Yapımcılık gibi zorlu ve çoğu zaman erkek egemen bir alanda, sahada tankların arasında kararlar alan, projelere yön veren bir kadın var karşımızda: Hande Canpolat. Disiplini, üretkenliği ve kararlılığıyla sadece işini değil, kendi alanını da inşa etmiş biri. “Her zaman gerekenden fazlasını yaptım” diyerek çıktığı yolda, Siyah Bere gibi güçlü projelere imza atıyor.
Bu söyleşide, onun çocukluk hayallerinden sette yaşadığı büyük aksiyonlara ve kadın olarak sektörde ayakta kalmanın görünmeyen yönlerine uzanan içten bir yolculuğa davetlisiniz.
Başarılı bir iş kadınısınız; yapım sektöründe önde gelen isimlerden biri olmanın yanı sıra, giyim sektöründe de kendinizi göstermişsiniz. Eskilerin deyimiyle “on parmağında on marifet” bir kadınla sohbete başlamanın mutluluğunu yaşıyorum. Son günlerde Siyah Bere dizinizle oldukça gündemdesiniz. Öncelikle bu projeyi yapmaya nasıl karar verdiniz?
– Yaklaşık bir buçuk yıl önce bir aksiyon dizisi yapmak istiyorduk. Kendi aramızda konuşurken, tanklarla ilgili Türkiye’de örnek bir yapım olmadığını fark ettik. Bu süreçte Milli Savunma Bakanlığı’yla görüşmelerimiz oldu ve onların da desteğiyle kreatif sürece başladık. Açıkçası başlarken oldukça endişeliydik; çünkü bu dizide başrol tanktı. Zorlu ama öğretici bir süreçten geçtik.
Yapımcılık serüveniniz nasıl başladı?
– Yapımcılık bizim aile mesleği. Sekiz yaşından beri senaryo okuyorum. Ekonomi mezunuyum ama hep medya sektörüne yönelik dersler aldım. Amerika’da da eğitim aldım. Aynı zamanda özel konservatuar mezunuyum; oyunculuk ve müzikal oyunculuk eğitimi aldım. Oyuncularla empati kurma, sahne bilgisi gibi donanımlar edindim. Üniversite sonrası kendi işimi kurdum ama pandemiyle birlikte işler istediğim gibi gitmedi. Bu sırada, CNP Film’i kurmuştuk. Zaten çocukluğumdan beri film ve dizi senaryolarının içinde büyüdüm. CNP Film, 2018’de babamın diğer ortaklarından ayrılmasıyla kuruldu. Ticari anlamda başka tecrübelerim de vardı. Kreatif yönümü de birleştirerek bu şirkette aktif rol almaya başladım. O dönemlerde içimde büyük bir çalışma azmi vardı. Bizim ailede işkoliklik adeta genetik. İşkolik bir babanın kızıyım. Evimizde boş durmak mümkün değildi. Yaz tatillerinde bile hep bir işte çalışırdım. Geriye dönüp baktığımda, iş dünyasının içinde büyüdüğümü net bir şekilde görüyorum.
Bust2 markasını ikiz kardeşinizle birlikte kurmuşsunuz. Modaya olan ilginizi başka bir röportajınızda da dile getirmişsiniz. Bu yönünüzden biraz bahseder misiniz?
–Kendimi bildiğimden beri medya sektörüyle iç içeydim. Amerika’da yaz okuluna gittiğimde girişimcilik eğitimi de almıştım. İkizim Seda, endüstri mühendisidir. O dönemlerde birlikte bir şeyler yapmak istiyorduk ve girişimcilik ruhuyla tekstil sektörüne adım attık. Aile işine doğrudan dahil olmak istemedik. Başlarda 3-4 ay oldukça zorlandık.
Marka hâlâ devam ediyor ama artık ben ilgilenemiyorum. Kardeşim Seda ilgileniyor. Ben dna’mda mevcut olan aile mesleğime; yapımcılığa odaklanmış durumdayım.
“Ben medya dünyasında olmak istiyorum” dediğiniz nokta ne zamandı?
– Bu aslında çocukluk dönemime dayanıyor. Hayatımda farklı yönlere savrulduğum zamanlar oldu ama bu işin içinde büyüyünce doğal olarak sektörün içine çekiliyorsunuz. Üniversiteden mezun olduğumda daha bireysel işler yapmak istemiştim; ancak hiçbir alan medya kadar beni heyecanlandırmadı. Zamanla, kendi işinizi yaptığınızda kimsenin sizin kadar işi sahiplenmediğini görüyorsunuz. Belki kurumsal bir şirkette satış departmanında çalışsaydım kafam daha rahat olurdu; ama tutkum bu alandaydı.
CNP Film gibi güçlü projelere imza atan bir şirkette genel koordinatörlük yapmak oldukça sorumluluk isteyen bir unvan. 49 filmi ve Siyah Bere dizisinde sizi en çok zorlayan neydi?
