Türkiye, dünyanın üç kıtası Asya, Avrupa ve Ortadoğu’nun tam göbeğinde yer alarak tarih boyunca büyük güçlerin ilgisini çekmiştir. Öyle ki, bu ilgi bazen dostane bir iş birliği değil, “sen burada ne yapıyorsun?” tarzı müdahalelerle kendini göstermiştir. Özellikle ABD için Türkiye, NATO ittifakında kritik bir müttefik olmanın yanı sıra enerji koridorları ve küresel güç dengesi açısından adeta bir strateji laboratuvarıdır. Ama ABD’nin bu laboratuvarda bazen deney tüplerini devirip yangın çıkardığı bir gerçek!

CIA ve Türkiye İlişkisi: Dost mu, Yoksa Misafir Korkusu mu?

CIA, ABD’nin “küresel strateji uygula ve gerekirse boz” anlayışıyla Türkiye’de faaliyet göstermektedir. Bu operasyonlar genelde “Türkiye’ye bakıyorum ama çıkarımı düşünüyorum” temalı olmuştur. Ekonomik baskılar, siyasi müdahaleler ve istihbarat çalışmaları derken, ABD bazen Türkiye’yi kendi oyununun piyonlarından biri olarak görmüştür. Hele ki PKK kartı… 40 yıldır bu kart, masada adeta joker gibi kullanılmaktadır. Arada da TUSAŞ saldırısı tarzı girişimlerle "sen kiminle dans ediyorsun?" mesajı verilmektedir. Ya öncesinde bu millete yaşattırılanlar. Eşref BİTLİS suikastı, Muavenet’in vurulması… daha niceleri.

Soğuk Savaş döneminde ABD, Türkiye’yi Sovyetler Birliği’ne karşı “bizim mahallede güçlü bir komşu” olarak konumlandırmış ve NATO üyeliğiyle bu komşuluğu pekiştirmiştir. Ancak bu komşuluk, “kapı zilini çal ama evime girme” türündendir. 1980 askeri darbesinden sonra da ABD’nin desteği, darbecilerin ABD çıkarlarına uygun hareket etmesi şartına bağlanmıştır.

Enerji Koridorları: Boru Hattı mı, Satranç Tahtası mı?

Enerji açısından Türkiye’nin konumu, ABD’nin iştahını kabartırken, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a verilen destekle “böl ve yönet” politikasına dönmüştür. Hele ki Balyoz ve Ergenekon davaları, Türk Deniz Kuvvetleri’nin direncini kırma girişimlerinin adeta turnusol kağıdı olmuştur. ABD’nin PKK/YPG çabası! Bu terör örgütlerini "barış güvercini" gibi sunarken, Türkiye’nin sınır güvenliği tehdit altına alınmıştır. Bebek katilleriyle yapılan bu iş birliği, ABD’nin pragmatizmine “pes” dedirten türdendir.

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, hele ki darbe lideri terörist başı Fetullah Gülen’in ABD’de yaşayıp iade edilmemesi. İlahi adalet sonunda tecelli etti Fetö lideri öldü ama ya ABD’nin Gülen’i teslim etmeme inadı.  CIA’nın sosyal medya ve STK’lar üzerinden algı operasyonları ise işin “kreatif” tarafıdır. “Halkı nasıl bölerim?” dersi alacak olan varsa ABD’ye danışabilir.

ABD’nin Türkiye’ye demokrasi ve insan hakları konusundaki eleştirileri, "senin derdin demokrasi mi yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?" dedirten türdendir. Batı medyasının Türkiye aleyhine yaptığı haberler ise tam bir algı cambazlığıdır. Özellikle S-400 ve F-35 meseleleri, ABD’nin “sen benden başka kimseyle oynayamazsın” tavrını göstermiştir. Ama Türkiye, kendi savunma sanayisini geliştirerek “tamam, oynamam ama kendi oyuncağımı yaparım” demiştir.

Türkiye’nin Karşı Stratejileri: "Sen Plan Yap, Ben Yoluma Bakarım"

Türkiye, yerli üretime ağırlık vererek “kimseye muhtaç olmam” mesajını vermektedir. Bayraktar İHA ve SİHA projeleri, bu mesajın en güçlü notalarıdır.

