Işıl TUNA PINAR[1]
“Takrir sahipleri birlikte”
Parlamentoda sessiz bir itiraz, bir milletin geleceğini yeniden şekillendirecek demokratik bir uyanışı ateşledi.
Demokrat Parti’nin kuruluşunun zeminini hazırlayan tarihî bir belge olarak Dörtlü Takrir, Türkiye’nin tek parti rejiminden çok partili hayata geçişindeki en kritik eşiklerden birisini oluşturmuştur.
1945 yılı, dünya siyaseti için bir dönüm noktasıdır. 1939-1945 yılları arasında süren ikinci büyük dünya savaşı sonrasında Avrupa’nın büyük bölümü harabeye dönmüş, ideolojik fay hatları belirginleşmiş, insanlık yeni bir düzen arayışına girmiştir. Bu küresel dönüşüm sürecinde Türkiye, kendi iç siyasi yapısında kurumsal bir yenilenmeye ihtiyaç duymuştur. Bu yenilenmenin salt dış etkilerle değil Türkiye’nin iç dinamiklerinin doğal itici gücü ile şekillenmesi oldukça şaşırtıcıdır. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 1939-1945 yılları arasında meydana gelen küresel savaş sonrasında insan hakları ve demokrasi isteminin CHP’deki değişim taleplerine yönelik ihtiyacı görünür hale getirmiştir. Bu ihtiyacın en açık göstergesini 7 Haziran 1945 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclis Grubu Başkanlığına verilen bir önerge ortaya koymuştur. Bu önergenin adı “Dörtlü Takrir” idi.
Önerge, Türkiye’de demokratik siyasetin kurumsallaşması yolunda atılan ilk ciddi adımdır. Meclis kürsüsünden yapılan bu talep, tek parti rejiminin sınırlarının sorgulanmaya başladığını göstermiş, halkın farklı seslere duyduğu ihtiyacın siyasal ifadesi haline gelmiştir. CHP içerisinde kendiliğinden gelişen muhalefet Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, 1945 yılı bütçe görüşmelerinde belirginleşmiş nihayet Dörtlü Takrir ile Aydın Milletvekili Adnan Menderes, İzmir Milletvekili Celal Bayar, İçel Milletvekili Refik Koraltan ve Kars Milletvekili Fuat Köprülü isimli milletvekillerinin etrafında birleşmiştir. Dört milletvekili, Atatürk’ün “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinden yola çıkarak, parti içi demokrasinin eksikliğine dikkat çekmiştir. Parti içi demokrasi eksikliği, merkezileşmiş karar alma mekanizmaları ve otoriter yönetim anlayışı bu önerge ile açıkça eleştirilmiştir. 1924 Anayasası tüm maddeleriyle uygulanması, özgür bir meclis çalışma ortamı tesisi talep edilmiştir. Dörtlü Takrir’in verdiği mesaj açıktı. Demokratikleşme bir lütuf değil, siyasal katılımın doğal sonucudur. Meclis zemininde yapılan demokratik talep, halkın sandıkta karşılık vereceği talepler zincirinin ilk halkası idi. Dörtlü Takrir’in içeriğinde yer alan özgürlük, temsil, denetim gibi kavramlar halkın uzun süredir hissedip ifade edemediği sorunları formüle etmiş, 1930 yılından beri rafa kaldırılan bir konuyu gündeme getirmiştir.Takrir sahiplerinin çıkışı CHP yönetimi tarafından yedi saat süren toplantı sonrasında 12 Haziran 1945 tarihinde kabul görmemiştir. Bu çıkış CHP içerisinde kabul görmese de kısa süre sonra Adnan Menderes ve Fuat Köprülü’nün takrirdeki talepleri basına taşıması ve partiye yönelik eleştirilerini gazeteler aracılığıyla yapması kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Halk ilk defa sistemin içinde organize bir itirazın varlığını ve bu itirazın siyasi bir harekete dönüşebileceğini görmüştür. Bir süre sonra Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan parti disiplinine aykırı davrandıkları gerekçesi ile partiden ihraç edildiler. Celal Bayar ise arkadaşlarına destek olmak için önce milletvekilliğinden istifasını ardından 2 Aralık 1945 tarihinde partiden istifasını vermiştir. Takrir sahiplerinin CHP’den ayrılığı kısa sürede çok partili hayata geçişin başlangıcı olmuş ve 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti’nin kurulması ile halka oluşmuş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle ise bu halka önemli bir zaferle tamamlanmıştır.
DP, Türkiye demokrasisi açısından kurucu bir eşiktir. Onun sayesinde demokrasi, anayasal bir ideal olmaktan çıkıp fiilen işleyen bir sistem haline gelmiştir. Türkiye’nin demokratikleşme tarihinde temel bir kilometre taşı olarak Dörtlü Takrir kabul edilebilir. Dörtlü Takrir yalnızca bir önerge değil Cumhuriyetin demokrasi ile buluşmasının işaret fişeğidir. Dört siyasetçinin kararlılığı Türkiye’nin demokratikleşme sürecine cesaret aşılamıştır. Dörtlü Takrir her türlü riskin göze alındığı 20. Yüzyılın ikinci yarısında Türk siyasetinin kaderini tayin eden belgelerden biridir. Dörtlü Takrir’in altında imzası olan siyasetçiler Türkiye’nin siyasi tarihinde derin izler bırakması oldukça dikkat çekicidir. Adnan Menderes ve arkadaşları halk ile kurduğu bağın temeli 1945’te Meclis kürsüsünden bu atılan itiraz ile başlamıştır. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası Yassıada’da kurulan özel yetkili bir mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı’nca idam cezası verilmesi ve infaz edildiği 17 Eylül 1961 tarihinde kadar bu organik bağ devam etmiştir.
Demokratik bir bilinçle 1945 yılında yazılan bu tarihi manifesto bugün hala demokrasinin sınandığı pek çok alanda üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen bize ilham vermeye devam etmektedir.
1945 yılında atılan bu adım yalnızca bir teklif değil Türkiye’nin geleceğine yazılmış bir nottur: “Demokrasi ancak cesaretle başlar”.
[1] Doç. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, [email protected]