Trump’ın ilk başkanlığında da söylediği, seçim öncesinde dillendirdiği Çin’e karşı ticaret atakları bütün hızıyla başladı. Ertesi gün değiştirmek zorunda kaldığı öyle kararlar alıyor ki kendisi dahi değerlendirmeye yetişemiyor. Bununla beraber bu savaşı sadece Trump’a bağlamak büyük yanlıştır. Zira Çin’i siyasi ve askeri çevreleme, Amerikan stratejilerinin Trump’ı aşan temellerinden biri haline gelmiştir.
Çin’e karşı ABD, Hindistan, Japonya ve Avustralya’nın Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nun oluşumu 2008’de başlamıştı. Trump bunu Çin ile rekabette çevreleme stratejisinin aracı olarak ön plana çıkardı. Gerek diğer ABD başkanlarının gerekse belirtilen ülkelerin saldırganlığa varan Çin yayılmacılığına karşı işbirliği arayışları gündemden düşmemiştir.
AUKUS, Biden döneminde Avustralya, İngiltere ve ABD arasında oluşturulan, hedefte Çin’in bulunduğu siyasi ve askeri bir gruplaşmadır. Biden ve öncesinde Çin’e karşı direnç noktası Hong Kong olduğu halde 2025 itibariyle bu cephe kısmen kaybedilmiştir. Son savunma hattı Tayvan olup belirtilen gruplaşmalar yanında Filipinler, Malezya, Endonezya ile diğer bölge ülkeleriyle birlikte Çin istilasına karşı mevziler güçlendirilmektedir. Özellikle civardaki ülkelerle deniz alanları uzlaşmazlıkları, Çin’in yapay adacıklar inşasıyla üsler açması, komşuları aleyhine sürekli genişleyen deniz alanları iddiaları ABD, İngiltere ve Avustralya’nın da desteği ile başta Hindistan, Japonya ve Güney Kore olmak üzere bölge ülkelerinin içinde olduğu geniş bir savunma gruplaşmasını ortaya çıkarmıştır. Bununla beraber Çin’in bu ülkelerle ekonomik ve teknolojik ilişkileri organik bağımlılık haline geldiğinden siyasi ve askeri hedeflere ulaşmak için bu bağlara yönelik kılıçlar savrulmaktadır.
Genel hatlarıyla Çin ve ABD kutuplaşmasında kritik aktör, Rusya’dır. Rusya’yı Çin’e karşı kullanma stratejisi, sadece Trump’a ait olmayıp hemen her dönemde bunun izlerini görmek mümkündür. Esasen Rus stratejistler de Çin ile işbirliğinin taktik olduğunu, gerçekte Rusya için en büyük tehdidin Çin olduğunu her fırsatta dile getirirler. Rusya-Ukrayna savaşlarında Pekin, Moskova’nın en büyük istinatgâhı olmasına karşın başta Türkistan, Kafkasya ve Afrika başta olmak üzere birçok alanda Çin ve Rusya’nın masa altı tekmeleşmeleri sürmektedir. Kırım’ın Rusya’nın hakkı olduğuna dair son Beyaz Saray açıklamaları, ABD müesses nizamının uzun süredir olgunlaştırdığı politikaların servisinden ibarettir.
ABD-Çin, 2024 ihracat-ithalat rakamları 143,5 milyara 438,9 milyar dolar, ABD aleyhinedir. Yani ABD, Çin’den yaklaşık 3 alırken 1 satabilmiştir. Aynı yıl Türkiye-Çin rakamlarına bakılırsa 3-45 milyar dolar, yani 1-15 Türkiye’nin aleyhinedir. Belirtmek gerekir ki ABD’nin Çin’den aldığı ürünlerin önemli bir kısmı yine ABD firmalarının Çin’de ürettikleridir. Türkiye’nin ise Çin’den aldıklarının önemli bir kısmını, kendi fabrikalarını kapatıp insanları işsizliğe mahkum ederek tekstil, kırtasiye, oyuncak, inşaat, mobilya vs. tüketim malzemeleri oluşturmaktadır. Hatta bu kalemler arasında Türkiye’deki üreticinin zararına satmak zorunda kaldığı, bu yüzden tarım alanlarının önemli ölçüde boş kaldığı pirinç ve diğer tarım ürünleri de bulunmaktadır. Öte yandan Çinli firmaların kâr transferi, vergi kolaylığı, Çin’den ucuz işçi getirme dahil önemli teşvik ve desteklerle Türkiye’de kurduğu tesislerde üreterek iç piyasaya sürdükleri ürünler bu kalemlerde yer almamaktadır.
