlarındandır.
“Hizmet hareketi” ile bir altın nesil yetiştireceği sanılan örgüt bünyesinde gizlilik içerisinde ajanlık, röntgencilik, casusluk, kimliğini ve kişiliğini gizleme, tecessüs, iki farklı karakter taşıyarak bukalemun gibi yaşamak, dinin direği olan namazı bile hiç kılmıyormuş gibi davranabilmek, bile bile tesettüre riayet etmemek, hep bir gizlilik, hep bir korku, sürekli bir tedirginlik ile kendileri olamayan bir kişilik tipi oluşmasına zemin hazırlama vs. hususlar hiçbir şekilde dinin ilkelerine uyan şeyler değildir. Sadece peygamberlere has olan masumiyet karinesinin, bağlılarınca örgüt liderine de has kılınmış olması onun emir ve söylemlerinin hiçbir şekilde sorgulanmasına izin vermemekte, bu yüzden de akla hayale gelmedik yanlış yollara tevessül etmektedirler. 15 Temmuz gecesi çıldırmış ve cinnet geçirmiş örgüt mensuplarının, elinde bayraktan başka bir şey olmayan masum insanların üzerine, ülkenin meclisine ve devletin en önemli müesseselerine gözlerini kırpmadan ölüm yağdırarak, yabancı ülkeler ve o ülkelerin istihbaratlarıyla iş birliği yaparak kendi kardeşlerine, kendi vatanına, kendi değerlerine ihanet etmek milletimizin binlerce yıllık şanlı tarihinde görülmüş bir şey değildir.
HAKKINDAKİ İDDİALAR
Tabii bu arada yeni başkanla ilgili birtakım iddialar da var. FETÖ lideri Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Birliği’nin her yıl düzenlediği Abant Toplantıları’na 2005 ve 2006’da katılması ve FETÖ’nün en önemli platformlarından biri Kültürlerarası Diyalog Platformunun (KADİP) yönetim kurulu üyesi olması gibi. 2005 ve 2006 tarihleri, FETÖ’yle irtibat ve iltisak bakımından milat kabul edilen 17-25 Aralık 2013’ten çok önce. KADİP yönetim kurulu üyeliği için ise Erbaş, kıymetli dostum YeniBirlik Gazetesi ve medyamit.com sitesi köşe yazarı Murat Başaran’a gönderdiği açıklamada şöyle demiş:
“17-25 Aralık öncesi KADİP ile devletin ve Hükûmet’in ilişkileri o kadar normal idi ki, kurucu başkanı Prof.Dr. Hacı Bekir Karlığa aynı zamanda Hükûmet’in “Medeniyetler İttifakı” projesinin başına getirdiği kişiydi. Karlığa’ya 24 Aralık 2013’te Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verildi ve hâlen Başbakanlık Başdanışmanı olarak görevini sürdürüyor. Belki dinler tarihi hocası olduğum için ismim bu platforma bilgim dışında yazılmış. 17-25 Aralık’ın hemen ertesinde müdahale ederek ismimi sildirdim.
Yetiştiğim ortam ve zihniyet yapım başından beri bu yapıya hep karşı bir çizgide oldu. Örgütle mücadelenin başladığı ilk andan itibaren de gece gündüz bu hainlerin memleketimize, milletimize ve özellikle de İslam’a ne büyük zararlar verdiğini yazılarımla ve konuşmalarımla anlatıyorum ve kanımın son damlasına ve son nefesime kadar da anlatmaya devam edeceğim. Rabbim bu konuda milletimizin her bir ferdine feraset, uyanıklık, gayret ve hidayet versin. Hainlerin, münafıkların, iç ve dış düşmanların şerlerinden devletimizi, milletimizi ve tüm İslam âlemini korusun.”
Biz de yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Erbaş’ın bu duasına yürekten âmin diyor, kendisine bu zorlu görevinde hayırlı muvaffakiyetler diliyoruz.