Soğuk  savaşın sona

     Soğuk  savaşın sona  ermesi   ile  genel  anlamda dünyanın yeni bir kırılma  noktasından geçmesi de ortaya  çıkmış  görünmektedir.   20. Yüzyılın sona ermesine   10  yıl kala  gerçekleşen bu  olay bütün  dünya da  etki yaratmıştır. Ama esas  kırılma ,  Avrasya kıtası genelinde meydana  gelmiştir.

Günümüzde   devam eden siyasi gelişmeler  dikkate  alındığında  bu durumdan  en karlı çıkan ülke  İran olduğu da aşikardır.   Çünkü   çift  eksenli  bir dünya düzeninin  ortadan  kalkması ile  ABD  tek süper güç  olarak kendini  lanse ettirmiş. Ve  adına da “YENİ DÜNYA DÜZENİ”  demiş  kendi  ve Batı  çıkarlarına göre, Avrasya  kıtasını ve  büyük  bir bölümünü  şekillendirme  girişimlerine başlamıştır.


     Bu  gelişmeler   en çok   İRAN’ a yaramıştır.  Yakın tarihe bakıldığında   önce  ABD’nin  ve Batı’nın dolaylı  dolaysız  etkisi  ile  SSCB tarihe gömülmüş,  bu olayda  her ne kadar İran  için ABD’ ye karşı bir denge mekanizmasının  ortadan kalkmış  olduğunu  gösterse de  Avrasya’da  hareket  kabiliyetini durduran  kapasitesini zorlayan  kendisini  yok etmeye çalışan bir gücün ortadan  kalkması ile  İran stratejik  bir zafer kazanmıştır  desek   yeridir.  Çünkü  daha  önceleri  en önemli  kriz ortağı  SSCB’nin tarihe gömülmesi  ile , Hazar havzası  konumunda  etkili  bir  yerde  olma  özelliğini  kazanmıştır.
Abd’ nin  ( BOP ) Büyük  Ortadoğu  Projesi  kapsamında   ve  son noktası  İran’da  sona ermesi  planlanan  Batı projeleri   devreye girmiştir.  Bu  projeler  tamamen   Ortadoğu’da  kontrolü ele almak  ve  “Yeni Dünya Düzeni”  kapsamında  o bölgede  barış ve bahar adı altında  işgal  ve  vurgun yapmaktır.  Birçok  zengin doğal  kaynakların  bulunması  petrol ve diğer madenlerin olması, Avrupa’dan Avrasya’ya  enerji  akımının  geçiş  noktası  olması  Ortadoğu  bölgesini  çok önemli  bir bölge  haline  getiriyor. Nitekim  körfez  harekatı  ile başlayan,  Saddam’ın  zayıflatıp  yok  edilmesi ve Irak’ın  işgali  ve  bu sürecin  sonunda   Basra  Körfezi’nde  Abd   fiziki  varlığını  tesis etmiş  olup  bölge de  “ben  burdayım “ demiştir.  Ama ne de olsa  e sas  kazanım  yine  burada İran’a  yaramıştır. Çünkü  İran için  tehditsel  anlamda  çok önemli  bir  engel  olan  Irak  bu  sayede  ortadan  kalkmıştır.

