3 Mart 1924 Pazartesi günü Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nde, Osmanoğulları için çok mühim bir kanun teklifi müzakere ediliyordu. Altyapısı önceden hazırlanmış ve kararı verilmiş olan bu konuda son noktayı koymak için Meclis’teki mebusların acelesi vardı. Urfa mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının imzası bulunan teklif üzerindeki müzakereler ve resmî ismiyle “Hilâfetin İlgâ ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” olarak kabulü 5 saat içinde tamamlandı.



Osmanoğulları için Sürgün Kanunu’nun çıktığı 3 Mart 1924 günü, son padişah Sultan Mehmed Vahîdeddin Han, son halife Abdülmecid Efendi ve şehzade unvanını taşıyan 35 kişiyle birlikte ailenin toplam 37 erkek üyesi bulunuyordu. Sadece saltanat davası güdebilecek bu 37 kişiyi kapsaması beklenirken bizdeki sürgünün kapsamı, başka ülkelerdekinden farklı olarak çok geniş tutulmuştu. Sultan denilen padişah ve şehzade kızları (42 kişi), bu sultanların sultanzade denilen erkek (16 kişi) ve hanımsultan denilen kız çocukları (15 kişi), ayrıca buraya kadar sayılanlardan evli olanların zevç (18 kişi) ve zevceleri (27 kişi) ile birlikte kanunun saydığı kişi sayısı 155'i bulmaktaydı. Aralarında Seniha Sultan gibi 72 yaşında pir-i fani olan da vardı, Melike Hanımsultan gibi annesinin kucağında 15 günlük bebek olan da. Ayrıca kanunen sürgüne gitmesi gerekmediği halde, çocuklarından ayrılamayan anneler, annelerinden ayrılamayan çocuklar, kızı ölmüş bulunduğu için torunlarıyla giden anneanneler, kalfa, ağa, mürebbiye, muallim gibi efendilerinden ayrılamayan ve bendegân denilen hizmetlilerle birlikte gerçek sürgün sayısı 250'yi buluyordu.



ÖNCE HALİFE GÖNDERİLİYOR…



3 Mart 1340 (1924) tarih ve 431 numaralı Sürgün Kanunu 13 maddeyi ihtiva ediyordu. 3. maddede “İkinci maddede mezkûr kimseler işbu kanunun ilanı tarihinden itibaren azami on gün zarfında Türkiye Cumhuriyeti arazisini terke mecburdurlar.” deniyordu. Ancak kanun kapsamına giren hanedan üyeleri ve mensuplarından, o sırada hasta yatağında yatmakta olan Sultan V. Murad Han’ın kızı Fatma Sultan ile eşi ve üç çocuğu hariç hiçbirisi sözü edilen 10 günlük süreyi kullanamamışlardır. Kanun, 6 Mart 1924 tarihli Resmî Cerîde'de (Gazete'de) yayınlandığına göre vatanı terk için son gün 15 Mart olmalıydı. Hâlbuki Halife Abdülmecid Efendi’ye, daha kanunun Meclis’te kabul edildiği gün, gece yarısı, İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Sadettin Bey tarafından tebliğ edildi. Halife, oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı, zevceleri ve üç kişilik maiyetiyle 4 Mart sabahı Dolmabahçe Sarayı'ndan alınarak otomobil ile Çatalca'ya getirilip Simplon Ekspresi'ne bindirildiler. Vatanı terk için kanun kapsamındaki bütün kişilere 4 Mart günü tebliğ yapılarak şehzadelere 6 Mart akşamına kadar, sultanlara ve diğerlerine ise 1 hafta mühlet verilmişti. Pasaportların zamanında hazırlanamaması, Mısır’a gitmek isteyenlere İngiltere Sefaretinin vize vermemesi, tren ve gemilerin kalkış saatlerinin getirdiği kısıtlamalar gibi sebeplerle verilen bu mühletler birkaç gün uzamıştı. Yine de 12 Mart günü bittiğinde, o sırada zaten yurt dışında olanlar ile Fatma Sultan ve ailesi haricinde, kanunun saydığı kişilerin tamamı vatan topraklarını terk etmiş bulunmaktaydı.





YARIM ASIR VATANA GELEMEDİLER



Sürgün, şehzadeler dışındaki Hanedan mensupları için 28, şehzadeler için 50 yıl sürdü. Yad ellerde geçen yarım asırlık bu uzun zaman dilimi, yaşadığımız şu mukaddes vatan topraklarında dedeleri 623 yıl hüküm sürmüş bu kutlu ailenin her bir ferdi için, kimi ilginç, kimi hüzünlü, hatta bazıları insanı ağlatacak serencamlara şahit olmuştu. Çoğu vatanı terk ederken birkaç sene sonra bu hatadan vazgeçileceği ve geri dönecekleri konusunda umut içindeydiler. Ama dünyanın dört bir yanına öyle bir savruldular, hayat değirmeninin taşları arasında, bitmek bilmeyen uzun seneler boyunca öyle bir öğütüldüler ki bu şartlar altında hâlâ varlıklarını sürdürebilmeleri, başka bir aile için kanaatime göre imkânsızdı.



