Ütopya, henüz var olmayan ancak gelecekte var olması düşünülen ideal toplum tezidir.

Distopya ise ütopyanın tam tersi olarak ve o da henüz var olmayan ancak gelecekte meydana gelecek baskıcı ve otoriter devlet yönetiminin olduğu, insanların özgürlüğünün kısıtlandığı toplum modeli tezidir.

Çoğu meşhur ütopya ve distopya, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş, hızla gelişen endüstrileşmeye şahit olmuş ve insan özgürlüğünü kısıtlayan otoriter devlet yönetimlerinde yaşamış yazarlardan çıkmıştır.

Bu haftaki yazımda siz kıymetli okurlarım için Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya kitabını inceledim. Bu eser için kimileriniz ütopya diyecekken, kimileriniz ise distopya diyecektir.

Ursula Le Guin’in ‘’Endişe Çağı’nın baş yapıtı.’’ dediği bu eser, yazıldığı tarihteki okuyucularına belki kurmaca gelmiştir ancak günümüzün korku uyandıran acil bir sorunu gibi duruyor. Herkese keyifli okumalar dilerim.

ALDOUS HUXLEY

1894 – 1963 yılları arasında yaşamış olan İngiliz filozof ve yazar Aldous Huxley, erken yaşlarda gözlerinde bir rahatsızlık yaşayıp kör olma riski ile karşı karşıya kalmıştır. Sırf bu yüzden eğitimine ara vermiş ancak sonrasında Oxford’daki Balliol Koleji’nden mezun olmuştur. Ailesinden birçok bilim insanı ve sanatçı çıkmıştır.

Annesinin ölümü, kendisinin kör olma riski ve kardeşinin intiharı Huxley’i  gençlik yıllarında olumsuz yönden çok etkilemiş ancak bilim ve edebiyat dünyasından gelen akrabalara sahip olması kendisine başarılı bir geleceğin temellerini atmıştır.

İki evlilik yapmış yazar, edebiyat dünyasında Krom Sarısı adlı romanı sayesinde tanındı ancak Cesur Yeni Dünya kitabı en meşhur ve bilinen eseri olmuştur.

Yazarın kendisi Cesur Yeni Dünya romanıyla ilgili şöyle demiştir, ‘’Cesur Yeni Dünya’yı yöneten insanların aklı yerinde olmayabilir; ancak deli değiller ve amaçları anarşi değil, toplumsal istikrardır.’’

Gırtlak kanseri yüzünden hayata gözlerini yuman Huxley’in ölümü, 35. Amerika Birleşik Devletleri başkanı John F. Kennedy'nin ölümüyle aynı güne denk gelmesi nedeniyle medyada yer bulamadı.

CESUR YENİ DÜNYA

 

Yazar kitabına ismini, Shakespeare'in Fırtına isimli eserinde, beşinci perde, birinci sahnede, Miranda'nın söylediği ‘’ Brave New World’’ cümlesinden almıştır.

Cesur Yeni Dünya…

Kültür ve sanatın bir kenara bırakıldığı, çevreciliğin yok sayıldığı dünyada, teknoloji tek gerçeklikken, duygular ise uzak durulması gereken bir kavramdı. Ford Tanrı’nın yerini almıştı, her şey yapay ve bir o kadar da endüstrileştirilmişti. Yaşam alanlarının yapay müziğe ve parfüm akan lavabolara sahip olduğu bu dünyada, ulaşım özel helikopterlerle sağlanıyordu. Aile kavramının ve doğal yolla çocuk yapmanın da olmadığı toplumda, suni yollarla şişelerde oluşturulan ceninler genetik mühendisleri tarafından, zengin gen ya da fakir gen şeklinde yaratılan ve belirli sınıflarda bireyler olarak önceden belirlenmiş görevlerini yerine getirmek üzere bebekler olarak dünyaya geliyorlardı. Herkesin herkesle rastgele birliktelik yaşayabildiği bu yeni dünya düzeninde, zeki bir üst sınıf ve basit işleri severek yapacak şekilde programlanmış işçi sınıfı vardı, aşırı tüketim zorunluydu, mutluluk ise istenilen her zaman soma ilacı yutularak kolayca elde ediliyordu, cezalar daha nazikti, toplumsal istikrarın şart koşulduğu bir totalitarizm mevcuttu.

Ancak bu dünya devletinin sınırları dışında Vahşi Ayrıbölge adı verilen bir yerde yaşamasına izin verilen bir grup daha vardı. Hala birbirleri ile evlenen ve doğal yollarla çocuk yapan bu insanlar için başarısızlık, hastalık, yaşlanmak, yemek, içmek her şey ilkeldi.

Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında, dünya devleti toplumsal istikrarı sağlamak adına otoriter ve totaliter bir yönetim şekli sergiliyordu. Vahşi Ayrıbölge ise hala her şeyin doğal olduğu bir toplumu yansıtıyordu.

Huxley'in, Birinci Dünya Savaşı'nın en kötü sonuçlarından biri olan, Amerika'nın dünyadaki egemenliğinin kaçınılmaz hızlanışını yerdiği Cesur Yeni Dünya'sında, siz kendinizi bu ilkel dünyada mı yoksa totalitarizm dünyasında mı bulacaksınız? Ütopya tarafında mı yoksa distopya tarafında mı olacaksınız? Soluksuz okuyacağınız muhteşem bir roman diyebilirim.

Yazımın başında da belirttiğim gibi, toplumsal istikrarın sağlanmaya çalışıldığı totaliter dünya devletinde anlatılanlar, 1940’larda insanlara kurmaca gibi gelmiş olabilir, ancak günümüz dünyasında kitabı okuduktan sonra korkuyla düşüneceğiniz, gerçekleşmesi mümkün bir  ihtimal ile yüzleşmiş olacaksınız.

Yazımı her zaman olduğu gibi kitaptan aldığım güzel bir alıntı ile sonlandırıyorum.

‘’Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun.’’ Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…