Bazı ilişkiler insanı büyütür, bazıları ise yavaş yavaş küçültür. Başlangıçta "aşk" gibi görünen şey, zamanla bir sessizliğe, bir iç daralmasına dönüşebilir. Bazen fark etmeden, bazen fark ettiğimiz hâlde görmezden gelerek birinin bizi sevmesi için kendimizi sustururuz. Ve sonunda bir ilişkide var olsak da, kendimizden yok oluruz.
İlişkilerde en sık yaşanan durumlardan biri şudur: Bir taraf sürekli verir, susar, tolere eder, idare eder. Diğer taraf ise bu “veriş”i bir hak gibi görmeye başlar. Bu durum zamanla bir dengesizliğe dönüşür. Peki, neden bu döngüye gireriz?
Çünkü birçok insan için sevgi, onay almakla eşdeğerdir. Çocuklukta öğrenilen kalıp çok tanıdıktır: "Uslu olursan sevilirsin." Bu düşünce yetişkinliğe taşındığında, “İtiraz etmezsem beni bırakmaz”, “Fedakâr olursam değerimi anlar” gibi inançlara dönüşür. Fakat bu çaba, bir süre sonra yorgunluk getirir. Kişi içten içe şöyle düşünmeye başlar: “Bu ilişki benim varlığımı beslemiyor. Sadece benden alıyor.”
Özveri, ilişkilerde elbette değerlidir. Ancak özveriyle öz silinme arasında ince bir çizgi vardır. Kendinden vermek başka, kendini terk etmek başkadır. Eğer her adımda sadece karşı tarafı düşünüyorsan, onun duyguları öncelikli, seninkiler hep erteleniyorsa ve sen bunun hâlâ “aşk” olduğuna inanıyorsan orada durmalı ve düşünmelisin.
Bu bir sevgi bağı mı, yoksa bir bağımlılık mı?
Karşındaki kişinin seni sevmesi için kendini dönüştürmek zorunda değilsin. Sevgi bir hak ediş değil, bir varoluş hâlidir. Sen olduğun gibi sevilmeye değersin. Bu farkındalığın içselleştirilmediği her ilişkide, kişi kendi benliğinden uzaklaşır.
Bu uzaklaşma sessiz ilerler. Bir gün aynaya baktığında tanımadığın bir bakışla karşılaşırsın ve kendi kendine sorarsın: “Ben bu ilişkide neden artık hiç gülmüyorum?”, “Eskiden sevdiğim şeylerden neden uzaklaştım?”, “Bu hayat hâlâ benim mi?”
İşte o sorular, bir uyanışın kapısını aralayabilir.
Kendinden vazgeçmeden de sevilebilir insan. Ama önce kişi, kendini sevmenin ne demek olduğunu hatırlamalı. Sınır çizebilmek, ihtiyaçlarını açıkça ifade edebilmek, hayır diyebilmek, geri çekilebilmek… Bunlar sevgiye engel değil; tam tersine gerçek sevginin kapılarını açan davranışlardır.
Bir ilişki seni güçlendiriyorsa, orada sevgi vardır. Ama seni yavaş yavaş silikleştiriyorsa, orada durmak gerekir. Çünkü gerçek sevgi, seni senden almaz. Seni sana geri verir.
Şimdi kendine sor: – Bu ilişkide kendimi kaybettim mi? – Sevilmek uğruna hangi hayallerimden, hangi değerlerimden vazgeçtim? – Ve bu hâlimle, hâlâ ben miyim?
Her cevap bir yolculuktur. Kendine dönüşün, yeniden “ben” oluşun yolculuğu. Ve bu yolda atılan her adım kıymetlidir. Çünkü insan, eksilmeden de sevilir. Olduğu hâliyle görünmeyi ve anlaşılmayı hak eder.
e-mail:belginturan