Sürgün Kanunu’nun kapsamına giren ve 1924 Mart’ında İstanbul’dan kalkan tren ve gemilerle vatanı terk etmeye mecbur bırakılan 155 kişiden ilk olarak Şehzade Abdülkadir Efendi’nin kızı Bidar Sultan, Ağustos 1924’te Budapeşte’de vefat etti. Sürgün sırasında iki aylık olan küçük sultanın bedeni, sürgünün sıkıntılarına ancak 6 ay dayanabilmişti. Bu 155 kişiden sonuncusu olan Bilun Alpan Hanımsultan 17 Ocak 2019 günü Beyrut’ta 100 yaşında vefat etti. Ondan önce Şehzade Osman Ertuğrul Efendi 2009’da 97 yaşında, Sultanzade Osman Nami Osmanoğlu 2010’da 92 yaşında, Fatma Neslişah Osmanoğlu Sultan 2012’de 91 yaşında vefat etmişlerdi.



SÜRGÜNÜN SON ŞAHİDİ



Bilun Hanımsultan 25 Ağustos 1918’de İstanbul’da doğdu. Sultan Abdülmecid Han’ın tahta geçmeyen oğullarından Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi’nin oğlu Şehzade İbrahim Tevfik Efendi’nin kızı Fatma Zehra Sultan’ın kızıdır. Sürgün sırasında 29 yaşında olan Fatma Zehra Sultan, zevci Selami Süleyman Alpan ve kızı 6 yaşındaki Bilun ile önce gemiyle Romanya’nın Köstence şehrine, oradan Bükreş’e gitti. Orada 6 ay kadar oturduktan sonra Fransa’ya geçtiler. 1 sene Paris’te, 1,5 sene de Nice’te yaşadılar. Damad Selami Süleyman Beyefendi’nin babası Müşir Sakızlı Kazım Paşa Hayfa’daki evini onlara verince oraya naklettiler.



1939’da II. Dünya Harbi başladığı sırada, ailenin pek çok üyesinin bulunduğu Beyrut’a yerleştiler. Damad Selami Süleyman Alpan 1945’te Hayfa’da, Fatma Zehra Sultan 1965’te İstanbul’da vefat etti. Kabri Çemberlitaş’ta Sultan II. Mahmud Han Türbesi haziresindedir. Manastır’daki 3. Ordu, Şam’daki 5. Ordu kumandanlıkları ve İşkodra, Hicaz ve Aydın valiliği yapmış olan Kazım Paşa Hicaz Demiryolu İnşaat Nazırı idi. Büyükada’daki Splendid Palas’ın mülk sahibi olduğu gibi Göztepe ve Şişli’de köşkleri vardı. Ağabeyi Ahmed Esad Paşa, Sultan Abdülaziz Han döneminde, 1873 ve 1875 yıllarında iki defa sadrazamlık yapmıştır.



MERHUMENİN SÜRGÜNLE İLGİLİ SÖZLERİ



Bilun Hanımsultan’a sürgünle ilgili düşünceleri sorulduğunda şunları söylerdi:



“Çocuktum ama, hissettim ki bir şey var. Evin içinde geliş gidiş var. Bir soğukluk olduğunu hissettim. Çok fenaydı...”



“3 gün 5 gün mühlet verdiler. Nasıl karar vereceksiniz? Karar vermenin imkânı yok. Herkes aklına ne geldiyse onu yaptı. Kimsenin kimseye sormaya vakti yok.”



“Büyükbabam, büyükannem, halam var mıydı bilmiyorum. İskelede kalan insanlar, hepsi ağlıyorlar. Bana da diyorlar ki herkes nezle olmuş.”



“Sürgün… Çirkin bir kelime… Memleketime kızgın değilim, sadece kırgınım…”



Padişah torunu olarak doğan Bilun Hanımsultan için 100 sene önce İstanbul’da başlayan hayat serüveni, Köstence, Bükreş, Paris, Nice ve Hayfa’da devam etti. Nihayet geçtiğimiz hafta 17 Ocak’ta Beyrut’ta bir hastanede noktalandı. Cenaze namazı 18 Ocak 2019 günü Cuma namazını müteakip Beyrut şehir merkezindeki El-Basta Et-Tahta Camii’nde kılındıktan sonra cami yakınındaki tarihi El-Başura Mezarlığı’na defnedildi. Cenazede Türkiye Cumhuriyeti’ni Beyrut Büyükelçisi Hakan Çakıl temsil etti.



Merhumenin tek çocuğu Nahide Hanımefendi (76), kardeşi Sultanzade Yavuz Alpan Beyefendi (90) ve yeğeni Sindiye Hanımefendi (56) ile diğer Osmanlı Hanedanı mensuplarına taziyelerimi sunar, Bilun Hanımsultan’a padişah dedelerinin yüzü suyu hürmetine Cenabı Hakk’tan rahmet ve mağfiret dilerim.