Neredeyse 2 yıldır sinemalardaki sessizlik Cuma günü bozuldu. Çocuk yaşta gelin, anne olan, çocukluğunu, gençliğini yaşayamamış Dilberay’ın filmi vizyona girdi. Ben filmi galada izledim. Pandemi hayatımıza girdiği günden beri ilk kez bu kadar kalabalık bir galaya şahit oldum. Sinan Akçıl, Melek Mosso, Gökhan Türkmen, Yılmaz Erdoğan, Haluk Levent ve birçok ünlü isim galaya akın etmişti....

Dilberay’ın hayat hikayesini birçok kez okuduk, Dilber Ay hayattayken gözyaşlarına şahit olduk. Türküsüyle, sesiyle kendini sıfırdan var etmeye çalışan bir kadının başarısını takdir ettik. Kaybolan gençliğine, hiç olan çocukluğuna, yaşayamadığı anneliğine içimiz parçalandı, ama vazgeçmeyişiyle, hayata tırnaklarını geçirişiyle gurur duyduk. Beyazperde de izleyince, tüm o yaşananlara canlı canlı tanık olunca gözyaşlarımız sel oldu. Hem Dilberay’ın yaşadıklarını hem de tüm bunları yaşayıp kurtaramadığımız, sesini duyamadığımız küçük kız çocuklarının acısını hissettik. Dilberay türkülere hem nefesiyle hem de direnişiyle hayat veren bir kadın. Bir hayata binlerce hayat sığdırmış, her seferinde düştüğü yerden kendi kalkmış, acılarına tutunmuş, elinde neyi var neyi yoksa alınmış ama vazgeçmemiş... 

“Coğrafya kaderdir” derler bilirsiniz... Biraz coğrafya, biraz aile, biraz çevre bir çocuğun hayattaki hamurunu var ediyor. O hamurun içine ne eklenirse öyle şekil almaya başlarsınız. Sadece tek atımlık bir hakkınız vardır; kurduğunuz hayale tutunmak... Dilberay yediği dayaklara, çektiği işkencelere, hakaretlere, yok sayılmasına rağmen tutunduğu tek hayali türkü söylemekti. O türkü söylediğinde dövdüler, o türkü söylediğinde boynunu zincire vurdular, o türkü söylediğinde saçlarını yerlerde sürüdüler, ama onun içindeki müzik hiç susmadı. 

Bütün film boyunca “artık mutlu olsun Dilberay” dedi herkes. Çünkü hiç doya doya kahkaha atamamıs, acılara bulanmış bir hayat izledik. Göremediğimiz hayatların vicdan azabını çektik. Bir anne düşünün, ama aslında hiç anne olamamış... Çocuklarını o doyuramamış, o büyütememiş, düşüp dizleri kanadığında yaralarını o saramamış. Yarım kalan anneliği, evlatlarının anne hasreti benim yüreğime ok gibi saplandı. 

Film bittikten sonra Dilberay’ın kızları salonda fenalaştı. Büyük kızının “Ne olur ekranı kapatmayın, ben annemi göremeden büyüdüm, biraz daha annemi göreyim” sözleri en az Dilberay’ın kederli hayatı kadar acıydı. Böyle özel bir kadının hayatını beyazperdeye taşıyan Aytaç Ağdağ, Oğuz Sözen ve Özgür Tarı’ya çok teşekkür ediyorum... Dilber Ay gibi güçlü kadın hikayelerini izledikçe bizim de hayata olan inancımız daha çok artıyor. Ben filmi izledikten sonra o salondan çıkan herkesin hayatı bir kez daha sorgulayacağına eminim...