İlkokul beşinci sınıftaydım. Aydın merkezde bir sınava girmiştim. 1993 Bursluluk Sınavı olsa gerek... Bir soruda, zeyti

İlkokul beşinci sınıftaydım. Aydın merkezde bir sınava girmiştim. 1993 Bursluluk Sınavı olsa gerek... Bir soruda, zeytinin en çok nerede yetiştirildiği sorulmuştu. Ege ile Marmara şıkları arasında kalmıştım.



Bursa’nın zeytinciliğini, Edremit Körfezi’nin idari olarak Balıkesir’e bağlılığını (Balıkesir’in de Marmara’da olduğunu) göz önüne alarak, soruya, Marmara Bölgesi yanıtını vermiştim.



Bursluluk Sınavı bitti, hepsi başka bir köyden toplanmış, gürültülü arkadaşlarla bindik arabaya, eve geldik.



1923 doğumlu, çok derinlikli kitaplar okuyan, Takvim-i Ragıp ajandalarına notlar yazarak, kısa yazılar kaleme alarak hayatını devam ettiren dedeme, zorlandığım sorudan bahsettim.



Hiç tereddüt etmeden cevabın Ege Bölgesi olduğunu söyledi dedem. Bunun için hem bana teessüf ediyordu hem de alaylı bir şekilde gülümsüyordu. Biraz araştırınca (sanırım okuldaki Ana Britannica’ya baktım) dedemin dediği ortaya çıktı.



Dedem, “Oğlum sen, Aydınlısın, zeytinin içinde doğup büyümüşsün, kalkıp zeytinin en çok hangi bölgede yetiştiğini bile bilmiyorsun. Nasıl okuyacak büyük adam olacaksın sen?” diye kendi söylemiyle istihza etmişti benimle.



O günden, vefat edinceye kadar, ne zaman koşup, “Parasız yatılı sınavını kazandım, takdirname aldım dede, ödülümü hazırla. Müjde dede, ek kontenjandan üniversiteyi kazandım,” diyerek muştuladıysam karşılığında dedemden şu cevabı aldım:



“Hadi canım sende, bir zeytin sorusunu bile bilemedin sen.”



Dedem doğru söylüyordu ama ben o soruyu esasında doğru yorumlamıştım. Sadece Edremit Körfezi’nin Kuzey Ege diye anılması kafamı karıştırmıştı.



Ama dedemin gözünde, Aydınlı olup zeytin sorusuna Ege Bölgesi yanıtını veremeyen ilk çocuk olarak tarihe geçmiştim.



Türkiye’nin ağaç ve mahsul olarak en çok yoğunlaştığı yerlerden biri Kuzey Ege...



Her ne kadar son yıllarda yaşanan iklim değişikliğinden ve tam, tozlama zamanında yağmur yağmasından dolayı, yöre insanının tabiriyle ağaçlar az mahsul bağlamaya başladıysa da gene yiyecek yağ çıkıyor.



Zeytin hasat günlerinde ortalığın düğün alayı gibi olmasını, bazı yerlerde festivaller yapılmasını göz önüne alırsak, mahsul vermek için var güçleri ile çalışıyor, yılmaz zeytin ağaçları…



Zeytin, bütün ağaçların ilki… Tahammülkâr, anaç, fedakâr... Adeta tarihle yaşıt... Dört kitapta da adı geçer… Yaratılış ve kuruluş efsanelerinde, Yunan, Mısır mitolojisinde yer alır.



Tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı, bolluğun, bereketin, adaletin, vücut sağlığının, esenliğin, onurlu bir yaşam sürmenin, başarının, refahın, bilgeliğin, arınmanın, kutsanmanın ve daha başka insanlık için önemli olan erdem ve değerlerin sembolüdür



Eski devirlerden beri, zeytin dalı barış, kardeşlik ve sevginin de simgesi... “Zeytin dalı uzatmak” deyiminin telaffuz etmesi bile güzeldir, adeta insana huzur verir.



Aydın’da, Nisan’da zeytin işlediğimizi bilirim ben. Eskiden Kuzey Ege’de de yılbaşından önce zeytin çırpılmazmış, hatta bekçiler bunu konuyu denetlermiş, şimdi ise her şey sonbaharda gelip geçiyor.



Hasat mevsiminde pikniğe gider gibi gidilir zeytine. Ellerde sırıklar, makineler, yeni nesil aparatlar, tenteler, su bidonları, ekmek çıkınları… Zeytin silkelemek/çırpmak da ayrı bir maharet ve beceri ister. Öyle ağacın karşısına geçip dalların alın çatısına vuramazsın.



İç tarafından öyle, yolunu yordamını bilerek, şefkatle ve sevgiyle, dalları kollayarak sallarsın sırıkları, sonraki yıl bitecek olan mahsul gözlerini zedelememek, muhtemel sürgünleri fazla yaralamamak için itinalı davranmalısın.



Çırparken oraya buraya serpen tanelerde devşiriciler tarafından toplanır. Sonrası malum… Bir sürü emek ve gayretten sonra sofralarımızı süsler yağlar ve sofralık zeytinler...



Ne kadar yorucu olursa olsun, zeytin silkelemek başkadır. Mevsim sonbahar ya da kış olsun, hava yağmurlu değilse, zeytin işlerken kuş cıvıltıları, sırık, insan ve tente seslerine karışır gider.



Ne kadar bîhuzur olursan ol o gün, akşamüstü bahçeden gelirken memnun ve baysal olursun.



Bu sene deneyin, örneğin hiç tanımadığınız insanlara yardım edin, bunu yapamazsanız, en azından çalışanları seyredin. Zeytin ağaçlarının içinde olmanın, toplamanın, çırpmanın insanın ruhunu dinlendirdiğini ve tedavi etkisi yaptığını göreceksiniz.



Ben ne zaman mutlulukla zeytin işleyenleri görsem, dedemin sözünü hatırlar ve gülümserim.



“Hadi canım sende, bir zeytin sorusunu bile bilemedin sen.”