Vefa'nın bekçisi,bizi girişte sol tarafta adeta pusuda karşılayan,kiremit rengiyle kiliseden camiye çevrilen yapı; Kalendarhane Camii  İstanbul'un vef

Vefa'nın bekçisi,bizi girişte sol tarafta adeta pusuda karşılayan,kiremit rengiyle kiliseden camiye çevrilen yapı; Kalendarhane Camii 
İstanbul'un vefa semtinde bulunan Kalendarhane camii Bizans döneminde Ortodoks kilisesi tarafından kilise olarak inşa ettirildi.Bu kilise babüssade ağası Maktul Beşir ağa tarafından camiye çevrilmiştir.
 Hatırlarsanız daha önce ki yazılarımızda anlattığımız küçük kiliseden döndürülen Küçük Ayasofya camiisi de bir Babüssade ağası tarafından camiye çevrilmişti.
Camiinin bulunduğu alanda daha sonraları arkeolojik kazıları yapılıyor Ve bir sarayın hamamına ait kalıntılar bulunuyor.Bozdoğan kemerinin işlevini yitirmesinden Sonra hamam da kullanılmaz hale gelir ve bu yapının üzerine bir kilise inşa edilir.
Kilise çevresine ve yapılan araştırmalar sonucu şimdiki gördüğümüz yapının Maria Kyriotissa Akataleptos kilisesi olarak 8.yüzyılda yapıldığı Ve İstanbul'un fethine kadar aktif kullanıldığı bilinmektedir.
Fatih sultan Mehmet kilisenin camiye çevrilmesinden Sonra zaviye olarak vakfettiği anlaşılıyor Ve Osmanlı ordusunda bulunan kalenderi dervişlerine camiiyi tahsis ediyor.
Bu vakfiyede camii çalışanlarının alacağı ücret ve görevleri çok açık Ve net şekilde bildiri halinde bildirilmiştir.Bu bildiriyi maddeler halinde sizinle paylaşmak istiyorum.
1.) Bir köşede kanaat getirip oturan, fakirlere hizmet edecek, inancı tam, şeyhe 10 akçe,
2.) Zaviyenin işlerine bakan kişiye 5 akçe
3.) Cuma namazlarından sonra yapılacak Sema Meclislerinde Kur’an-ı Kerim’den ve Mesnevi-i Manevi’den parçalar okuyacak olan br hafıza 1 akçe,
4.) Sema Meclisinde şiirler okuyacak iki kişi için birer akçe,
5.) Semazenlere eşlik edecek 4 çalgıcı derviş için ikişer akçe,
6.) Zaviye veya çevresinde oturan dervişler için 40 akçe,
7.) Misafir olan ve muhtaç kişiler için de 15 akçe tahsis edilmişti.
Bu belirtilenlerin dışında II.Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesindekiler için ;
İstanbul’daki yetimler için günlük 100 akçe,bütün İstanbul’a da 3.000
Yetim ve öksüz çocuklara da 15’er akçe dağıtıldığı biliniyordu.
Fatih Sultan Mehmet tarafından zaviye olarak kullanılan yapı tam manasıyla bir camii olarak kullanılmıyordu.Sadece namaz kılmak için bir mihrap apsisin sağ ön tarafına bir niş açılmıştı. Bu haliyle 300 yıl kullanıldı.18. yüzyılın birinci yarısının sonlarına doğru Darüssaade Ağası Maktul Beşir Ağa tarafından camiye çevrildiğinden ise Kilisenin küçük bir odasını doldurularak bir minare temeli haline getirildi ve bunun üzerine minare inşa edildi.Bu haliyle camii olduğundan söz edebiliriz.
İstanbul'da bulunan birçok eserde olduğu gibi Kalenderhane camiiside 17 ve 18.yüzyıllarda yaşanan yangınlardan ciddi zararlar almış olup,1854 yılından bir restaurantım geçirmiştir.Camiide uygulanan restorasyon çok kalitesiz olduğundan yapıya kötü bir mimari hakim olmuştur.