      Bu  süreç  sonrası  2001  yılı  ikiz  kulelere  sözde  terör   saldırıları  ve  Abd ‘nin   Afganistan’ı işgali  fiziki  olarak  Orta Asya’ya girmesi,  burada  Abd  ve  Nato’ nun  toplumu  etkileyen  bir değişim yapamaması  aksine batağa gömmesi,  yine burada  İran’ı  doğudan çevrelenmek   adına  ve  hareket kabiliyeti  açısından da  kısıtlanamaması anlamında  fayda getirmiştir.  Bu süreçte İran olumsuz etkilenmemiştir.  Arap Baharı sürecinde ise   Suriye’nin  büyük ölçüde  hedef alındığı   her ne kadar sınırsal anlamda  fiziki bağı olmamasına  rağmen Suriye  İran  için çok önemlidir.  İran bu  konuya  prestij  açısından  çok  önem  vermektedir. Çünkü  Batı’nın  Suriye konusunda  başarısız  olması ona  yarayacaktır.  Zira  Orta Doğu’da  Şii  üstünlüğünü  sağlayarak  bu coğrafyada  etkili bir güç olmasına  olanak  olacak ve “ Suriye’den   sonra  sıra İran’da “  söylemleri de  boşa çıkacaktır.
Ayrıca  Suriye’ de  Esad  rejiminin  devrilmesi ve devrilmemesi  üzerine  devam  eden siyasi  kargaşa ve günümüzde  (BM )  Birleşmiş  Milletler  varlığının  sorgulanmasına  neden olacak  seviyede ciddi bir kutuplaşma söz  konusudur.  Bir tarafta Türkiye’nin  de  içinde bulunduğu  Batı dünyası  diğer  tarafta Shangay  Beşlisi  (Shangay İşbirliği Örgütü)  ruhunu  temsil eden,  Rusya  ve  Çin vardır. Ve  İran’da   bu grubun  içinde yer almaktadır.  İran  bu oluşumun içinde yer almaya ve bu konjunkturun  devam etmesine çok  önem vermektedir.  Çünkü   Arap Baharı  olayları temelde  sosyolojik  bir hareket  gibi  görünsede  bu hareket toplum  şiddetine  dönüştürülerek   yönetimlerin  devrilmesi  şeklinde  etki  etmektedir.  İran’da  bu oluşumu  bildiği ve yakından takip ettiği  için kendini  o bölgede, tehlike olarak  göstermeyi  yeğliyor.  Çünkü  İran günümüz de sürekli  uluslararası  arenada
sürtüşme    içersindedir.   Gerek    enerji  güzergahlarının  durdurulması  içerikli  tehditler  gerekse  de nükleer  güç  çalışmalarının  geliştirme  faaliyetlerini  kullanarak  “ Pers Kültürü”nün  devamıyız  gibi  söylemlerde  bulunarak  Abd  baskılarına  boyun eğmemektedir.  Dolayısı  ile İran  Avrasya kıtasının sayılı güçleri arasında yer almak istemektedir. Çevresini  kontrol edebilen, yakın ve uzak komşularına güç abidesi  mesajını vermek  hedefindedir.

    İran gerçeği  ve İran  merkezli   gelişmeler  öncelikli  olarak kıtasal güç  olma yolunda   ve  bu konumda  hiçbir eksiği  olmayan,  güçlü ve dinamik  bir  yapıya sahip olan  Türkiye için çok iyi  okunmak  zorundadır.  Çünkü  Türkiye’ de  kıtasal güce dönmek ve dönüşmek için kendisine  jeopolitik   bir çıkış  koridoru  açmak zorundadır.  Orta  Doğuda  tıkanıklığı  çözmek  zorundadır.  Türkiye  Batı  merkezli  değil, aksine  Orta Doğu üzerinden hareket  ederek tamamen  doğu merkezli bir strateji   izlemelidir. Türkiye ‘nin  Batı merkezli  politikası  Orta Doğu üzerinde  önemli  bir  ilerleme kaydememiştir.
Libya’da  Avrupalı   Nato  üyeler i ile, sonra da  Suriye’de  BM’ nin daimi  konsey üyeleri  ile  örtüşememiştir. Türkiye  Batı merkezli  Orta doğu  stratejisinde başarılı   olamamıştır. Dolayısı ile günümüz  gelişmeleri  Türkiye’ ye dış politikasının  arka  planını  teşkil eden  yeni  bir jeopolitik  anlayışın  içersine  girmesine  ihtiyaç olduğunu  mesajını  vermektedir.  Bunun içinde İran  okunması gereken ülkedir.

   Bu çerçevede  baktığımız  zaman Türkiye Orta Doğu  ile  ilişkilerini  kesmeden  kendi  konumunu ve fiziki gücünü  çok yönlü  olarak  Orta Asya’da  var edecek bir  yaklaşımda olmalıdır.  Bunun  içinde en güzel  oluşum  “Avrasya  Türkiye İşbirliğidir”.  Bu açıdan baktığımızda  Orta Asya Türk Jeopolitiği, “Shangay Beşlisi “  gibi  unsurların ve  ortaklıkların arasında Türkiye  6. Güç neden Olmasın ?

Son olarak , tüm  bu oluşumların  içerisinde  de  İran’a dikkat diyorum  (!)   



Kaynakça:  Dr Haktan Birsel/ Arap Baharında Son Durak