Nedir bu her şeyi bir şeylere benzetmek hevesi? Gibileri ne kadar çok kullanıyoruz. Aslı varken gibisinin ne ağırlığı olabilir ki…

Bir şeyin ya aslını övmek lazım ya da başka bir şey yapmak gerekli. “Şunun gibi” demek sadece aslını yüceltir. Benzetilen için ise bu ne kadar iyi bir şeydir bilinmez.

Herhangi bir şeyi illaki başka bir şeye benzetmemiz gerekiyor mu, evvela onu bilmek gerekli. Benzetilen ile benzeyen için aradaki uçurumun kapanması değildir bu.

Benzetilenin ne kadar iyi olduğunu överken diğer benzeyenin de yerilmesi anlamına gelmez mi? Bu olmamış ama benzemiş demekten başka bir şey değildir bu.

Mesela Venedik Gondolları ile Porsuk Gondolları ne kadar da benzerse benzesin bir değildir. “Ahh… Venedik gibi.” denilmesi sadece orayı yüceltir. Porsuk ise kendine özgüdür.

Kendine göre farklı özellikleri vardır ve kendi ülkemize münhasırdır. Belki o kadar iyi demektir insanlara göre bu benzetme ama “Suretler aslını yaşatır.” Sadece.

Bir şey kendi iyiliğinin anılması istenirse, kendine münhasır özellikleri sayılması gerekir. Neden ‘gibi’ olsun. Orası başka yer burası başka yerdir.

Bir de bu gibilerin masumları da var tabi ki. Mesela “Prenses gibi olmuş.” gayet masum bir benzetme.

Kimisi için gibiler de mütevazılık belirtisi. “ Aman yok canım, onun gibi değil, yanından geçemez.” cümleleri ile alçakgönüllülüğü simgeler.

Nihayetinde herkes bir şeyleri ona en yakın olana ya da olması istenilene benzetme derdinde.

Hâlbuki kalıcı olmasını istenilenler, gibilerle yaşatılmaması gerekir…