Çatısında,mihrabında,iç pencerelerinde oldukça büyük hatalar yapılmış fakat bana göre en ilginç olanı minareye çıkan bir merdiven yapılması oldu.Bu yapılan merdivenin yapıyı bozduğunu anlamak için bir mimar olmaya gerek yoktur.Normal bir vatandaş bile bunun çok kalitesiz ve baştan sağma bir restorasyon olduğunu anlayabilmektedir.
Camii bu garip haliyle 1930 yılına kadar kullanılıyor Ve o tarihte çıkan bir fırtına ile merdivenli minaresi yıkılıyor.Bu yazıyı yazarken bu bilgiyi öğrendiğimde içimden yıkıldığına üzülmediğim tek minare diyebilirim.
Bu fırtınadan Sonra 35 yık kadar kullanım dışı kalarak evsizlere barınak olmuştur.1966 ve 1975 yılları arasındaki 9 yıllık dönemde İstanbul Teknik Üniversitesi ve Harward Üniversitesi’nin birlikte çalışması ile yukarıda belirttiğimiz kusurlar tespit edilerek bunların düzeltilmesi yoluna gidilmiştir.
Aslında bu yapının tarihi gerçekten çok eski dönemlere ve olaylara dayanıyor.Şimdi şöyle İstanbul'da emsallerine baktığımızda Ayasofya gibi zamanın içinde bir geçmişi barındırıyor.
Hamamla başlayan yolculuğu sonrasında kilise daha sonra zaviye ardından camii ve bir süre kullanılmayarak boş kalmıştır.Üstelik 1500-1600 yıllık ömründe birçok deprem ve yangın yaşamıştır.
Bu camiye ulaşım çok basit ve rahattır.İstanbul'un 4.tepesine yanı süleymaniye bölgesine çok yakındır hatta içiçedir.Buraya ister Beyazıt'tan otobüs ve ya tramvayla gelip Vezneciler yürüyün,isterseniz metroyla Vezneciler durağından inerek direkt ulaşım sağlayabilirsiniz.Her Süleymaniye bölgesini ziyaret ettiğimde kesinlikle bu camini önünden geçiyorum.Fakat İçi ve dışı yıllar boyunca kiliseden,zaviyeye sonrasında camii olacak diye o kadar değişime uğramış ki Süleymaniye'nin varlığıyla anlamsız kalmış.Yakınında Süleymaniye gibi bir mabet varken tabiki de cemaat tarafından çok tercih edilmeyen bir yer olmuştur.Gönülden geçiyor ki keşke Süleymaniye daha erken yapılsaydı da bu yapı hep kilise olarak kalıp istanbul gibi kültür/ Tarih hazinesine sağlam Ve bozulmamış bir eser daha kazandırılsaydı.Fakat şunu da belirtmeliyim.Şuan ki haliyle bile bulunduğu semte ve İstanbul'a çok büyük bir zenginlik katmaktadır.İstanbul'a gelen herkesin kesinlikle bir kere de olsa ziyaret etmesi,yüzyılların izlerini hissetmesi gereken bir yapı.

Ey istanbul! Sen ne kadar mütevazisin.İçinde neler barındırıyorsun ama bir kere de olsun bize ''Ne kadar vurdum duymazsınız.Kaldırın başınızı bir bakın!'' demiyorsun bile. Şimdilerde bu camiye ziyarete gittiğinizde göreceksiniz. Etrafında geçen insanların bu yapı umrunda bile değil. Tektük birilerinin içeriye girdiğini görürsünüz. Ama bu aslında bir bakıma bizlerin suçu bu güzide yapıların yanına hiç alakasız birçok yapı yaptık ve bu yapıları hayatın hengamesinde kamufile ettik tabi ki de bunun yanında tarihimizi de geçmişimizi de.