Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan, GKRY’ni tanıyarak büyükelçi atamaktadırlar. Kazakistan ve Özbekistan, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) kurucu üyesi olup Türkmenistan ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) gibi gözlemci üyedir. Buna rağmen gerek Türkiye dışındaki kurucu üyeler Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gerekse diğer gözlemci üyeler Türkmenistan ve Macaristan, KKTC’yi tanımamışlardır.

Bu süreçte GKRY’nin Yunanistan ile birlikte elbette başarısı bulunmaktadır. Türk diplomasisinin başarısızlığının telaffuzu sakıncalı olsa da Rumların hakkını teslim etmek gerek. Türkiye açısından sorunun temelinde TDT bulunmayıp fakat örgüt bünyesinde ve ikili ilişkilerde ihmal, yetersizlik, hatta bazı örneklerdeki gibi kasıt söz konusudur.

Bu hazin gelişmeden dolayı, daha 1992’de “Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi”yle örgütleşme sürecine giren Nahçivan Antlaşması ile kurulan TDT’nı suçlamak, örgütün varlığını sorgulamak kesinlikle yanlıştır. Buna karşın üç Türk cumhuriyetinin KKTC’ni değil de GKRY’ni tanımalarından dolayı eleştirileri, sanki TDT’na yönelmiş gibi okumak da çirkindir.

Uluslararası hukukta “tanıma”, devletin varlığı için temel şartlardan olmadığı halde uluslararası arenada son derece önemlidir. Türkiye’nin tanımadığı GKRY vatandaşları ülkemize giremezler. Daha önemlisi ekonomisi önemli ölçüde deniz taşımacılığına dayanan GKRY bayraklı gemiler limanlarımıza giremez, uçakları havaalanlarımızı kullanamazlar. KKTC vatandaşları ise, Türkiye dışındaki ülkelere giremez. Bunun yerine KKTC Türklerinin bir kısmı TC pasaportuyla diğer ülkelere gidebilmektedir. Önemli bir kısmı ise GKRY pasaportuyla, AB vatandaşı statüsüyle birçok ülkeye, vizesiz girebilmektedir.

GKRY’nin tanınmasının önemli olmadığını savunanların tarih ve hukuk bilgisi konusunda problemleri bulunmaktadır. Daha da ileri gidip yakında GKRY’nin ekonomik darboğaza girerek KKTC’ye katılacağını savunan akıldâneler de görüyoruz. Çünkü GKRY, ekonomik sıkıntılardan dolayı AB’ye yük oluyormuş! Kıbrıs’ta iki kesimin ekonomik seviyesi konusunda bir anektod: Türk kesiminde yerli Kıbrıslılar, ev/bahçe işlerinde düşük ücretle göçmen Türkleri istihdam ederler. Kendileri ise yaklaşık on kat ücretle Rum kesimindeki ev/bahçe işlerini yaparlar.

Uluslararası sözleşmelerle tanıma arasında bazen girift durumlar bulunabilmektedir. Mesela Türkiye tanımadığı GKRY’nin tam üye olduğu AB ile Gümrük Birliği içerisindedir. Ancak bu birlik, GKRY’nin AB üyeliğinden önce gerçekleşmiştir. Mesela Antarktika’nın bir bölgesi Avustralya’nın Tazmanya Eyaleti’nin parçasıdır, Avustralya egemenliğindedir. Halbuki Avustralya, sözleşmeye şerh koyarak Antarktika’nın hiçbir ülke egemenliğinde olamayacağı sözleşmesine taraftır.

AB, SSCB dağıldıktan sonra Türkistan cumhuriyetlerine önemli yardımlarda bulunmuştur. TACIS olarak başlayan teknik yardım projesi sonucu kurulan TRACECA, Bakü merkezli uluslararası örgüt olup AB’den Kırgızistan’a büyük bir ulaşım sistemidir. Çin’in Kuşak-Yol projesi ise ilgili devletle doğrudan sözleşmelerle oluşturulan böylece hemen her ülkede Çin egemenliğine girme tehlikesi bulunan alanları yönetme stratejidir.

