"İLK MERMİ BANA İSABET ETTİ"

Demirören Haber Ajansı'na o gece yaşadıklarını anlatan 45 yaşındaki Abdullah Çay, "O gece sivrisinek ilaçlama yapıyordum. Topkapı sur içini ilaçlarken haberlerde askeriyenin içinde ufak bir kalkışma olduğunu öğrendim. Sonra ilaçlama şantiyesine gittik, oradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) önüne yani Saraçhane'ye gittik. Halktan oraya ilk giden bizdik, 2-3 kişiydik. 1 dolara satılmış hain FETÖ'cü askerler tarafından 2 kere havaya ateş edildi. Bizi yıldırma amaçlı, 'burayı terk edin, yoksa vururuz' dediler. Oradaki rütbeli asker ilk ateşi açarak yani benim üstüme ateş açma emrini vererek asker de beni sol bacağımdan G-3 mermisiyle vurdu. İBB'nin önünde saat 12'ye 5 kala vuruldum ben. İlk mermi bana isabet etti. Ama biz 'yaptığınız iş hukuksuzdur, sizin yeriniz buralar değil, kışlalar' diyerek telkinler vermeye başladık. Sadece G-3 değil tahribi yüksek silahlarla halka ateş açtılar. Benden sonraki insanlarında bacaklarına hedef gözeterek sıktıkları için ben yaralı halde onlara müdahalede bulundum. Bana söylenen plastik mermiydi, asker halka ateş etmez niyetiyle söylendi. 4-5 tane arkadaşımızı hastaneye götürdük. Kan kaybından biraz kendimden geçer gibi oldum, ayakkabımın için kan dolmuştu. Oturdum kemerimi çıkardım, Türk milleti biraz savaşçı doğar kendi kendimi tedavi ettim orada. Biraz zaman geçince gözlerim kaymaya başladı. Beni 5 kişi hastaneye götürdü. İşte o ara gazilerimizi ve şehitlerimizi verdik. O zaman o albay 'bir mermi, bir insan ona göre ateş edin' diye askere telkinlerde bulunmuş. Beni hastaneye götürürken bir arkadaşımızda kafasından vurularak şehit oldu" dedi. 


 

"ABDESTİMİZİ SARAÇHANE HAVUZUNDA ALDIK ŞEHADETE YÜRÜDÜK"

"Korku bizim üzerimizden emin olun ki, şu anda hala aynı duyguyu yaşıyorum, o korku bizim üzerimizden alındı" diyen Çay, "Biz zaten oraya topraklarımız için, vatanımız, milletimiz için şehadete çıktık. Şehadete eremediğimiz için çok üzülüyorum. Ama bilsinler ki bu şehadete eremedik değil bugün biz gazi oluruz, 10 tane, 10 bin tane gazi veririz ama elbette bir gün Türkiyemize, bayrağımıza, vatanımıza, ezanımıza, namusumuza FETÖ'lara dimdik durmak için biz şehadet yemini etmişizdir. Bunun için dimdik duruyoruz, duracağız da. Benim 3 tane çocuğum var, o zaman biraz ufaklardı, çocuklarımı öptüm, abdestimizi Saraçhane havuzunda aldık şehadete yürüdük. Yani bu toprakları toprak diyerek geçme, düşün altında binlerce kefensiz yatanı" şeklinde konuştu. 


 

"ÇELİK ANAHTARIN MANEVİ BİR DEĞERİ VARDIR"

Abdullah Çay, "Mermi işlevini gördükten sonra anahtara değiyor, değip çıkıyor. Anahtarın bendeki anısı budur. Çelik anahtarın manevi bir değeri vardır, onun için 15 Temmuz ruhunu unutturmama adına müzemize hediye olarak takdim ettim. Çocuklarımla beraber buraya 7-8 kez geldik. Hatta biz 15 Temmuz gazileri olarak unutturmama adına ilkokul, ortaokul, lise, üniversitelere gidip programlar yapıyoruz. Gittiğimiz yerlerde de müzeye gelip bakmalarını söylüyoruz. Elimizden geldiği kadar, 15 Temmuz'u unutturmayacağız. O gece sadece müzeye gelince aklıma geliyor değil. Her zaman aklıma geliyor. Kin, nefret kusuyorum ama bu milletin közünü üflesen kor çıkar altından. O şevkle, o inançla biz dimdik duracağız. Kimseden korkmuyoruz, bugün gaziysek yarın elbette şehit olacağız" ifadesini kullandı. 


