O kadar gürültülü gelmiştin ki; bu kadar sessiz gitmene şaşırdım doğrusu! Beklerdim. Kızılca kıyameti koparıp, deprem misali yeri yerinden oynatmanı! “Gücün yetmedi.” Diyeceğim. İmkânsız olacak. “Gerek duymadın” diyeceğim. Alakasız olacak

Bildiğim tüm alakalar kaybolacak. Sen yapardın. Olmadı, ortaya bir laf atar yerle yeksan ederdin. Niye yapmadın ki? Alışmıştım haklı iken haksız çıkmana. Şimdi beni bıraktığın girdaba çekiliyorum. Uzunca bir kuyu, uzunca bir yok oluş; zaten bu saatten sonra dönülmez bu yokuş. Adım atacak dermanım yok! Ayağa kalkacak gücüm yok. Nedenim, düşmekten korkmak değildi ki; ya yine sen itersen! Bu defa nasıl kalkarım? Kime, nasıl tutunurum?

Oysa ben sana tutununca, düşmem sandım. Sesini duymasam diğer sesleri de duyarım sandım. Affet beni hem ayakta duracak gücüm kalmadığı için hem de hayata tutunacak gücüm kalmadığı için! Zor geldi be inan zor geldi. Kimsin ki diyorum kendime! Kimdin de bu kadar yaralamana izin verdim? Kırıp döktün. Enkazımı ezip geçtin sahi ne olsun istedin. Şimdilerde tüm seslere sağırım. Tüm yüzlere yabancı.

Bir insan tüm tekrarlanmaması gerekenleri bir insanda öğrenir mi? Hadi öğrendi. Bu kadar içten; keşkelenir mi? Ben öğrendim. İlmik ilmik keşke ördüm. Kaç zaman oldu. Onu bile unuttum. Ara sıra soluk soluğa uyanıyorum. Sonra geçip gidiyor. Hiç yaşanmamışçasına!