Baran sabah hafif bir baş ağrısıyla uyandı. Telefonunda Duru'nun erkenden attığı “Günaydın” ve “Okula geldim” tarzında ki mesajlarını oku


Baran sabah hafif bir baş ağrısıyla uyandı. Telefonunda Duru'nun erkenden attığı “Günaydın” ve “Okula geldim” tarzında ki mesajlarını okudu. Ragıp da banyoda yüzünü yıkıyordu. Kahvaltı etmeden çıktılar. Yolda giderken,
“Fabrikada işin yoksa çarşıya gel benimle Kozahan'da kahve içelim,” diye teklifte bulundu Baran.
“Toplantı var,” dedi Ragıp “Bir de senin şu meseleyle ilgileneceğim...” Baran bir süre düşünceli düşünceli yolu takip etti. Alkol aldığı günün ertesi böyle düşünceli olurdu. Sanki dün akşam uyuşmuş olan beyin hücreleri, kaytardıkları saatlerin mesaisini tamamlamak için fazladan çalışıyorlardı. Ragıp sessizliği bozmak ister gibi,
“Kozahan'da eskisi gibi güzel kahve yapan yok,” dedi “Şöyle tarihi yerleri belediye ihaleye açıyorken parası olana değil de işi bilene verse ya!” Dalmış olan bakışlarını dağıtıp “Doğru dedin Ragıp abi,” diyerek onayladı Baran “ama biliyorsun bu işleri... Böyle oldu hep, böyle de devam eder. Ben kahve için gitmiyorum zaten çarşıya, Duru'ya hediye alacağım.”
“Romantik erkeğimiz iş başında! Ne düşündün hediye ? Takı makıysa biliyorsun tanıdıklar var başka yere kazıklanma sakın!”
“Yok, farklı bir şey düşündüm.”
“Ne oğlum çatlatma adamı!”
“Niye çatlıyorsun anlamadım,” dedi Baran gülerek “özel bir hediye, çoğu kızın anlamsız bulacağı ama Duru’nun çok seveceği bir şey.”
“İyi bakalım. Yalnız iyi hatırlattın bizim de evlilik yıl dönümü yaklaşıyor. Yüzük falan bir şeyler alayım ben de beştaş ya da tam tur var aklımda.”
“Abi yengenin tamturu da var beş taşı da bildiğim kadarıyla...”
“Eee ?”
“Mücevherin kadınlar üzerinde inanılmaz bir etkisi var bu gerçek ama daha ince düşünmek lazım.” Ragıp kaşlarını çatarak dikkatle sordu,
“Mesela ?”
“Ne bileyim, çocuk var sizin...Sen iş güç için epey koşturuyorsun... Yani özetle birbirinize pek vakit ayıramıyorsunuz. Bence bir tatil ayarla.”
“Kış kıyamet Baran! Ne tatili,” dedi Ragıp “ayrıca geçen yaz on gün Antalya yaptık biliyorsun, beş yıldızlı otelde, ben et komasına giriyordum futbol sahası kadar açık büfeleri var adamların, anlatmıştım, biliyorsun!”
“Ne Antalya'sı ne açık büfesi abi Allah aşkına! Bir Avrupa seyahati ayarla yengeye sürpriz yap. Çoluk çocuk olmadan bir-iki hafta baş başa zaman geçirin şöyle mis gibi.” Ragıp'ın gözleri heyecanla açıldı.
“Ulan doğru diyorsun ha!” Baran haklı bir tavırla kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Yolculuğun devamında hangi ülkelerin bu tarz bir tatil için uygun olabileceğini konuştular. Çok geçmeden merkeze gelmişlerdi. Ulucami'nin karşısında otobüs duraklarının önüne yanaştı Ragıp, heyecanla Avrupa seyahatiyle ilgili konuşmaya devam ediyordu, Baran araya girdi.
“Abi ters yerde durdun, hadi konuşuruz sonra şu meseleyi.” deyip atladı arabadan. Otobüs durağındaki birkaç kız önce bu lüks arabaya sonra Baran'a dikkatlice baktı. Kollarını bağlamış duran bir adam ise sanki anasına küfür edilmiş gibi anlamsız bir huysuzlukla bakıyordu Baran'a. Cahilce bir kıskançlık yaşadığı belliydi. Bıyıkaltından gülümsedi Baran, dedesinin söylediği bir söz geldi aklına, “Unutma evlat,” demişti “erkekler ikiye ayrılır, arabası olan erkekler ve araba gibi olan erkekler...Sen araba gibi olanlardan ol.” 'Arabası olanlar'dan kastı; kızları malıyla mülküyle etkileyebileceğini düşünüp karaktersizleşen erkeklerdi.
Açıkçası, neticeye bakınca etkilemeyi de başarırlar gerçekten. Cebindeki parayla bir dişiyi etkiler, sevgilisi yapar, eşi yapar ve kendi cehennemlerinde hayatlarına devam ederler. Ruhunu pahalı bir arabaya, güzel bir eve eşit gören basit kızları ortalıktan toparlamaya yarayan tiplerdir bunlar. Süzgeç görevi görürler bir bakıma. İyi de ederler. Ama bir de Zekeriya Baba'nın öğütlediği şu 'Araba gibi' olanlar vardır. O adamlar çok düzgün adamlardır. Hangi ekonomik koşulda olursa olsun, bir Ferrari gibi coşku yaşatır sevdiklerine. Yakışıklıdır o adamlar sanki bir Masarati gibi, asildirler. Bindikleri arabanın motorunun değil, kendi sesleri gür çıkar o adamların. Aşklarından, cümlelerinden ve gidecekleri yoldan emindirler. Bir Volvo gibi güven verirler.
Dedesinin bu öğütü ne zaman aklına gelse, mutlaka kendine sorardı; “Ben şimdi hangi adamım?” diye. Otobüs durağındaki kıskanç hemcinsinin o bakışlarından sonra aynı soru peydahlandı tekrar Baran için. “Ben bugün hangi adamım acaba, bunu en iyi Duru bilir herhalde...”


Haftaya devam edecek...