Cenabı hakkın imtihanı herkeste farklı farklıdır. Eğer başımıza bela ve musibetler geliyorsa, bir şeyler hayatımızdan eksiliyorsa ve işler yolunda

Cenabı hakkın imtihanı herkeste farklı farklıdır. Eğer başımıza bela ve musibetler geliyorsa, bir şeyler hayatımızdan eksiliyorsa ve işler yolunda gitmiyorsa rabbimiz bizi dua ve niyazla huzurda görmek istiyor. Bizim niyazımızı ve haykırışlarımızı duymak istiyor. Kulun aczini ilan etmesi rabbimizin en sevdiği şeydir. Üstat der ki, aciz fakır tefekkür ve şefkat bizim mesleğimizdir bunlarla insan veli olur. Allaha yakın olur.
  Ağlamayınca çocuk ne bilsin anne ve baba çocuk açtır, hastadır veya ihtiyacı var. Nazik nazenin bebek hükmünde olan insan ağlayacak ki, ihtiyacı ona musahhar olsun, ağlarken lisani hal ve lisani kaal ile ağlamak gerekir. Rabbim nasıl ki bizleri nebatat ve hayvanat denen iki rahmet musluğundan besleyip yaşatıyor. Öylede iman, kuran, sünnet muslukları ile de beslemek istiyor ki, manen aç kalmayalım. Açlığımızı gidip haram musluklarından ve sofralarından takviye etmeyelim.
 Allah imtihanımızı kavi eylemesin. Bu asrın imtihanlarıda çok zor geçmektedir. Bir kıssa ile örnek vermek isterim:
 Davud Aleyhisselâm’ın zamanında kendisine “Eyle” denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldeniz’in sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi. Bu durum, ya bu kavmi böylece imtihan içindi, ya da denizde çok balık ve Yunus balığının olmasındandı. Her cumartesi günü bütün balıklar. Yunus balığını ziyaret etmek için toplanırdı. Başlarını ve kuyruklarını   sudan   çıkarır   oynaşırlardı.   Öyle   ki,   balıkların çokluğundan su bile görülmez olurdu. Cumartesi günü geçtiğinde, balıklar ayrılırdı. Her biri denizin bir tarafına dağılır, diğer zamanlarda olduğu gibi çok az balık bulunurdu. O balıklardan hiç bir eser görülmezdi. Sonra şeytan onlara vesvese verdi.
 “Siz sadece   cumartesi   günü   balık tutmaktan   nehiy  olundunuz. (Halbuki o gün balık daha çok oluyor. Siz esas o gün tutun dedi) Bu şehirden bazı kişiler, balık tutmak niyetiyle denizin kenarında bazı havuzlar kazdılar. Oradan da suyu nehirlere döktüler. Cuma gecesi   olduğunda,   bu   havuzun   başına  giderlerdi.   Dalgalar, balıkları bu havuzlara atıyordu.  Bu havuzlar, çok derin olduğu ve içinde çok az su bulunduğundan o havuzların içine düşen balıklar, çıkamıyordu. Böylece havuz, balıklar ile doluyordu. Pazar günü olduğundan da Yahudiler, gelir o balıkları avlarlardı. O balıkları tutarlar, yerler, tuzlarlar ve satarlardı. Bu şekilde malları çoğaldı. Zengin oldular. Bunu kırk sene veya yetmiş sene kadar yaptılar. Üzerlerine bir ceza inmedi. Amma onlar üzerlerine ilâhî bir azabın inmesinden   de   korkuyorlardı.   Üzerlerine  herhangi   bir  azap gelmeyince, birbirlerini müjdelediler ve günahlara karşı daha da cesur oldular. Onlar: Biz bu işi yıllardır yapıyoruz, üzerimize bir belâ ve azap inmediğine göre, cumartesi günü balık avlamak muhakkak ki bize helaldir. Yoksa şimdiye kadar üzerimize azap inerdi, dediler. Yetişen yeni kuşak (çocukları da) babalarının yolunda gitti. Bir iki kere yapmakla zarar gelmedi. Bunu bütün şehir ehli yapmaya başladı. Şehrin nüfusu, yetmiş bin   kadardı. Cumartesi günü balık avlama konusunda şehir üçe bölündü.
(Birinci) Sınıf, kendileri, balık tutmadıkları gibi, halkı da bu kötü hareketlerinden vaaz ve nasihatlarıyla alıkoymaya çalışıyordu.
(İkinci) Sınıf, kendileri balık tutmuyordu ama, halkı da bu hareketlerinden alıkoymak için çalışmıyordu. Kimseye bir şey demiyorlardı.
(Üçüncü) Sınıf, ise cumartesi günü çalışma emrini çiğnemişti. Hiç korkusuz ve vicdanları titremeden balık avlıyorlardı.
Kendileri balık tutmadıkları gibi, insanları balık tutmaktan alıkoymaya çalışan ve insanlara nasihat edenlerin sayısı on iki (12) bin kadardı.
İşte kıssa Kuran-ı Kerim’de de geçen bu olay aslında bize çok şey hatırlatmalı. 
Hayatımızda imtihanlar hep böyle olmuyor mu?
Bu balıkların yaptıkları gibi nefsimize uyup inandığımız gibi değil de yaşadığımız gibi inanmaya başlamıyor muyuz?
Nefsimiz tüm haramlar için meşru müdafaalar bulmuyor mu?
Helak olmanın hep yetmiş yıl mı süreceğini düşünüyoruz?
Sadece sadece kendimizi kandırıyoruz. 
İmtihan başımıza geldiğinde hayatımız hani film şeridi gibi geçti diyoruz ya. Yaptığımız haksızlıkların, sahte dini çıkarımların ne kadar boş olduğunu anlıyoruz. 
Allah bizim imtihanımızı kuvvetli eylemesin. Allah’ın ipine sımsıkı sarılan kullardan eylesin. 
Yukarıdaki kıssada bulunan güzide on iki bin kişi gibi olalım. Sevenimiz az olsun. Paramız az olsun. İtibarımız az olsun ama ALLAH bizi sevsin, o bizi itibarlandırsın. 
Amin.