İnsandır şaşar beşer dedi ceddimiz, dedemiz. Tek kişinin eline kalmasın dedi. Bin beşyüzyıl önce Türk ismiyle ilk devleti kurdu. İki bin yıl öncesinde ise kadim Kuru ve Aryanlar olarak devlet kurdu. Biri yıkıldı, durmadı başka birini kurdu. Ve sonra tekrar kurdu. Toplum adı gibi ‘Kuru’, sağlıklı, güçlü, kurumsal olmalıydı. Tek kişiden ziyade ortak akla inandılar. Ortak akıl olduğunda en ücra köşelerdeki sorunlar bile dile gelir, görülür, bilinir olabiliniyordu. Böylece olası doğal ve insani tehditler önceden bertaraf edilebiliniyordu. Önemli olan şahısların değil, toplumun huzuru ve mutluluğu idi. Toplumda fikirler özgürleştikçe ilerleme, kalkınma, keşiflerin arttığı açıkca gözlemlenmişti. Ali Kuşçular, Piri Reisler, Kaşgarlı Mahmutlar, Lagari Hasanlar, İbni Sinalar, Farabiler, Raziler, İbn Haldunlar işte böyle çıktı. 

Tıpta, matematikte, fizikte, filozoflukta, edebiyatta, mühendislikte harikalar yarattılar. Avrupa’lı gençler Anadolu’ya, Asya kıtasına gelerek tıp, mühendislik, ilim, bilim öğrenmeye çalışıyorlardı. Öğrendiler ve Avrupa’ya geri döndüler. Çünkü birden bire gericiler hortlamıştı. Kütüphanelere düşman oldular. Yaktılar, yıktılar. İlk kibriti de biat-itaat kültürü çaktı. Güçlü kula yönlendiler. Ve “bir güçlü kul, bir güçlü devlet” diye diye, inişlerle çıkışlarla bugünlere geldik. 

Şimdi 21.nci yüzyıldayız. İnsanlık mühendislik ve bir çok bilim alanında daha iyi bir yerde. Peki ya bizler “Dünya görüşü” olarak neredeyiz?.. Hayatın cennetinde miyiz, cehennemindeyiz ?

Kahramanmaraş, Hatay, Adana, Gaziantep, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa, Malatya, Osmaniye, Kilis’te 7,7 büyüklüğünde deprem oldu. Ertesi gün bir daha oldu. İlk depremde, ilk açıklamalarda yaklaşık üç bin binanın yıkıldığı, ikincisiyle birlikte bu sayının beş bin sekizyüze çıktığı bilgisi geçildi. Enkazlardan canlı çıkabilenler maalesef çok az. İlk deprem gece oldu ve herkes evindeydi. Üç bin bina ortalama 12 daire olsa yaklaşık 36 bin daire yerle bir oldu. Bir dairede 9 kişi kalanda var, 2 kişi kalanda var. Hatta Adıyaman’da 1 otelde 165 kişi olduğu söylendi. Son açıklamaya göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı 7.108 kişi…

Elbette bu deprem için bugün yapılabilecek bir şey yok. Ama aynı şeyleri 1999 depreminde de konuşmuştuk. Hayatımızda ne değişmiş? Hiçbir şey!.. 1999 depreminde ne öğrenmiştik? ‘Hiç’ öğrenmişiz… 

İnsanları deprem için sürekli hazır tutamadık. Depremden kaçabilme imkânlarını da kafadan elemiş olduk. 

Japonya’da 2011 yılında Töhoku depremi oldu. 9 büyüklüğündeydi. 600 kişi hayatını kaybetti. Hemen ardından oluşan dev Tsunamiye ise hazırlıksız yakalandılar. Dev dalgalar şehirleri bastı. Toplamda 18.400 kişi hayatını kaybetti. 

Dokuz büyüklüğünde bir deprem ile başetmek hiç kolay değil… Hatta bugün şahit olduğumuz Türkiye için imkânsız... Ama Japonlar geçmişten ders almıştı. Çok katı kurallara bağlı inşaat yasalarını çok önceden çıkarmışlardı. Araştırdılar, konuya eğildiler ve inşaat mühendisliklerini çok ileri taşıyabildiler. Mesela 1923 depremini unutmamışlardı. Yeni nesillere de bunu unutturmadılar. Bu acı günlerden olabildiğince ders aldılar. 2022 yılına gelindiğinde 7,3 büyüklüğünde bir deprem daha olmuştu. 2 milyondan fazla eve giden elektrik hatları koptu. Öylesine sismik şokları yüksek bir depremdi ki!.. 2 kişi hayatını kaybetti. 

Bugün Dünya’nın en yüksek ikinci yapısı Tokyo Skytree depreme dayanıklılığı ile nam salmış durumda… Bu yapı tamı tamına 634 metre. Yapının merkezinde dev bir kolon var. Bu kolon deprem titreşimlerini azaltıyor. Binanın temelinde dev lastikler var. Bu dev lastikler, kolonu koruyor. Bina tabanında bir çok darbe emici var. Bunlar merkezdeki kolona bağlanmışlar. Sarsılma anında oluşan güçlü enerjiyi binanın tamamına dağıtıyorlar. Bu mühendislik ile deprem şoklarında %50 azalma sağlanabiliniyor. Ayrıca neredeyse her yere yerleştirdikleri sismik sensörler var. Bu sensörler yaklaşık 15 – 25 saniye öncesinden insanlara deprem haberini verebiliyor. Binayı terketmek için az gibi görünse de, öncesinde öğretildiysen, acil durum çantan hazırsa, özetle depreme hazır tutulabildiysen oldukça yeterli bir süre… Örneğin Japonya da bu sensörler sayesinde binlerce yolcu taşıyan, 300 km hızla giden trenler deprem olmadan hemen önce durabilme zamanı buldular. Böylece yoldan çıkma riski olan trenler felaketten kaçınmış oldu. 

Doğanın gerçekliğinden ayrılamayız. Yaradanın bizlere verdiği akıl ve gönül dengesinden ayrılamayız. Ayrılırsak üzerimize karanlık çöker. Tıpkı kökünden, gövdesinden düşmüş bir ağaç dalı gibi yalnız kalıveririz. En iyi ihtimalle bizi toplarlar. Yalnız ve yanlış yerde bulunan o dal ile ateşi harlarlar. 

Yalnızca akıl, bilim gövdesine tutunabildiğimiz sürece meyve vermeye, ışımaya devam ederiz.

Son günlerin modası gibi, duruma yine tersten bakacak olursak! Sonunda kendimizi talihsiz adleder, bilmeden günahkâr olur, acıları davet ederiz.