“Menopoz” kadınların barışık olması gereken doğal bir süreç

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, menopozun kadınların yaşam sürecinin doğal bir parçası olduğunu belirterek ‘18 Ekim Dünya Menopoz Günü’ vasıtasıyla önemli bilgiler paylaştı:

“Menopoz aslında geniş bir kavramdır. Fakat sözcük anlamı son kez adet görmek anlamına gelmektedir. Bizler menopozu; menopoz öncesi ve menopoz sonrası olarak iki ana döneme ayırabiliriz. Menopoz sonrası dönemde kadında adet kesilir ve hormonal durumunda total bir değişiklik olur. Bunların arasındaki en önemli değişiklik vücuttaki östrojen seviyesinin düşmesidir. Östrojen hormonu kadınlarda gençlik sağlayan bir hormondur. Östrojen seviyesinin menopozla birlikle düşmesiyle bazı bulgular kendini göstermeye başlar. Bu bulgular kişiye göre, ruh haline göre ve sosyal etkenlere göre değişkenlik gösterir.  En önemli bulgular; sıcak basması, fenalık hissi, gece terlemesi, depresyona eğilim ve kendini huzursuz hissetmedir.  Bazı hasta gruplarında bu bulgular çok belirgin olabiliyorken bazı hanımlar da aksine çok rahat geçirebilmektedir. Hiçbir şikâyet yaşamadan bu dönemi atlatırlar. “

Menopoz her kadının yaşadığı doğal bir süreçtir

Menopoz, bir hastalık veya sağlık problemi gibi görülmekten ziyade kadın yaşamının doğal bir parçası olarak ele alınmalıdır diyen Prof. Dr. Kavak “ Menopoz dönemi olabildiğince kolay geçirilmeye çalışılmalıdır. Bunun için ise öncelikle kadının menopoza girdiği yaşının kontrol edilmesiyle başlanmalıdır. Sağlıklı menopoz yaşı 49.5-50’dir. Bu yaş biraz ileri veya geri atabilir ancak 40 yaşından önce görülen menopozlar erken menopoz olarak değerlendirilir ve bu durumda doktorun uygun görmesiyle hormon tedavisi uygulanabilir” dedi.

Hormon tedavisinin ancak hasta 35-40 gibi çok erken yaşta menopoza girdiyse hastanın gençlik halini, kemik yapısını korumak, kolesterolünü düşük tutmak, bağırsak kanserine ya da alzheimer hastalığına yakalanma riskini ortadan kaldırmak için senede bir kez mamografi çektirmek şartıyla kontrollü bir şekilde uygulanmasını tavsiye ettiğini belirten Prof. Dr. Kavak: “Bu dönemde östrojenin kemikler üzerindeki koruyucu etkisi ortadan kalktığı için kemik yoğunluğu da hızla azalmaya başlar. Bu nedenle uzun dönem kontrollü hormon tedavisi önerilir. Bazı hasta gruplarında menopozun neden olduğu şikâyetler çok belirgin olabilirken bazı hasta grubu da bu süreci hiç bir şikâyeti olmadan çok rahat geçirilebiliyor. Bu gibi durumlarda hormon tedavisini gerekli görmüyoruz” ifadelerini kullandı.

Çarpıntı ihmale gelmez!

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Çaynak uyarıyor: “Atriyal fibrilasyon denilen ritm bozukluğunda kalp içerisinde pıhtı oluşabilir ve bu pıhtı beyine atarak felce sebep olabilir. Çarpıntı altta yatan çok ciddi kalp-damar hastalıklarının geç kalınmadan teşhis edilmesine vesile olabilir, ihmale gelmez. Çarpıntıyı önemseyin ve en kısa sürede bir uzmana başvurun”

 

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Çaynak, çarpıntı hakkında önemli bilgiler verdi…

Çarpıntı ciddi bir kalp hastalığının belirtisi olabilir mi?

Kalple ilgili kişileri doktora gitmeye zorlayan en sık şikayetlerden biri çarpıntıdır. Kalpte ani başlayıp kendiliğinden sonlanan hızlı atış veya ritmik atışın dışına çıkmak olarak görülebilir. Kalp ritmi çok hızlandığında tansiyon düşmesine bağlı göz kararması, halsizlik, hatta bayılma olabilir. Ritm bozuklukları çok detaylı araştırılıp, doğru teşhisi koyduktan sonra yakın takiple dikkatli tedavi edilmelidir. Öncelikle ritm bozukluğuna sebep olan hastalığı bulmamız gereklidir. Çünkü çarpıntı çoğunlukla kalp damar hastalıklarına bağlı olur. Bazen kalp damarları tıkalı kişilerde göğüs ağrısı olmaksızın çarpıntı olabilir. Tetkikler sonucu böyle bir durum varsa kalp krizi geçirmeden başarılı bir tedavi olabilirsiniz. Kalbin içindeki mitral kapağa bağlı hastalıklarda çarpıntı büyük oranda eşlik eder. Kalp ultrasonu, ekokardiyografi ile böyle bir hastalık teşhis edilirse, kalp yetmezliği gelişmeden mitral kapak tamir edilebilir veya protez bir kapakla değiştirilebilir. Atriyal fibrilasyon dediğimiz ritm bozukluğunda kalp içerisinde pıhtı oluşabilir ve bu pıhtı beyine atarak felce sebep olabilir. Gördüğünüz gibi çarpıntı altta yatan çok ciddi kalp damar hastalıklarının geç kalınmadan teşhis edilmesine vesile olabilir, ihmale gelmez!

