Bayram...
Sevincin, kavuşmanın, özlemin, sarılmanın adıdır.
Ama ne acı ki her bayramın bir de sessiz çığlığı var: Trafik kazaları. Her yıl aynı manzara. Her yıl aynı hüzün. Her yıl aynı pişmanlık!
Sadece geçen Kurban Bayramı’nda yollarda birçok can yitip gitti.
Binlerce kişi yaralandı, yüzlerce çocuk bayram sabahına annesiz, babasız uyandı.
Bir kısmı aşırı hızdan, bir kısmı emniyet kemersizliğinden, bir kısmı “bir şey olmaz” düşüncesinden. Ama sonuç hep aynı: Geri gelmeyen hayatlar. Boş kalan sandalyeler. Hep eksik bir bayram.
Ve biz hâlâ yollarda birbirimize sinirle kornaya basıyor, radara yakalanmamak için yavaşlıyor, ama can güvenliği için değil, ceza yememek için frene dokunuyoruz.
Oysa mesele radar değil. Mesele kimin daha hızlı gittiği değil.
Mesele, o yolun sonunda kimin hayatta kaldığı.
Çünkü hız limitlerini aşmak sadece kuralları değil, sınırlarımızı da çiğnemek demek.
Hata affetmeyen bir yerde, “ben tecrübeliyim” demek bir şey ifade etmiyor.
Uykusuz direksiyon başına geçmek, bir mesaj uğruna gözünü yoldan ayırmak, çocuğunu arka koltukta kemersiz oturtmak… Bunların hiçbiri ‘küçük ihmal’ değil. Bunlar koca bir ömrü birkaç saniyeye sığdırmak demek.
Küçük bir hikâye anlatayım…
Norveç’te bir otobanda, sabahın erken saatlerinde bir adam arabasını kenara çekmiş, dörtlülerini yakmış, arabadan inmiş ve gözyaşlarını tutamıyordu. Gelen polis, ne olduğunu sorduğunda şöyle dedi:
“Yıllar önce kızımı bu yolda kaybettim. Bayram değildi belki ama onunla buluşacağım bir sabahtı. Hızlı gidiyordum. Onu göreceğim diye heyecanlıydım. Ve o kavşakta… Bir saniye. Sadece bir saniye… Her yıl bu gün gelip duruyorum burada. Kendime affettiremedim.”
Yasaların sert olduğu Norveç'te kazalar azaldı. Çünkü cezadan korktukları için değil, bilinç kazandıkları için. Çünkü orada her çocuk, trafikte korunması gereken bir öncelik; her yaşlı, yavaşlamaya değer bir hayat olarak görülüyor. Biz neden göremiyoruz?
Türkiye'de bayram trafiği, sadece bir yol değil. Orası bir sınav kâğıdı gibi.
Vicdanla dikkatsizlik, sabırla acelecilik karşı karşıya. Ve her zaman biri kazanıyor.
Bu bayram, sizden ricam şu:
Direksiyona oturduğunuzda sadece bir araç değil, bir hayat yönettiğinizi unutmayın.
Telefonu bir kenara bırakın. Uykusuzsanız mola verin. Kemerinizi takın. Çocuklarınıza kötü bir anı değil, örnek bir davranış bırakın. Çünkü gideceğiniz yer, siz yoksanız bir hiçtir. Sizi bekleyenleri yokluğunuzla üzmeyin. Bu bayramın en güzel kutlaması, kazasız bir sabah uyanmak olsun. En değerli hediye, sevdiklerine sağ salim varmak olsun. Bayramlar anı biriktirmek içindir, acı değil.
Hepimize iç huzuruyla varılacak yollar, sevdiklerimizle dolu sofralar ve eksilmeden yaşanacak bayramlar diliyorum.