Çin’den ithalata yetkili kılınan firmalar üzerinden gittikçe genişleyen Çin zenginleri sınıfı ortaya çıkmıştır. Ülkemizde fabrikalar kapanıp milyonlar işsiz kalırken her fırsatta Çin ile ilişkilerin faziletinden bahseden bu ayrıcalıklı kesim aynı zamanda medyada ve akademide bu istilacı gücün borazanlığını yapmakta, yaptırmaktadır. Dünyada Türkiye çapında olup bu derece ticaret dengesi aleyhinde olan başka iki ülke bilinmemektedir. Mesela İtalya-Çin dengesi yaklaşık dört kat İtalya aleyhine dönünce sözleşmeler iptal edildi, radikal tedbirle alındı. Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırımı, her türlü ekonomik ilişkiyi kesmenin hukuki temeli olduğu gerçeği ayrı bir konudur.
Trump, Çin’e karşı ticaret kılıcını çekerken yakın çevresindeki iş insanlarının baskısıyla bir miktar geri adım atabilmektedir. Bununla beraber önemli ölçüde ok yaydan çıkmış olup şimdiden Çin limanlarından ABD’ye gemi sayıları azalmaya başlamıştır. Birçok şirket fabrikasını Hindistan, Meksika, hatta ABD’ye kaydırma işlemlerini başlatmıştır. En iyi ihtimalle Çin’in ABD’ye ihracatının yüzde on azalmasının dahi küresel ticaret dengeleri açısından önemli sonuçları olacaktır. Elbette bunun Türkiye’ye de etkisi olacaktır.
“ABD, Çin yerine Türkiye’den ithalatı artıracak böylece Türkiye’nin dış ticaret dengeleri iyileşecek” söylemleri kulağa hoş gelse de temelsiz kalmaktadır. ABD’nin Çin’den ithal ettiği hangi ürünleri Türkiye’den alabileceği, ülkemizde bunların üretim ve stoğunun olup olmadığı, diğer alternatiflerin durumu soruları havada kalmaktadır. En büyük problem ise ihracatın biraz artmasıyla enflasyonun şaha kalkacağıdır. Çünkü ülkemizde fazla üretimi stoklayacak, destekleyecek, üreticiyi koruyacak bir mekanizma, politika bilinmemektedir. Bilakis fiyatı artan ürünlere kolay yoldan ihracat yasağı getirilerek üretici ile tüketici arasındaki fiyatı ona katlayan mekanizmalar değil de alın terinin yarısını dahi alamayan üreticiler cezalandırılmaktadır.
Bu süreçte en önemli unsur ise Çin’in elinde kalan en iyi ihtimalle yüzde onluk üretim fazlasıdır. Fiyat teorisi kapsamındaki hesaplamalara göre arz aynı kaldığı halde ürün talebinde yüzde onluk daralmanın sonucu, fiyatlar yüzde ondan çok daha yüksek oranda düşebilmektedir. Yani ülkemizde binlerce fabrikanın kapanmasına yol açan ucuz Çin ürünleri çok daha fazla ucuzlayacaktır. Rekâbet üstünlüğümüz olan Avrupa pazarları da kaybedilebilecektir. İşgücü de ucuzlayacağından daha fazla firma fabrikasını Çin’e taşıma kararı alabilecektir. Çinli girişimciler üretim tesislerini Türkiye’ye taşıyabilecektir. Ancak öncekilerde olduğu gibi hazır tesisler ile işçiler Çin’den gelecek, yerli üreticinin ulaşamadığı teşvikler verilecek, Çin kolonileri artacak, kârlar ise sözleşme gereği Çin’e transfer edilecektir. Bu gerçekler ışığında ABD-Çin ticaret savaşları, Türkiye ekonomisini hedef alan yeni darbeler anlamına gelmektedir.
twitter.com/alaeddinyalcink