KANSIZLIK VE GUATR DA RİTM BOZUKLUĞU YAPABİLİR

Kalp dışı hastalıklar da çarpıntı yapabilir mi?

Evet, yapabilir. O nedenle öncelikle bir kan tahlili ile araştırmaya başlarız. Kansızlık, anemi, kalbin hızlı atmasına sebep olur. Halk arasında genelde guatr olarak bilinen tiroit hastalıklarında hızlı atış ve ritm bozuklukları görülür. İlaçlara veya yiyeceklere bağlı oluşmuş elektrolit bozukluklarında (çoğunlukla potasyum düşüklüğü ve ya yüksekliğinde) ritm bozuklukları olur. Bazı kalp ilaçları (digoksin gibi) dokularda birikerek ritm bozukluğu yapabilir. Tüm bu hastalıkları detaylı bir kan tahlili yaparak tespit edebiliriz.

Çarpıntısı olanlar kan sulandırıcı ilaç kullanmalı mı?

Hayır. Atriyal fibrilasyon dediğimiz kalbin kaotik bir ritm bozukluğunda, eşlik eden ileri yaş, kapak hastalığı gibi durumlar da varsa kan sulandırıcı ilaçlar felç geçirmemeniz için kullanılmalıdır. Ancak bu ilaçlar aspirin gibi değildir, daha kuvvetli ve doz aşımlarında kanama riskleri de olan ilaçlardır. Kalp doktorunuz size uygun ilacı ve dozu belirleyecek ve yakın takipte olacaktır.

4 SANTİMLİK KESİDEN KAPAK DEĞİŞİMİ

Çarpıntının altında yatan neden mitral kapak hastalığı ise kapak mutlaka değişmeli mi, bu bir açık kalp ameliyatı mı?

Hayır. Şayet kapakta darlık değil de yetmezlik (kaçak) varsa, kapağı tamir ederek kendi kapağınızla hayatınıza devam etmeniz daha ideal bir cerrahidir. Ancak kapak kireçlenmiş ve daralmışsa, temizlenip metal ya da biyolojik bir kapakla değişmesi gerekir. Metal kapakla değişmişse ömür boyu kuvvetli bir kan sulandırıcı kullanmanız gerekir. Bütün mitral kapak ameliyatları, kapak değişse de tamir de olsa, göğüs kemiği açılmadan sağ meme hizasından, 4 santimlik bir kesiyle, kaburgalar arasından yapılabilir. Üstelik ameliyat izi kadınlarda meme altında kaldığı için hiç görünmez. Ben bu nedenle bu tarz ameliyatlara ‘bikini cerrahisi’ diyorum. 4. gün taburcu oluyorsunuz ve o gün itibariyle arabanızı kullanabilirsiniz, kolunuzu dilediğiniz gibi hareket ettirebilirsiniz. Bir hafta içinde işinize dönebilir, her türlü sosyal faaliyetlerinize devam edebilirsiniz.

 

​​​​​​​

Saçların Benzersizliğe Yolculuğu; Essential Looks’tan INSCAPE Koleksiyonu…

Schwarzkopf Professional, dış dünyadan uzaklaşıp iç dünyamızın zenginliğine ulaşma duygusundan ilham alarak yarattığı yeni Essential Looks sonbahar-kış koleksiyonunu tanıttı. INSCAPE adını taşıyan bu koleksiyon, IGORA ROYAL iş birliğinde tasarlanan ve PANTONE’den esinlenen göz alıcı görünümlerle öne çıkıyor. Essential Looks, aynı zamanda INSCAPE ile 50. koleksiyonunu da kutlamış oluyor. Yeni koleksiyon; Novel Comfort, Quintessential ve E-phoria olarak adlandırılan 3 ana trendde moda, saç kesimi ve renklerden yola çıkılarak hazırlanan 6 farklı görünüm sunuyor.

Kişiselleştirilmiş Baş Derisi Bakımı İçin  Yeni Scalp Clinix Serisi…

Saçtan çok daha fazlasını düşünen Schwarzkopf Professional, şimdi hem salonda hem de evde kişiselleştirilebilir bir baş derisi bakımı için Fibre Clinix’e yeni bir seri ekledi: Scalp Clinix… Yeni seri, baş derisinin mikrobiyomunu yeniden dengelemeye yardımcı olarak mükemmel görünen sağlıklı saçlar yaratıyor. 

