Sonbaharın ilk yağmurlarıyla birlikte ayaza çalan geceler geri geliyor.
Bu mevsimde şehri dolaştığımızda karşılaşacağınız manzara sizi yanıltabilir. Zira şehirlerde ne bir sonbahar yaprağı ne de yapraklarını dökmeye başlayan ağaç kümeleri göremeyebilirsiniz.
Halbuki eskiden şehirlerimizde sokakların, caddelerin iki yakalı ağaçlarla süslendiği zamanlarda sonbahar sonbahar yaz da yazdı. Kışta kışlığını gösterirdi. Saçaklardan sarkan buz kütlelerinin altında kalmamak için sakınarak yürürdük çatıların altında…
Son zamanlar da şehirlerde boy gösteren bodur ağaçlar bile sonbaharın geldiğinden bi haber! Şehrin yapısına uygun olup olmadığı meçhul küçücük, ne gölgesinden faydalanabileceğiniz ne de bir derde merhem olacak ağaçlar dikilir oldu kaldırımlara, parklara.
Ağaçlandırmak, yeşil alanları çoğaltmak medeniyetin bir göstergesi, insan olmanın erdemlerinden birisidir.
Her bölgeye ve yöreye has ağaçlar vardır. Her yöreye özgü ağaçlar şehri koruyan ve ekolojik dengeyi ayarlayan iklim dengesini düzenleyen en önemli canlılardır. Yörenize en uygun ağaçların hangileri olduğunu anlamanın en kolay yolu tarihi mekânlara, hazirelere, mezarlıklara bakmaktır. Bu sayede aslında farkında olmasanız şehrin dokusunu bozmadan geçmişten geleceğe uzanan sürekliliğin devam ettiğini de görmüş oluruz.
Bölgeye has ve şehirleri süsleyen ağaçların başında çınar ve servi ağaçları gelir. Elbette çam ağacı da bunlardan ayrı tutulamaz.
Şehrin dokusunun ayrılmaz parçası olan ağaçların aynı zamanda mahallenin buluşma yeri olduğu yıllar çok mu gerilerde kaldı? Ağaç kültürümüz modern hayatla birlikte yerini beton yığınlarına bıraktı bırakalı şehirler ağaçlara ve yeşilliğe hasret yaşıyor.
Modern insan kendini unuttuğu gibi çevreyi, ağacı ve kendisiyle birlikte yaşayan alemin diğer canlılarını da unuttu.
Unutulan yalnız ağaç ve yeşil alanlar değil elbette. Tarihi ve kültürel dokuyla da barışık olmayan yeni hayat tarzı elinden gelse biyonik insanları zombiler gibi şehirlere doldurup ruhu, duyguyu, sevgiyi, özlemi, aşkı ve insanlığı da ortadan kaldıracak!
Sonbaharın sararmış yapraklarını görebileceğimiz parklar, ormanlık alanlar ve köylerimiz hala varsa çok şanslıyız demektir. Ancak korkarız ki şu anda ne kadar önemli olduğunu anlamasak ta gelecekte ağaçlarımız, ormanlarımız, yeşil alanlarımız nesillerin arayıp da bulamayacağı en önemli ihtiyaçlarından birisi haline gelecek.
Türk aile kültürünün şiarlarından birisi de doğan çocuklar adına ağaç dikmektir. Bu konuya verebileceğim en güzel örnek Muradiye Camii önünde Milli Mücadele kahramanlarından Müftü Alim Efendi tarafından dikilen ağaçlardır.
Manisa Muradiye Camii Mimar Sinan’ın Ege Bölgesindeki tek eseridir.
O zamanlar Muradiye Camii imamı olan ve aynı zamanda Milli Mücadeleye büyük katkıları sağlayan Atatürk’ün en büyük destekçilerinden Müftü Âlim Efendi’nin cami avlusuna diktiği servi ağacı vardır.
Âlim Efendinin Manisa’nın tanınmış simalarından Keşfi Karadanışman adına diktiği bu servi ağacı Muradiye Camii avlusunda şadırvanın yanında bütün heybet ve haşmetiyle camiyle boy ölçüşmeye devam ediyor.
Ülkede vakit geçirmeden yapılması gereken gereken şeylerden birisi de anıt ağaç niteliğinde bulunan ve hikâyesi olan ağaçları hem daha iyi korumak hem de ağaçlara kimlik kartı çıkarıp yaşatmak olmalıdır.
Sonbahar en güzel nerede yaşanır derseniz bence Topkapı Sarayını denizle buluşturan Gülhane Parkı’nda derim.
Gülhane Parkında yaprakların sesini dinlerken yürümenin mutluluğu bir başkadır. Sonbahar yağınızın altında yağmurlu bir günde yol boyunca sararmış yaprakların musiki tadındaki sesini dinlemek bir ömür doyumsuz mutluluk gibi gelir insana. Bir de Cem Karaca’nın “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında…” şarkısını mırıldanıp sıcak bir çay yudumluyorsanız daha ne isteyebilirsiniz ki!
Son zamanlarda ne olduğu belli olmayan, ağaca benzeyen bir takım görüntülerle parklarımızı istila eden ışıklı-cafcaflı bazı nesnelerin arasında dolaşarak sonbaharı yaşamak beyhudedir.
Sonbaharı yaşayamayan şehirlerde her geçen gün beton yığınlarının gök delen adıyla acı bir tebessümle yükselmesi ne hazinidir ki insanlığı, medeniyetin köklerini, kadirşinaslığı ve bize ait her ne varsa tüm değerlerimizi bir bir alıp götürüyor!