Aleni bir gerçektir zamanın akışkan olduğu da, insan görür de fark etmez, meseleyi çözemez, olgunluk, doygunluk yaşlarına, yaşanmış deneyimlerin artışına ve farkındalığın ayan beyan ortaya çıkışına kadar. Zaman durmayacak madem ben de bir insan olarak optimum sürede içerisindeyim, sahip olduğum sürede güzel şeyler yapayım. Sahip olduğum süre de belirsiz madem güzel şeyler yapmaya devam ederek hem kendim için yaşadıkça güzellikleri anmama vesile veri oluşmasını sağlayayım hem de diğer her insanın da hayatların da güzel hatırlayacakları izler bırakayım. İdeali, olması gerekeni teori olarak düşünmek ve yazmak kolay elbette, zor olan yaşama sunmak, yaşamak, kötümserlik hiç yok, karamsarlık da olabildiğince az, olduğu kadar, çaba gösterir mücadele ederim, hiçbir şey yapmadım demek çok kötü.

Yarım asır geride kaldı, kimselere kendi haklılığımı anlatmak ya da ikna olmalarını beklemek, ısrarla sabırla devam etmek gibi bir eğilim de değilim. Samimi ve içten olmaya devam ediyorum da, farkındayım zamanın, tek mesele tek kişide çokça tüketmek insanın kendisine ihanetidir. Sevgi dolu yüreğimin faaliyetlerini sınırlamadım, en azı insansın, sevgimi de saygımı da hak ediyorsun, sunarım, farkında olduğum, zaman en değerlimiz madem, zamanımı hak edene, zamanımı değer bilene harcarım, hani çok karışık bir denklem de değil, hayatın olağan akışı içerisinde olması gereken. Evet, insan geç anlıyor, geç anlamasına sebep olgunlaşması, hayatın türlüce meseleleri insan karakterleri ise tanışıp yoğrulması gerekiyor. Tanışma ve yoğrulma sürecini kazasız belasız en az kayıp ile atlatmayı başarmışsa, demlenme süreci başarı ile başlamıştır, ilk adım, ilk bilgelik yolu kat edilmiş, alınmıştır.

“İyi madem, sen bilirsin, belki” gibi sözcükleri daha fazla kullanıp karşında ki kişi ya da kişilerin tamamıyla anlaması, ikna olması için enerji tüketmeyip efor sarf etmiyorsun. Kısa sürede kendinde ki değişimlerin dahi farkına varmaya başlıyorsun, daha az konuşup özellikle kendini çok daha az anlatıyorsun, haklı çıkmak adına neredeyse hiç mücadele etmiyorsun. Konuşman, hareketlerin, tavrın, tarzın, davranışların tamamıyla kendine has kendine özgü bir şekle eviriliyor, kendin olmakta kararlı ve eminsin. Önemli ve değerli olan, kararlı ve eminsin, düşüncen de duyumsadığın da bu ve bu durumdan mutlusun.

Yaş olgun, yaş geçkin zamanlara yelken açmış madem yorgunluğun sadece bedende olmayacağının da farkına varıyorsun. Ruhunu yoran, yorulması dahi şart değil, yerinde saydıran, neşe, zevk, haz barındırmayan, bilgi, beceri, keşif, farkındalıklarını artırmayan her ne var ise eleyip törpülüyorsun, uzak duruyorsun, kendini de ruhunu da yormuyorsun.

Şirin görünme, her karenin aranılanı, vazgeçilmezi rollerini bırakıp sadece kendini mutlu edecek şeylere, her ne ise onlara yoğunlaşıp, kim ne der, kim ne düşünür sarmalından tamamıyla uzaklaşıyorsun. Susmanın pasiflik değil gereklilik yoksa konuşmanın da gevezelik olduğu farkındalığıyla kendinden emin kendine güvenli, iyi oldukların, çok iyi olduklarının da bilincinde, kötü, çok kötü, berbat olduklarının da bilincinde kendi halinde ama mutlu yaşıyorsun. Bu çabaya mücadeleye giren kim, kimler var ise hayat döngünde yerlerini alıp, öteki, diğeri kim diye merak dahi etmemenin seviyesine ulaşıyorsun. Kat ettiğin yol, ulaştığın katman, kendini beğenmişlik, ukalalık, yukarıdan bakma hali, yeri değil, aksine tüm makam, mevki, rütbe, etiket ve zenginlik, somut albenilerden sıyrılıp uzaklaşma, huzur ve mutluluğu yakalama mertebesi.

Hayat akışı içerisinde keşke yok, belki var, olabilir de olmayabilir de var, çok var da var ama ne var ne yok tek tek sıralayıp düşünme alanımı doldurup beni bloke edecek zamanım yok, anlayıp, deme zamanı. Beden yorgunluğu, en uzun süreli en ağır yüklerin vücutta oluşturduğu yorgunluk dahi birkaç güne geçiyor. Ruh yorulduğu, bitkin hale geldiği zaman tekrar dinginleşmesi, aktif hale gelmesine günler, haftalar, aylar dahi yetmiyor, zamanı durdurabilme de geri sarma ya da yavaşlatabilme yetim de yok madem, bu hayatı yaşayacağım sadece kendimin istediği şekilde.