“Ve men lem yahküm bima enzelellahü feülaike hümü’l-kâfirun.” (Maide: 44)

   “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.”

      Evet, “Kim Allah’ın indirdiği buyrukları doğrultusunda hüküm / karar vermezse

      Ve kendi menfaati doğrultusunda değiştirerek hüküm verirse,

      Onlar artık küfre sapmışlar demektir.” (Prof. Gazi Özdemir)                                             

      Maalesef, âyetin zâhir / dış mânâsına bakarak hüküm verenler, ahkâm kesenler var!

      Halbuki, “Men lem yahküm.” / “Kim hükmetmezse.” hükmü aslında;

    “Men lem yusaddıku” / “Kim tasdik etmezse.” hükmünde ve anlamındadır.  

      Aksi takdirde, zâhir anlamını ele alırsak, ortada mü’min / inanan kimse kalmaz!

      Çünkü, meselâ namaz Allah’ın emri. Bu durumda kılmayanlar kâfir!

      Oruç Allah’ın emri. O zaman tutmayanlar kâfir!

      Hac, Allah’ın emri. Bu takdirde gitmeyenler kâfir!

      Uzat uzatabildiğin kadar!

      Demek oluyor ki, Allah’ın emrini yerine getirmeyenler değil,

      Allah’ın emrini inkâr edenler kâfir olur.

     Emri tutmayanlar ise, ancak günahkârdır.

     Bu iki hususu birbirine karıştırmamak gerek.

     Evet, imtisal etmemek / Allah’ın buyruğuna uymamak;

     Ne sebepten olursa olsun; inkâr etmek demek değildir.

     Bu uymayış; gaflet, cehalet, şuur ve bilinçsizlikten ileri gelmiş olabilir.

     Fakat hiçbiri kulu, mes’uliyet ve sorumluluktan kurtaramaz.

     Allah indinde geçerli bir sebep olamaz.

     Velhâsıl, Allah’ın emrini inkâr etmedikçe,

     Allah’ın emrine uymayan kimse, yine mü’mindir.

     Yine müslimdir. Yani Müslümandır.

     Fakat günah işlemiş olur.

     Allah affeder veya etmez, ancak O’nun bileceği bir iş.      

                   x                                       

      İslâm âleminde ve hatta Türkiyemizde, bu inceliği düşünmedikleri için,

      Devlete ve idareye karşı için için bilenenler var!

      Bunlar; inanan ve niyetlerinde samimi olan temiz müslümanlardır.

      Fakat Kur’an hükümlerinin tatbik edilir olmayışından ötürü,

      İçten içe rahatsız olmaktadırlar.

      Fırsatını bulsalar, silâha bile sarılmaktan çekinmeyecek

      Bir hâleti ruhiye içinde, kıvranıp durmaktadırlar!

      Düşünmüyorlar ki, silâh dâhilde kullanılmaz.

      Kardeş kardeşe karşı silâha sarılamaz.

      Silâha sarılmaya, ancak dış düşmana karşı, yurt savunmasında cevaz vardır.

      İzin verilir. Çünkü iç kaosun kazananı dış düşmanlar olur.

      İçerde bir cihat / cehd ve gayret içinde olmak isteniyorsa,

      Bu; gazete, radyo ve televizyonlar; kısaca neşriyat ve yayın yoluyla yapılmalıdır.  

      Bunu yaparken de, asla yıkıcı, yaralayıcı bir üslup kullanmamalı.

      Kavl-i leyyin / yumuşak sözlerle hitaplarda bulunmalı.

      Nefret ve düşmanlığa yol açacak söylemlerden kaçınmalı.

      Akla kapı açmalı, tercih ve isteği muhataba bırakmalıdır.   

      Kısaca, gayemiz insanımızı kazanmak olmalı.

      İtici, düşman edici tohumlar ekmekten, her zaman kaçınmalıyız.