Sağlıklı saçlar, sağlıklı bir baş derisiyle başlar. Baş derisinin sağlıklı bir durumda olması, saç tellerinin uzaması için de sağlıklı bir temel oluşturuyor. Baş derisi, dengesini kaybettiğinde aşırı sebum üretimi, kepek ve hatta saç dökülmesi gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla baş derisi bakımına yönelik artan farkındalık ile birlikte, baş derisi bakımı ve bunun için kullanılan ürünler de kalıcı bir trend haline geliyor. Schwarzkopf Professional, şimdi bu trende cevap olarak Scalp Clinix'i geliştirdi. Markanın kişiselleştirilmiş saç bakım serisi olan Fibre Clinix’e dahil olan bu yeni seri, kuaförlerin birer saç ve baş derisi bakımı uzmanı olmasını sağlıyor.


Doğanın hediyelerinden ellere gelen sağlık ve hijyen

Doğanın eşsiz hediyelerinden ilham alarak, %98 doğal özel bir formül ile geliştirilen “Peros Doğanın Hediyeleri Sıvı Sabun Serisi” tüketicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Sıvı sabunlar, elleri uzun süre nemli tutan kremsi bol köpük yapısı, her ciltle uyumlu ph değeri ve her ihtiyaca hitap eden çeşitliliğiyle, eşsiz bir hijyen ve cilt bakımı deneyimi sunuyor.

​​​​​​​

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE DÜŞÜK SOSYOEKONOMİK DURUM OBEZİTE İÇİN RİSK FAKTÖRÜ

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019 verilerine göre, ülkemizde 15 yaş ve üzeri obeziteli bireylerin oranı yüzde 21,1’e yükseldi. Fizyolojik ve psikolojik birçok sağlık sorununu beraberinde getiren obezite, koronavirüs salgını sürecinde de ölüm riskini artırarak kritik konumunu korudu. Önlenmesi ve tedavisi giderek daha çok önem kazanan obezite hastalığı ile ilgili bilgiler veren Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) Başkan Yardımcısı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Dilek Yazıcı, obezitenin ortaya çıkmasında sosyoekonomik durumun önemine değindi.

Fazla enerjinin yağ dokusu olarak depolanması sonucu obezitenin ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Yazıcı, vücutta enerji alımını ve harcanmasını ise birçok genetik, epigenetik, fizyolojik, davranışsal, sosyokültürel, sosyoekonomik ve çevresel faktörün etkilediğini belirtti.

PROF. DR. DİLEK YAZICI: OBEZİTE KOMPLEKS BİR HASTALIKTIR

Günümüzde hareketsiz yaşam şeklinin yaygınlaşması ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte obezitenin görülme sıklığında artış yaşandığını belirten Prof. Dr. Yazıcı, “Bunların yanında bazı hormonal problemler, yeme bozuklukları, uykusuzluk gibi faktörler de obezitenin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır” bilgisini verdi. Obezitenin kompleks bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yazıcı, önlenmesinde ve tedavisinde tüm bu faktörlerin ayrı ayrı gözden geçirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

​​​​​​​

PROF. DR. YAZICI: SOSYOEKONOMİK DURUM OBEZİTENİN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR

Anne sütü almak, çocukluktan itibaren doğru beslenme alışkanlıkları kazanmak, hareketli yaşam şekline sahip olmak gibi faktörlerin obezitenin engellenmesi açısından önemli unsurlar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yazıcı, şu önerileri verdi:

“Aslında kültürümüze de çok yakın olan Akdeniz tipi beslenme şekli, önerilen sağlıklı beslenme türlerinden biridir. Bu beslenmede sebze ve meyve tüketimine ağırlık verilir, doymuş yağ tüketimi kısıtlanır, yani oda sıcaklığında katı halde bulunan margarin, tereyağı yerine sıvı yağlar tercih edilir. Ayrıca yine yağdan zengin olabilecek kırmızı et tüketimi kısıtlanıp tavuk, balık gibi beyaz et tüketimi teşvik edilmektedir.”

Hazır gıdaların aşırı yağlı ve kaloriden zengin olması ve katkı maddeleri içermesi sebebiyle obezite riskini artırdığının ve bu nedenle de özellikle çocukların beslenmesinden uzak tutulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yazıcı, obezitenin gelişmesindeki sosyoekonomik etkenlere de dikkat çekti:

DÜNYA ÇOCUK FELCİ GÜNÜ KONFERANSI CERRAHPAŞA HASTANESİ ÇOCUK KLİNİĞİNDE GERÇEKLEŞTİ.

24 Ekim "Dünya Polio (Çocuk Felci )" haftası kapsamında Cerrahpaşa Üniversitesi Çocuk Bölümü ile birlikte Çocuk Kliniği Kütüphanesinde Ispartakule Rotary Kulübü, Yeniköy  Rotary Kulübü ve Topkapı Rotary Kulübü işbirliği ile Dünya Çocuk Felci Günü Konferansı düzenlendi. Bu anlamlı konferansta çocuk felcini sonlandırmak için son 25 yıldır yapılan mücadeleyi, toplumdaki farkındalığı, aşılamanın önemini ve günümüzde çocuk felcinin geldiği durumu Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş ve Uzm. Dr. Gözde Apaydının sunumu ile anlatıldı Uluslararası Rotary‘nin Çocuk Felcini Sonlandırmak için yaptığı çalışmaları da Gülperi Gürpınar tarafından anlatıldı.