Empati ikili ilişkilerde, bu ilişkilerin sürdürülebilir olmasında çok önemli bir faktördür. Yeri gelir aile içi ilişkilerimizde, bazen arkadaşlarımızla olan sohbetlerimizde ya da iş hayatımızdaki karşılıklı diyaloglarımızda bu yetenek bizlere fayda sağlayan, bizleri karşılıklı ilişkilerimizde güçlü tutmaya yarayan çok kıymetli bir duygusal zekâ türüdür.

Her nerede olursa olsun ama ailede ama sosyal hayatta ama iş hayatında kendinizi karşı tarafın yerine koymak, onun duygularını anlamak gerçekten zordur. Ama birçok ikili ilişkide engelleri aşabilmenin en önemli yolu da empatiden geçmektedir.

Harvard Business Review yani HBR Duygusal Zekâ Serisi iş yaşamını merkezine alarak, duygularımızın iş hayatımızı nasıl etkilediğine, zor durumlarla ve zor insanlarla nasıl başa çıkabileceğimize, iş yerindeki mutluluğa yönelmenin ne anlama geldiğine dair ilham veren denemelere ve araştırmalara yer veriyor. Ben de bu haftaki yazımda empati konusunu bu kitap üzerinden inceleyerek, yaptığım araştırmalar ve aldığım notlarla da birleştirerek, daha çok iş hayatındaki empatiye yer verdim. Çünkü duygusal olarak güçlü olmamız gereken en önemli alanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla inceleme yazım için HBR Duygusal Zekâ Serisi’nin Empati kitabı diyebiliriz.

Kendim de bir makine mühendisi olarak ve meslek hayatımda onuncu yılımı bitirmiş biri olarak, beni bu zamana kadar makinelerden çok her zaman insanlar yordu. Karşınızda duran makinenin periyodik bakımını yaptığınızda, temiz tuttuğunuzda, yağını ve filtresini zamanında değiştirdiğinizde sizi yılda en fazla beş gün üzer ama arızayı gidererek onu da çözersiniz. Peki insan öyle mi? Karşınızdaki insanın problemlerini çözmek ya da onu da yıl boyunca hep aynı şekilde çalıştırmak veya yönetmek mümkün mü? Asla değil. Ama üst yöneticileriniz ama size bağlı çalışanlarınız, hiçbiri her gün aynı duygusal performansla ve aynı fiziki performansla çalışmayacaktır. Belki bir gece önce eşiyle kavga etti, belki o dönem bir hastalık ile mücadele ediyor ya da maddi bir sıkıntısı var. İşte tüm bu dış faktörler iş hayatına yansıyabiliyor. Hep deriz ya “Dışardakini işe getirme, işte yaşadıklarını da ailene yansıtma.”, evet söylemek kolay ancak uygulamak herkes için belki de o kadar kolay olmuyor. Dolayısıyla iş hayatınızda sürekli ikili ilişkilerde bulunduğunuz çalışma arkadaşlarınızı, özellikle size bağlı olarak çalışan takım arkadaşlarınızı, günlük diyaloglarda onların ters bir tavrı ya da ağızlarından sinirle çıkan birkaç isyan cümlesi ile veya hataları ile hemen yargılamayınız. Sakin kalmayı başararak, karşı tarafın perdesinden olaya bakmayı başararak, karşı tarafı anlamaya çalışarak durumu çözmeye çalışınız. İşte buna da duygusal zekanın empati ayağı diyoruz. Bunu başaran yönetici, hem kendisini duygusal yönden güçlü tutmayı başaracak hem de karşı tarafı kazanacaktır. Ve her zaman saygı görecektir.

Empati gösteren liderlerin odaklandıkları konular, etkin liderlik açısından her biri önemli olan üç ayrı başlık altındadır. Bunlardan birincisi bilişsel empatidir, başkasının bakış açısını anlama becerisidir. Liderin astlarından en iyi performansı alabilmesi için gerekli en temel becerilerden biridir. İkinci başlık duygusal empatidir, başkasının hissettiğini hissetme becerisidir. Ve duygusal empati, korteksin altında yer alan ve derinlemesine düşünmeden hızla hissetmeyi sağlayan beynin evrim öncesi bölümlerinden amigdala, hipotalamus, hipokampüs ve orbitofrontal korteksin yönetimindedir. Bu merkezler başkasının duygusal durumunun bize yansımasını sağlar.

