İnsan yaşadığı hayatın makul seviyede idamesi için pozitif tanıma dâhil olsa dahi ölçüyü kaçırmadan hareket etmeli, söz, sohbet ve davranışlarını ölçüsünde ve dengeli tutmalı. Yok, nasihat değil benimkisi, fikir yürütüp birlikte irdeleme yapacağız. Ölçü sadece negatif hallerde ve durumlarda kaçırılmayacağı gibi pozitif içerikli hallerde de kaçırılmamalı ve dengeli kılınmalı. Doğrudur, bahis konusu kavramları ölçmek için ne cetvel yeterli ne de parametresi mevcut değil. İnsan olarak hepimiz, her birimiz yaşadıklarımız ve deneyimlediklerimizi kıstas olarak görüp başvurup, kıyaslama yapıyoruz ki bu durum dahi müspet bir yöntem kabul edilemez, insan değişkendir.

İnsanın insanı sevmesi makul bir hal, davranış şekli, eğilim değil mi? Evet diye cevaplayayım ama sorun da burada, sevgide ölçü kaçtığı anlar, seviye pozitif manada olsa dahi saptığında o ilişki zarar görüp dengesiz bir hal alıyor, ekseriyetten bahsediyorum. Doğrudur, sev, çok sev, sevmekten daha güzel ne olabilir, sevgisiz hayat çok tekdüze, çok sıradan değil mi? Sevelim, sevilelim, hayat daha bir güzel ve daha da yaşanabilir bir seviye kazandı değil mi? Yanılıyoruz, severken de sevilirken de ölçüsüzce hareket edilip, denge tutmazsa ortaya muazzam bir sevda çıkmaz, aksine bir kaos, tutarsızlıklar yumağı oluşturulur. Az tuzlu da iştah kaçırır çok tuzlu da, denge şart, severken de, sevilirken de, ekseri durum budur. İnsanoğlu formatı bu şekilde dizayn edilmiş, puslu görme, sisli görme, az görme, az işitme, kısık işitme, koku alamama, tatsız, tuzsuz beslenme nasıl duyu organlarımız tarafından benimsenmeyip, haz alamıyor durumdaysak, aşırı ve çok fazla haller, yüksek aydınlık, volümü yüksek sesler, en güzelinden olsa dahi kokunun azami halleri haz vermez aksine menfi dürtülerimizi tetikleyip ortaya çıkarır.

Anadolu tabiri ile kalıbı kadar deriz ya, her birimizin kalıbı vardır, fıtratı, formatı vardır. İnsan için azlık, yokluk nasıl sıkıntı sebebi ise aşırılık da sıkıntıdır. İnsan aklıyla düşünüp yüreğinden geçen aşırı sevgi hissiyatını duyumsuyorsa dahi karşısındakine seviyeyi abartmadan zerk etmeli, aktarmalı ki, ölçü kaçmasın, denge bozulmasın. Nasıl yani, çok sevmeyelim mi diye algıladıysanız tam olarak, bütün olarak mesajı alamadınız, önerdiğimi bilemediniz demektir. Kişi partnerini bulmuş ve seviyeli bir sevgi birlikteliği oluşturmuşsa, tarafların sevmeyi ve sevilmeyi öğrenme ve yansıtma halleri yine o sevdanın ortaklarınca çığırından çıkmadan, mübalağa etmeden, gereğince ortaya dökülmeli ki keyfi çıksın, mutluluk daim olsun.

=Sevgi dolu, mutlu ve yarınlarımızdan coşkulu ve umutlu bir hayatın sahibi olmak her birimiz içinde hepimiz içinde muazzam değil mi? Beklenti güzel ama hayatlarımıza geçirip yaşamak imkânsıza yakın. İnsanız ve akıl sahibiyiz, yaşadığımız çağ gereği tıp biliminin mental dallarında ki bilgili ve yetkililerinden bilgi alıp kendimizi tedavi ettiriyoruz. İnsanın vücut olarak, organlar ve dokular görev yapmaz ya da eksik kaldığı hallerde nasıl tedaviye koşup çareler arıyor isek, ruhsal yapımızda bozukluk ve sapma hallerinin de tıp bilimi içerisinde dalları ve çözüm yolları vardır. İnsanımızın sevme ve sevilme konusunda, tahminim odur ki yeterli ve bilgili değil, varsayım ile mesele yürütülmektedir. Sevme ve sevilmede varsayım yöntemi, deneme yanılma yöntemi kullanılırsa, usulünce sevmeyi başaramadığımız gibi sevmede de başarılı bir grafik çizemeyiz. Türkiye’m de, güzel ülkemde, milenyumdan bu yana evlenmelerin azalması ve yanı sıra boşanma, ayrılmalarında zirvesinde yaşanması bu sebepledir. Bilmiyoruz, en kötüsü, en berbat olanı da neyi bilmediğimizi, neyi ne kadar, asgari seviyede bilmemiz gerekenleri dahi bilmiyoruz. Hayati ve bilmemiz gerekenleri dahi konuşup ve tartışır halde isek sevme ve sevilme, mutlu bir hayat sürebilmek, başarabilir miyiz?