 

"AYNI HİSSİYATI BURADA AYNI ŞEKİLDE YAŞIYORUM"

Müzeyi gezemeye gelen Firdevs Demirkaya, "Müze etkileyici, vatan millet için canını feda eden binlerce şehidimiz var. Allah hepsine rahmet eylesin" dedi. 15 Temmuz gecesi köprüde olan Beytullah Kaygın ise müzeyi çok beğendiğini belirterek, "Ben o gün köprüdeydim. Aynı hissiyatı burada aynı şekilde yaşıyorum. Ama o gece gibi olmaz tabi. Buradaki hafıza gerçekten çok iyi oldu. İnsanımıza tarihin unutulmaması gerektiğini anlatıyor. Devletimizden Allah razı olsun. Ben o gece Ümraniye'deydim. Oradan köprüye kadar yürüdüm. Amcam aradı, annem aradı geri dönmemi söylediler. Amcam da yaralanmıştı, düşmüştü. Ben de annem arayınca gitmek zorunda kaldım. O gece büyük sıkıntılar çektim" bilgisini verdi.


 

"450 BİNİNCİ MİSAFİRİ GEÇTİK"

15 Temmuz Derneği Başkanı Abdurrahman Tarık Şebik de müzenin açıldığı günden bu güne kadar neler olduğunu değerlendirerek, "Müzemiz geçen yıl açıldı. İsmine 'Hafıza 15 Temmuz' diyoruz, 'müze' demiyoruz. Çünkü müze aslında gençlerin algısında çok gidilmesi gereken bir yer değil. O yüzden biz 'müze' simini kullanmadık devamında. Diğer müzeleri eleştiriyor anlamında değil, biz burada farklı bir şey ortaya koyalım dedik 'Hafıza 15 Temmuz'. Kıymetli Cumhurbaşkanımızın iradeleriyle yapılan bir mekan burası. Biz de 15 Temmuz Derneği olarak başından beri burayı işleten ekiple beraberiz. Şu an 450 bininci misafiri geçtik. 500 bine doğru giden bir süreç var. Pandemiden dolayı aslında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu gibi yerlerin ziyaretçileri azaldı. Zaten belli bir dönem kapalıydı. Cumhurbaşkanımız burayı geçen 15 Temmuz'da açtı, şu an 15 Temmuz'a geldiğimiz süreçte bu kadar yoğun ziyaretçi olması bize şunu gösteriyor, aslında vatanı milleti uğruna insanların neler yaptığını, şehadete yürüyen insanların nasıl bir karaktere, nasıl bir vatan sevdasına sahip olduğunu anlayabilecekleri, o kahraman gazilerimizin nasıl mücadele ettiklerini ve o gün neler yaşadığımızı anlayacağımız bu mekana gelen, bu kadar misafirimizden benim aldığım şöyle bir izlenim var;  gelenler ya hüzne gark oluyor, ya o günlere gidiyor, düşmana kinini artırıyor ya da kendi arasındaki muhabbeti artırır bir hal alıyor. Böyle yerleri gezip gördüğünüzde eğer girdikten ve çıktıktan sonra zaman diliminde verilmek istenen duyguya kapılamıyorsanız ne o ziyaret başarılı sayılıyor ne de o mekan güzel hazırlanmış bir mekan anlamına geliyor" dedi.


 

AYAKKABISINI BIRAKAN VAR

Şebik, "Şehit ailelerimizden, şehitlerin ayakkabılarını istediğimizde, hepsini burada şehadete yürüyen merdivenleri temsilen dizmiş olduk. Birisi buraya geliyor güvenlik kameralarında görüyoruz sonrasında. Ayakkabısını bırakıyor, içine 'ben 15 Temmuz'da İstanbul'da değildim, sadece olduğum yerde dua ettim, meydana çıkamadım. Ama ben bugün burada ayakkabılarımı bırakmak istiyorum. En azından bunu yapmış olayım' diye not yazıyor. Ayakkabısını burada bırakıyor. Düşünün burası o zamanki adıyla Boğaziçi, şu anki adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün olduğu yerde mekanımız. Buradan nereye gitti, arabasıyla mı geldi, yoksa otobüsle mi gitti bilmiyoruz. Ama ayakkabısını bırakıyor ve gidiyor. Buraya gelen herkes gözyaşını bırakarak gitmiş oluyor, şehitlerimize dualar ederek gitmiş oluyor" şeklinde konuştu. (İSTANBUL)

Editör: TE Bilisim