Çin, Rusya ve Katar gibi ülkelerle kurulan ilişkiler, ABD’ye “tek seçeneğim sen değilsin” mesajını iletmektedir. Evet şu an ekonomi konusunu ve bu konuyla ilgili yapılan milli iç politika zafiyetlerini yazmıyorum ama Türkiye, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlara sırtını dönerek kendi ekonomik politikasını yazmaktadır.  Yenilenebilir enerji yatırımları ve nükleer enerji projeleri, bu bağımsızlığın teminatıdır.

ABD’nin Türkiye’ye yönelik hamleleri ne kadar “kontrol edici” olursa olsun, Türkiye’nin bölgesel gücünü artırma çabası devam etmektedir. ABD’nin “dengeleme” politikaları ise her zaman karşısında “denge bozan” bir Türkiye bulacaktır.

Türkiye’nin gelecekteki rolü, yalnızca bölgesel değil, küresel güç dengeleri üzerinde de etkili olacaktır. ABD ile ilişkiler, karşılıklı çıkarlar ve dengeler çerçevesinde yeniden şekillenebilir. Ancak Türkiye, bağımsızlığını koruma ve güçlenme iradesini sürdürdüğü sürece, bu tür baskıların üstesinden gelebilecek bir konumda kalmaya devam edecektir.

ABD ve CIA’nın Türkiye’ye yönelik stratejik, siyasi, askeri ve ekonomik planları, Türkiye’nin bölgesel ve küresel bağımsızlık arayışını kontrol altına almayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), yalnızca savunma mekanizmalarını güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda bu tehditlere karşı aktif bir karşı hamle stratejisi geliştirmiştir. Ancak bu iki istihbarat teşkilatının geçmişteki birbirleriyle olan ilişki ve tarihi sürecine kısa bir göz attığımızda olayların mantığını daha iyi anlayacağız.

 Türkiye'nin NATO'ya Katılımı (1952) Türkiye'nin NATO'ya katılmasıyla birlikte CIA, Türkiye'yi Sovyetler Birliği'ne karşı bir ileri karakol olarak gördü. MİT, bu dönemde CIA ile yakın bir iş birliği içinde çalıştı. Ancak, bu ilişki zamanla bağımlılık haline geldi ve MİT’in bağımsız hareket kabiliyeti sınırlı kaldı.

Türkiye'deki "kontrgerilla" olarak bilinen NATO destekli Gladio yapılanmasında CIA'nin etkisi büyüktü. Bu yapı, MİT’in kontrolü dışında kaldığı için zaman zaman iç siyasi müdahalelere ve karışıklıklara neden oldu.

1971 ve 1980 Darbeleri; CIA, Türkiye’deki askeri darbelerde dolaylı roller oynadı. MİT, bu süreçlerde hem CIA’nin istihbarat operasyonlarından etkilendi hem de kendi içinde bölünmelere maruz kaldı. 1980 darbesi sonrasında ABD’nin dönemin büyükelçisi Paul Henze’nin “Our boys did it” (Bizim çocuklar başardı) dediği iddia edilmiştir. Bu durum, CIA'nin Türkiye'deki siyasi yapıya etkisini göstermektedir.

1980'lerde Ermeni terör örgütü ASALA’ya karşı MİT’in yürüttüğü operasyonlarda CIA'nin tutumu zaman zaman sorun yaratmıştır. CIA, Ermeni diasporasına yakın bazı gruplarla çalışırken, MİT ASALA’yı yok etmek için sert önlemler almıştır. Bu süreçte iki teşkilatın çıkarlarının çatıştığı durumlar yaşanmıştır.

1980’lerden itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde, ABD’nin (ve dolayısıyla CIA’nin) PKK’ya verdiği olağan dışı destek MİT ile CIA arasındaki ilişkileri gerdi. Özellikle ABD'nin Irak'taki Kürt gruplarla yakın çalışması, MİT tarafından dikkatle izlenmiş ve zaman zaman engellenmeye çalışılmıştır.