– Siyah Bere, 49 filmine göre çok daha zorlu bir projeydi. Her yapımcının masa başında yaşadığı klasik zorlukları biz de yaşadık ama sahaya indiğimizde iş tamamen değişti. Türkiye'de dizilerde tank kullanımına daha önce hiç rastlanmaması ve bu konuda elimizde bir örnek ya da deneyim olmaması, projede karşılaştığımız en büyük zorluklardan biriydi. CNP Film olarak ilk kez bir yapımda tankları kullanıyor olmak, ne kadar hazırlık yaparsak yapalım sahada rasyonel ve detaylı bir fizibilite çalışması yürütmemizi gerektirdi. Özellikle tankların geçtiği ve köprünün patlatıldığı sahnede tüm ekip olarak nefesimizi tuttuk. Hem teknik açıdan zorluydu hem de sahnenin gerçekçiliği açısından oldukça heyecan vericiydi.
Yaptığınız projelere baktığımızda genellikle "erkek işi" olarak nitelendirilen yapımlar görüyoruz. Bu çizgide devam etmeyi mi planlıyorsunuz?
– Şirkette sürekli “kadın hikayesi yapalım” diye ısrar ediyorum ama aksiyon türünde başarı elde ettiğimiz için platformlar bize bu tarz projelerde daha çok güveniyor. Biz aksiyon filmi çekerken prodüksiyon kalitesine çok önem veriyoruz. Siyah Bere dizisinde hiçbir görsel efekt kullanılmadı. Her şey gerçeğe dayalıydı. Bu ciddi bir maliyet anlamına geliyor ama biz, izleyicide "mış gibi" bir his bırakacak işlerden kaçınıyoruz. Aksiyon alanında kendimizi ispatladık diye düşünüyorum, fakat bir kadın draması yapmayı da çok istiyorum.
Siyah Bere sizin yapmak istediğiniz bir hikâye miydi, yoksa proje size mi geldi?
– Siyah Bere, şirketimizin senaristleriyle birlikte ürettiği bir proje. CNP Film olarak bu işi yapmak istedik.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
– Senaryoyu ilk okuduğumda; bir savaş aracı olarak değil, bir karakter olarak tankla tanıştım. Bir nesnenin başrole dönüşmesi fikri beni büyüledi. O artık sadece bir obje değil; kaderi olan, sahneye çıktığında atmosferi değiştiren bir ‘oyuncu’ gibiydi. Bu duyguyla senaryoya bağlandım.”
Türkiye’de yapımcılık sektörüne baktığımızda erkek egemen bir yapı görüyoruz. Siz bu baskının altında zorlandınız mı?
– Sektörde kadın sayısının az olduğunu net bir şekilde görüyorum. Ekip toplantılarında bu eksikliği hissediyorum. Bazı toplantılarda, kimi isimlerin gözümün içine bakmadan konuştuğuna tanık oluyorum. Bu, bir kadın olarak yaşadığım bir durum. Hiçbir zaman doğrudan bir saygısızlık yaşamadım ama on erkek arasında tek kadın olmak zaman zaman insanı yalnız hissettirebiliyor. Bu sektörde kadınların daha fazla yer almasını çok istiyorum.
Tüm bu zorlukların üstesinden nasıl geldiniz?
– Kendi kimliğimle, dürüst ve çalışkan biri olarak. Her zaman gerekenden fazlasını yaparak ilerledim.
Sizce bu durum değişecek mi? Kadınlar ilerleyen dönemlerde sektörde daha etkin olabilir mi?
– Kesinlikle. Ben kadınlarla çalışmayı çok seviyorum. Sektörde kadın yapımcı sayısının her geçen gün arttığını memnuniyetle gözlemliyorum.
Bugüne kadar pek çok zorluğun üstesinden gelmişsiniz. Bu başarının bir sırrı var mı?
– Disiplin, zaman yönetimi, güçlü bir psikoloji ve kendime iyi bakmak... Her gün aynı motivasyonla uyanmıyoruz ama çalışkanlık ve disiplin beni bu noktaya getirdi. Bence bir insan, belirli bir zekâ seviyesinin üzerindeyse, düzenli çalışmayla mutlaka bir yerlere gelebilir.
Hiç denemek istediğiniz ama cesaret edemediğiniz bir hayaliniz var mı?
– Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Kendime alan yaratmak istediğimde şan derslerime dönüp bir YouTube kanalında şarkı söylemeyi çok istiyorum. Ancak altını dolduramayacağım hiçbir işe girmem. Eğer bir gün bu hayalimi gerçekleştirmek istersem, o işe tüm benliğimle yoğunlaşmak isterim.
"Kendi gücünü fark eden kadın dünyayı bile değiştirebilir." Siz, o gücü eline almış kadınlardan birisiniz. Henüz kendi gücünü keşfetmemiş kadınlara ne söylemek istersiniz?
– Her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum. Yeni nesilden çok umutluyum. Kadın, “önce ben” demeye başladığında kendi gücünü de keşfetmeye başlıyor. Bizler, doğuştan fedakâr varlıklarız. Çoğu zaman başkaları için yaşarken kendimizi unutuyoruz. O bilinci içimize döndürdüğümüzde gücümüzün farkına varıyoruz.