AB ile Türk cumhuriyetleri arasındaki ticaret hacmi elbette önemlidir. 4 Nisan’da Semerkant’ta toplanan zirvede yeni işbirliği projeleri imzalanmıştır. Türk cumhuriyetlerinin AB yatırımlarına elbette ihtiyacı var. Ancak AB’nin bu coğrafyadan enerji ithaline ihtiyacı daha fazladır. Rusya-Ukrayna savaşından sonra bunun stratejik önemi daha da artmıştır. AB’nin petrol ihtiyacının %13’ü bu bölgeden karşılanmaktadır. Doğalgaz konusu çok daha önemlidir. Bölgedeki nadir elementlerin araştırılması ve işletilmesi girişimleri ise taraflar için hayati önemi haizdir.

Belirtilen gerçekler ışığında üç Türk cumhuriyeti, mecburen/mecburiyetten GKRY’ni tandığı iddiası havada kalmaktadır. GKRY’nin Rusya’nın birçok bakımdan dünyaya açılan penceresi olduğu, dolayısıyla Rusya ile organik bağlardan dolayı tanımak zorunda kaldıkları iddiaları da kabul edilemez. Çünkü SSCB 34 yıl önce dağılmış olup böyle bir zorunluluk gündeme gelmemiştir. Buna karşın KKTC’nin TDT’na gözlemci üye olarak kabulü, GKRY ve Yunanistan tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Yani son gelişmeler üzerine bazı akademisyenlerin dahi dillendirdiği gibi “bunun ne önemi var?” tembelliğini tercih etmemişler, arka kapı diplomasisini, AB üyeliği avantajını sonuna kadar kullanıp bugünkü sonuca ulaşmışlardır.

KKTC, ilan edildiği gün Pakistan ve Bangladeş tanıma sürecini başlattığı halde bunun taktik olduğu gerekçesiyle durdurulmuştur. GKRY’nin AB üyeliğinden sonra Türkiye müzakere şartlarını imzalamakla bir kere daha aldatılmıştır. Geçen süre zarfında taraflar arasında nice müzakereler yapılmış, Türk tarafına azınlık statüsü vermek isteyen Rumlar her seferinde zaman kazanmış, fakat her fırsatı değerlendirmişlerdir. Her müzakereden önce Türkiye’nin “bu son fırsat, aksi takdirde KKTC’nin tanınması için harekete geçiyoruz” çıkışları blöften ileri gitmemiş, yalama yapmış, çünkü ciddi bir adım atılmamıştır.

Başta Pakistan ve Bangladeş olmak üzere sadece THY’nın uçtuğu ülkelere bir diplomatik misyon mesajı ile KKTC’nin tanınması yolunda bir girişim bilinmemektedir. Çift taraflı akademik toplantılar, KKTC’nin de katıldığı sivil toplum kuruluşları etkinlikleri ve medya üzerinden tanıtım ve aydınlatma faaliyetleri görülmemiştir. Her ülkedeki büyükelçiliğimizin dahi yeterli bir dosya ile ilgilileri aydınlatma ve talepleri konusundaki girişimlerini duymadık. Yapılan her faaliyetten haberimiz olması mümkün değil ancak bu tür etkinliklerin kamuoyu oluşturma boyutu da söz konusudur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Akritas soykırım kararnamesine, Nikos Sampson darbesine, KTFD’nden KKTC ve Annan Planı’na yüzlerce dosyadan oluşan gelişmeleri özetleyen akademik/medyatik etkinliklerden elbette medya, akademi ve kamuoyu haberdar edilmeliydi. Ermeni soykırım iddiaları konusunda da gerek akademik kadroların gerekse diplomatik misyonun kâhir ekseriyeti korkunç derecede bilgisiz/ilgisiz olmasına rağmen bu alanda son derece tutarlı ve başarılı girişimlerle daha önce alınan tanıma kararlarını iptal ettiren temsilcilerimizi saygıyla selamlıyoruz. Kıbrıs konusunda da görevlerini yerine getiren diplomatlarımızın olduğunu tahmin ediyoruz. Ancak merkezin plan ve programı dahilinde hedef ülkeler nezdinde çok yönlü bilgilendirme, tanıtım ve dostluk temelli talepler konusunda girişimler bilinmemektedir. Üç Türk cumhuriyetinin GKRY’ni tanımaları sadece Rum tarafının gayretiyle olmayıp Türk tarafının dolaylı desteğiyle gerçekleşmiştir.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink