Ormanda bir yangın çıktığında biz genellikle ağaçlardan söz ederiz. “Şu kadar hektar orman yandı” derler, sayılarla konuşurlar. Oysa o sayılarda ne bir kaplumbağanın can havliyle kaçışı vardır ne de yeni doğmuş bir ceylanın korkuyla titreyen kalbi. Yanan sadece doğanın yeşili değil, nefes alan her şeyin çığlığıdır aslında.
Kimi zaman bir ateş çakmak kadar kolay oluyor bir cana kıymak. Ama o ateş büyürken, yalnızca ağaçları değil, içindeki hayatı da alıp götürüyor. Sessizce, kimseye haber vermeden ölen yüzlerce hayvan… Kanatları yanmış kuşlar, yuvada çaresizce bekleyen yavrular, yanan toprakta yürümeye çalışan kaplumbağalar… Hepsi sessizce yok oluyor. Ve biz çoğu zaman bunu duymuyoruz bile.
Benim evimde iki kedim, iki köpeğim var. Bahçemde iki sadık dostum, evimin içinde sessizce yanı başımda duran minik bir yüreğim var. Onlar hasta olduğunda içim parçalanıyor. Bir keresinde, karanlıkta yürürken kedim yolun ortasında sessizce yatıyordu. Görmeden yanlışlıkla üzerine bastım. O an dünyam başıma yıkıldı. Kucağıma alıp ağlamaya başladım. Dışarıdan bakan biri can havliyle çocuğunu kaybeden birini sanırdı belki. Ama ben o küçük cana bir şey olacak diye çırpınıyordum. O kadar ağladım ki... Çünkü o bir can. Benim yüreğimde yeri olan bir can.
İşte bu yüzden, orman yangınlarında yananların sadece "doğa" olmadığını çok iyi biliyorum. Onlar da hayvan. Onlar da hissediyor. Onların da canı yanıyor. Ve biz sadece şehirlere sıkışmış hayvan sevgisiyle gerçek hayvansever olamayız. Sadece sokaktaki köpeğe su vermekle değil, ormanda sessizce ölen kaplumbağanın da hakkını savunmakla hayvan haklarından söz edebiliriz. Çünkü kulaklarımız yalnızca bağıranlara açık. Haykıran insanları, sosyal medya kampanyalarını, eylem pankartlarını duyuyoruz. Ama ormanda canı yanan bir sincabın sessiz acısını duymuyoruz. Çünkü o "eylem" yapmıyor. Çünkü onun dili bizimkinden farklı.
Doğa, sadece ağaçlardan ibaret değil. Doğa, içindeki tüm canlılarla bir bütündür. Onu yakanlar sadece ormanı değil, masumiyetin kendisini yakıyor. Ve çoğu zaman bunu da bilerek yapıyorlar. Genelde bu yangınların arkasında terör var, insanlığı bitirmeye çalışan küreselciler var. İnsanlara kin duyuyorlar belki ama yaktıkları şey insanlar değil sadece… Kuşlar ne yaptı onlara? Ceylan ne yaptı? Yeni doğmuş yavru bir tilki ne yaptı? O hayvanların tek suçu, yanlış yerde, yanlış zamanda nefes alıyor olmaları mıydı?
Gerçekten soruyorum: Hiç mi vicdanınız yok? Hiç mi içiniz sızlamıyor?
Artık gözlerimizi sadece şehre değil, ormana da çevirelim. Yalnızca sahiplenilen hayvanlara değil, doğanın ortasında hayatta kalmaya çalışan o sessiz canlara da ses olalım. Yangınların ardından yüreğimizde sadece “geçmiş olsun” kalmasın. Hesap da soralım, vicdan da soralım, sorumluluk da taşıyalım.
Çünkü ormanda yanan sadece ağaç değil.
O alevlerde hayat var. Can var. Sessiz çığlıklar var.
Ve artık biz sustukça, o çığlıklar daha çok yanıyor.