İbrahim Gökçen’in çizimiyle Çaybaşı( Akbaldır)                        

1930’lu yıllarda Çaybaşı(Akbaldır)


Yakın zamanda kaybettiğimiz Kemal Yurdakul Aren "Çaybaşı" kitabında Manisa için "Fatihin Aşkına Şahit Olan Şehir" tanımlamasına layık görür. Bir yanda Ağlayan Kaya, Yedi Kızlar, Gülgün Hatun, Revak Sultan, Kabak Tekkesi bir yanda Fatihe tanıklık eden ve Şehzadenin Kızılelma'ya Kızılelma’ya nidalarıyla talimler yaptığı Dumanlı Dağ, İvaz Paşa... Şehri beklemeye devam ederler. Şehrin asıl sahiplerinin toprağın üstündekiler mi yoksa altındakiler mi olduğu tartışıla dursun günümüzde şehrin gerçek sahiplerinin toprağın altındakiler olduğunu iddia edenler hiç te haksız sayılmazlar!

Akbaldırın (Çaybaşı) asıl sahipleri çınar ağaçlarıyla ağaçların uçan kanatları olan  kuşlardır dense yeridir. Her şehrin kendine has bir sesi varsa o ses Şehzade Şehir için kuş sesi, su sesi ve  Dumanlı Dağdan esen rüzgârın çınarlarda bıraktığı bazen inleme, çığlık bazen de cenk havasını andıran sesidir.

Kim bilir Şehzade Mehmet ders aralarında, Küheylanının yelerini tutarak dağdan aşağıya doğru derin vadileri yararak Akbaldıra doğru dört nala seğirtirken Manisa sarayına özgü Sultan Güvercini ya da Hünkari Güvercini denilen güvercini de ona eşlik ediyordu.

Dereye Akbaldır denmesinin sebebinin Saruhan beylerinden İshak Çelebi zamanında vakfiyesi düzenlenen (1371) Revak Sultan’ın yol arkadaşlarından Akbaldır Dede’den kaynaklanmaktadır. Akbaldır Dede’nin mezarı Revak Sultan Türbesi ile Ağlayan Kaya arasında iken yol çalışmaları ve çevre düzenleme sebebiyle ortadan kaldırılmıştır. Yol kenarında mezar taşlarına biz de şahidiz.

Şehzade Sultan Mehmet’in çocukluk defterine[1] kuş resimlerinden yola çıkarak Fatih’in küçük yaşlardan itibaren kuşlara özel önem verdiğini anlamak mümkündür. Hünkâri adıyla literatüre giren güvercin cinsinin  Şehzade Mehmet’in Manisa yıllarında hayatına girdiği, Saray-ı Amire’nin Has Bahçesinde güvercin beslendiği, bazen de Akbaldırdan Sultan yaylasına güvercinlerle birlikte gitmediğini kim söyleyebilir.

Akbaldır deresi yüzyıllarca değirmenleriyle, köprüleriyle, çınarlarıyla meşhurdur. Akbaldır (Çaybaşı) deresinin üzerinde değirmenlerin bulunduğu, iki mahalleyi birbirine bağlayan  köprüler olduğunu o günleri yaşayanlar anlatır.

Çaybaşı’nın manzarası ile ilgili “Turist Gözüyle Manisa” kitabında verilen bilgiler şöyledir:

 

                                                   Değişik dönemlerde Çaybaşı(Akbaldır)

Çaybaşı’nın bu manzarası, sade gezginleri değil, her yıl ilkbaharda, bütün Manisalıları, yeşil bağrında toplar.  Köpüklü başını, kayaların kollarına bırakmış olan derenin berrak sularına bakmak, içli şiirler besteleyen sesini işitmek için çoluk çocuk, buradaki mor gölgeli kuytulara birikirler. Niobe’nin üstünden, şehri yeşil gölgeler altında bir defa daha seyrettikten sonra geri dönelim.”[2]

Romalılardan bu yana mesire yeri olan Akbaldır deresi o zamanlar Akheloos olarak anılıyordu. Manisa dağından gelen azgın kar sularının gürüldeyerek aktığı yere Saruhanlılardan bu yana Akbaldır denilmeye başlandı. Daha sonra Çaybaşı adı yaygın olarak kullanılır oldu. Ancak ister Akheloos, ister Akbaldır, isterse Çaybaşı densin binlerce yıldır başta çınar olmak üzere yüzlerce ağaca, onlarca kuşa, börtü böceğe ev sahipliği yapmaya; insanları kendine çekmeye, eskiden olduğu gibi gürüldeyerek akmasa da Yayla suyunun ferahlığıyla insanları teskin etmeye devam ediyor.


[1] Süheyl Ünver, Fatih’in Çocukluk Defteri, İstanbul, 1961.

[2] Turist Gözüyle Manisa, Manisa Halkevi Yay, İstanbul, 1945, s.24.