Sevgili okurlarım yazılarımı, -daha bir anlaşılır olması adına - güncel olaylarla ilişkilendirip sizlere sunmayı önemli bir görev sayarım. Bu yöntemle daha doğru değerlendirme yapma imkanı olur düşüncesindeyim.
Zaten doğru kararlar vermek ve doğru hedefe yönelmek de böyle bir şey değil midir?
Konumuza dönersek:
Rus- Ukrayna savaşının Dokuzuncu (9) bölümünü,
“Batının NATO’su kan kaybederken Avrasyacıların kalesi yeniden inşa edilmektedir.” şeklinde bitirmiştim.
İki (2) Dünya savaşı geride kaldığında yıpranan ve yorgunluk belirtileri gösteren dönemin dünya hakimi İngiltere bu görevi batının başka bir sömürgeni olan Amerika’ya devretmişti.
Görevi alan Amerika ise ilk iş olarak NATO paktını kuruyor ve komünizmle mücadele etmenin fitilini ateşliyordu. Daha sonra ise Avrupa, doğu Avrupa ve Kafkaslarda konuşlu ne kadar güdülecek ülke varsa bir şekilde bu ittifaka dahil etmeyi başararak dünyanın hakimi olma yolunda hatırı sayılır seviyeye ulaşmıştır.
Dikkat ederseniz şu sıralar Türkiye’nin de Madrid Mutabakatı’na olur vermesiyle İsveç ve Finlandiya’ya NATO’nun kapıları aralanmış gibi!...
Allahtan Madrid’de yapılan bu görüşmeden sonra kaleme alınan mutabakat metni kesin sonuçlu bir bildirge değildir. .
Bu nedenledir ki, metin üzerinde yapılacak görüşmelerden sonuç almak epey zaman alacağa benziyor.
Ana konuya devamla:
Şimdilerde Küresel Batı, Asya’ya ve uzak doğuya nefesini hissettirecek kadar yanaşmayı kafasına koymuşçasına kanamaya hazır hassas yarayı kaşımaya devam ediyor!
Ancak Putin Rusya’sının; 20 küsur yıldır yaptığı hazırlıkların ve son icraatlarının batının hamlelerini durdurabilecek seviyede olduğunu söylemek de abartı olmaz.
Ayrıca Rusya’nın 1991’den itibaren kaybettiği stratejik toprakları tekrar ele geçirmek adına Şubat 2022’den bu yana batı istikametinde yaptığı ileri harekatına hız vereceğini değerlendiriyorum.
BU GELİŞMEDE ACABA TÜRKİYE TEHLİKENİN FARKINDA MI? Ülkemizin, NATO’ya girişi nedeniyle küresel doğunun coğrafyasında hüküm süren bu tehlikeli yaklaşımlara - aynı coğrafyanın köprü başı ülkesi olarak - seyirci kalması düşünülemez değil mi efendim!
O nedenle başımıza gelecekleri bilmekle kalmayıp şimdiden alternatif harekat planlarını belirlememiz gerekmektedir. Bunun için de diplomatik uygulamaları güncel planlarla harmanlayarak yapılacak planları da topyekun savaş bütünleşmesiyle ( Tüm Milli Güç Unsurları) tespit edip uygulamamız hayati değerdedir.
NATO’YLA BİRLİKTELİĞİN TEHLİKESİNİ GÖRELİM ARTIK!
(70) yıllık NATO birlikteliğimizi masaya yatırdığımızda bırakın bir (1) koyup üç(3) almayı, üç (3) verip bir bile alamadığımızın artık farkına varmalıyız ?
Açıp okumayı ve düşünüp gereğini yerine getirmeyi beceremediğimiz içindir ki ‘Savaşların Değişmeyen Taktik Kuralları’ da sürekli tekerrür ediyor.
Tam da burada ‘değişmeyen kurallarla ilgili -daha evvel sizlerle paylaştığım- önemli bir tespiti yinelemem gerekiyor!
Savaşların Değişmeyen Taktik Kuralları :
“M Ö 500’lü yıllarda yaşamış Çinli bir komutan var. Adı, Sun TZU… Kaleme aldığı kitap, ”SAVAŞ SANATI” adlı bir şaheser. Mutlaka okunması ve yapılması gereken taktik uygulamaların günümüzde de geçerliliği tescilli bir eser.”
Başaramadığımız husus nedir derseniz?
Okuma, düşünme, doğru kararlar verip uygulama alışkanlıklarımız maalesef iç ve dış mihraklarca işlevsiz kılınmıştır, NOKTA!
Yine üzülerek belirtmeliyim ki, ülkemizde doğru tarihi yazanlar çoktur amma okuyup öğrenecek insanı ara da bul!
Bu nedenledir ki küresel mihraklar ve onların iç destekçileri kolu kanadı kırılmış bir Türkiye’yi yaratmakta başarılı oldular.
Unutulmasın ki “Tarih yazılırsa biliniyor, ancak okunduğunda Öğreniliyor!”
PEKİ YETMİŞ (70) YILLIK KARANLIK DÖNEMDE KAZANCIMIZ VAR MI? :
DEVAMLI SÖMÜRÜLMEK ; kazanç olmadığına göre ülkemize atılan kazıklardan birkaçını hatırlayalım o zaman.
1-Yıl 1951’i gösterirken ilk açılan Amerikan hava üssü (incirlik) Menderesler işbaşındayken hayata geçirilmişti.
2-Daha sonra açılacak tüm üsler için ABD ile Türkiye arasında 23 Haziran 1954 yılında imzalanan Askerî Kolaylıklar Anlaşması’nı onaylayanlar yine Mendereslerdi!
Bu sayede ülkeyi yol geçen hanına çevirenlerin(!) kendilerinden sonra geleceklerin önünü nasıl açtıklarını gerçek tarih kitaplarından okuyarak ve yaşayarak gördüm. O nedenle küresel batı tarafından yıllardır aldatılan ve sömürülen yurdumuzun istilasına dur demenin zamanı geldi de geçiyor bile!.
Bu arada sıkça sizlerle paylaştığım Amerika’nın değişmeyen ‘dünyayı tek başına yönetme’ ihtirasını yılmadan ve usanmadan sizlere aktarmaya devam edeceğim.
1973-1977 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Yahudi kökenli Henry Kissinger, Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük ailesi olan Rockefeller’in Vakfı’nda yaptığı konuşmasında şunları dile getirmişti:
“Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Bizler aramızdaki vatan hainlerini hemen öldürürüz. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini ise, kahramana dönüştürüp, o ülkelerin üst yönetim konumlarına getiririz.” Onuncu bölüm sonu! 11 -10 -2022