11 Eylül 2001 saldırılarından sonra terörle mücadele kapsamında CIA ve MİT arasında daha yakın bir iş birliği dönemi başladı. Özellikle Ortadoğu’da El Kaide ve diğer terör örgütlerine yönelik operasyonlarda iki teşkilat arasında bilgi paylaşımı ve koordinasyon artmıştır. Ancak, bu dönemde de MİT ve CIA arasında örtük çıkar çatışmaları yaşandı.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında, FETÖ’nün ABD’deki varlığı ve CIA ile bağlantıları MİT ile CIA arasındaki gerilimi artırmıştır.

Suriye iç savaşı ve Irak’taki istikrarsızlık, MİT ile CIA arasındaki rekabeti yoğunlaştırdı. Türkiye’nin sınır güvenliği ve YPG’nin ABD tarafından desteklenmesi, CIA ile MİT’in farklı amaçlar güttüğü kritik bir alana dönüştü. Bu yüzyılın ortasından itibaren yan yana bazen de yüz yüze karşı karşıya kalmışlardır. Ülkemizin milli menfaatleri gereği Milli İstihbarat Teşkilatımızın kendi alanında en iyiyi ve en doğruyu yaptığına özellikle bağımsız bir kurum olma yolunda kararlı adımlar attığına inancımız tamdır.

ABD ve CİA oyunlarına MİT’in karşı tedbirleri inceleyip biraz içimizi rahatlatalım.

1. Stratejik İstihbarat Operasyonları

MİT, ulusal güvenliği tehdit eden dış istihbarat faaliyetlerini engellemek için proaktif operasyonlar yürütmektedir. Özellikle CIA ve diğer yabancı istihbarat servislerinin Türkiye içinde ve çevresindeki faaliyetleri sürekli izlenmekte, önleyici adımlar atılmaktadır. Kritik kurumlarda yabancı ajanların sızmasını engellemek için kapsamlı güvenlik taramaları yapılmaktadır. Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz gibi kritik bölgelerde MİT’in saha operasyonları, ABD destekli unsurların etkisizleştirilmesini sağlamaktadır.

2. Teknolojik İstihbarat Yetkinliklerinin Artırılması

Modern istihbarat savaşları, teknolojik üstünlük gerektirmektedir. MİT, siber güvenlik, sinyal istihbaratı (SIGINT) ve elektronik istihbarat (ELINT) alanlarında kapasitesini artırmıştır. MİT, yabancı kaynaklara bağımlılığı azaltarak yerli yazılım ve donanım projelerini desteklemektedir. Bu sayede dış müdahalelere karşı güvenlik sağlanmaktadır. CIA’nın iletişim dinleme girişimlerine karşı gelişmiş kriptolama yöntemleri geliştirilmiştir.

3. Algı Yönetimi ve Psikolojik Operasyonlar

ABD’nin medya ve algı yönetimi stratejilerine karşı, MİT kendi psikolojik operasyon kabiliyetlerini artırmıştır. Türkiye’nin tezlerini savunan medya kanalları desteklenmekte ve yanlış bilgilere karşı hızlı bir şekilde doğru bilgiler sunulmaktadır. Sosyal medyada yabancı manipülasyonları tespit etmek ve dezenformasyonu engellemek için özel ekipler oluşturulmuştur.

4. İttifak ve Ortaklık Politikaları

MİT, dost istihbarat servisleriyle iş birliğini güçlendirmekte ve alternatif ittifaklar oluşturmaktadır. Özellikle Rusya, Katar, Pakistan ve Orta Asya ülkeleriyle kurulan istihbarat ortaklıkları, ABD kaynaklı tehditlere karşı denge unsuru sağlamaktadır.

MİT, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde kilit bir role sahiptir. Proaktif stratejilerle CIA ve diğer yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye’ye yönelik tehditlerini etkisiz hale getirmekte ve Türkiye’nin stratejik hedeflerine ulaşmasına katkı sağlamaktadır. Türkiye’nin MİT üzerinden geliştirdiği karşı tedbirler, sadece savunma eksenli değil, aynı zamanda stratejik bir vizyonla hareket eden kapsamlı bir yaklaşıma dayanmaktadır. Bu yaklaşımla, Türkiye, hem bölgesel hem de küresel sahnede kendi çıkarlarını koruyacak güçlü bir duruş sergilemeye devam etmektedir ve bundan sonrada edeceğine inancımız tamdır.