Üçüncü ve son başlık ise empatik ilgidir, yani başkasının sizden beklentisini sezme becerisidir.  Empatik ilgi, duygusal empatiyle yakından ilişkilidir ve insanların sizin için besledikleri duyguları anlamanızı sağlar. Bununla da kalmaz, sizden beklenenleri de gösterir.

Şimdi en önemli konulardan birine geçmek istiyorum. Bir elemanınız iyi performans göstermiyor ve hata yapıyorsa, biz bu durumda nasıl tavır sergilemeliyiz? En yaygın çözüm çalışanı kınamak, ona kızmak hatta cezalandırmaktır. Çünkü çalışan, verilen cezadan ders alacaktır. Hatta verilen ceza, ekibin geri kalanını da dikkatli çalışmaya yöneltecektir. Bu çözüm çok ama çok yanlıştır. Bir çalışan hata yapsa bile, hatta o hata kaos yaratsa bile, çalışanına empatik yaklaş, şefkatli davran ve kaos anında sakin kalarak kendini çalışanının yerine koy, bağışlayıcı ol ve sorunun kök nedenini bularak, bu hatanın bir daha olmaması adına ekibine gerekli eğitimi ver. İşte o zaman bu güvenilir davranışın, çalışanının performansını yükseltir ve o performans tüm ekibi motive eder. Sonucunda da bugün kaos olsa da gelecek mutlaka kazanılır. Çünkü şefkatli yaklaşım ve ilgi, her şeyden önce çalışanın sadakat ve güven duygusunu güçlendirir.

Empatik yaklaşıma sahip olabilmenin yolu, kesinlikle iyi bir dinleyici olmaktan geçiyor. Allah bize neden iki kulak ve bir ağız vermiş? Daha çok dinle, bunları filtrele, kararında ama etkili konuş. İyi bir dinleyici olabilmeniz için, üç özelliğin sizde olması gerekiyor. Bunlardan birincisi karşı tarafın sözünü kesmemek, aynı zamanda bence en önemli görgü kurallarından biridir. İkincisi, yüz ifadeleri ve sözlü tepkilerle (“hı hı”, “hım”) karşındakine, onu can kulağıyla dinlediğini hissettirebilmektir; bu yüzden karşınızdaki size bir şeyler anlatırken bırakın şu elinizdeki telefonları. Üçüncüsü ise karşındakinin söylediklerini yeri geldiğinde tam anlamıyla tekrar edebilmektir.

Gelelim gücün empati becerisini körelttiğine. Liderlerin en sık hataları, zimmetlerine para geçirmek ya da dolandırıcılık değildir. Gelen terfi ile beraber güç de hemen arkasından gelecektir ve bu güç istismar edilirse empati körelecektir, işte en büyük hata budur. Bunu tedavi etmenin yolu da öz farkındalık ve çalışanlarınızdan kendinizle ilgili geri bildirimler almaktan geçiyor.

Duygusal zekâ konusunda ihtiyacı olanlara Harvard Business Reviewın tüm serisini tavsiye ediyorum. Ben bu hafta bu seriden Empatiyi inceledim. Kitap ama ele aldığı konular olsun ama bunların çözümleri olsun, gerçekten başarılı bir kaynak olmuş. Konuların gerçek hayattan araştırmalarla örneklendirilmesi ve bunların istatistiklere dökülerek, verilerle anlatılması kitabı daha öğretici kılmış.

Yazımın başında da dediğim gibi, kendimizi başkalarının yerine koymak, onların duygularını anlamak hiç de kolay değildir. Ancak bunu başardığımızda duygusal zekânın empati kısmını cebimize koymuş olacağız. Empatiye giden en akıllıca yol insanlarla konuşmaktır. Bunu yaparken de karşımızdakine her zaman olumlu bir tavırla yaklaşalım, çünkü olumlu tavır güven ve sadakat duygusunu yaratacaktır. Mindfulness yani farkındalık bir insanı iş hayatında her açıdan önemli yere getirebilir ancak empati ile beraber. O yüzden temelimizi empati ile atacağız. Duygusal olarak önce biz güçlü olacağız ve sonra karşı tarafı anlayacağız. Böylelikle fevri olmamayı öğreneceğiz ve gerekli saygınlığı da kazanmış olacağız. Lütfen ikili ilişkilerimizde karşı tarafı dinliyormuş gibi yapmayalım, dinleyelim ve onlara da dinlediğimizi hissettirelim.

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…