Yusuf, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde yaşayan beş çocuklu bir ailenin en büyüğüydü ve en gözü pek olanıydı. Babası Muzaffer’in ilk göz ağrısıydı, onun için ayrıydı Yusuf, henüz ortaokula gidiyordu ama okuldan sonra tarlalarına gider çalışırdı, varsa ilgilenilecek hayvanları onlar için de gerekeni yapardı, okula gitmeden sabah erkenden kalkar hayvanların yemlerini vermeyi de ihmal etmezdi. Muzaffer ise 34 yaşındaydı ve ailesinin geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaya çalışıyordu.
Mayıs ayıydı ve aile tarlalarına ayçiçeği ekimi için hazırlıklara başlamıştı. Yusuf da okul çıkışları varsa yardım edilecek bir şey koşa koşa gelirdi, zaten okulların kapanmasına da az bir süre kalmıştı, tatile girince daha çok ağırlık verebilecekti aile emeklerine. Ve günler böyle akıp giderken o beklenen tatil gelmiş, Yusuf başarıyla okulunu bitirmiş haziranın ortalarına gelmişlerdi ve ayçiçekleri artık 40 cm boylarına gelmişti. Yusuf meraklıydı ve hasada daha yaklaşık üç ay olmasına rağmen tarlasını gezip olası aksiliklere karşı önlem almak istiyordu ve bir gün yine gezerken yerde daha önce hiç tanımadığı bir bitki ile karşılaşmıştı. Arkasına bile bakmadan “Baba, baba, tarlamızda yabancı otlar üremiş, ayçiçeğimize zarar verecek.” diye bağıra bağıra evin yolunu tutmuştu. Muzaffer ise oğlunu gülerek karşılamıştı. Ona göre belli ki yabani otlardı bunlar. Annesi Hatice niyeyse o gece sırılsıklam ter içinde bir rüyadan uyanmıştı. Kalbinde bir sıkışma vardı. İçi içini yemekteydi, sabah namazına daha iki saat vardı. Dayanamadı kaldırdı Muzaffer’i.
“Bey, benim yüreğimde bir sıkıntı var, bizim oğlan bugün öyle geldi ya bunun arkasında gerçekten bir şey olmasın? Akıllıdır Yusuf’um, vardır bir bildiği. Bilirsin az mı başımıza geldi Lice’de ayçiçeği içinde Hint kenevirini gizliden yetiştirenler, gözünü seveyim sen bak şu işe.” dedi. Muzaffer de ikna olmuştu bu duruma, daha hava zifiri karanlıktı, namaza kadar biraz daha uyusam mı diye düşünürken vazgeçti, askerden kalma paltosunu sırtına geçirdi ve yola koyuldu. Hem korkuyordu hem de ya gerçekse ve ben bulursam diye içinde bir heyecan vardı. Tarlasına yaklaşınca bir hareketlilik gördü. Kamuflajlı, birkaçı kadın birkaçı erkek bir grup, ayçiçeklerinin arasına girmiş yerleri kontrol ediyorlardı.
O yıllar devlet yakalarsa ve sen ispat edemezsen, büyük sıkıntıydı bu iş senin için de. Muzaffer bunu mutlaka ispat etmek istiyordu. Pusu da bekledi ve hainlerin gitmesini bekledi. PKK’lılar gittikten sonra bir de gezdi ki tarlasını, gerçekten de ayçiçeklerinin altı Hint keneviri doluydu. Ancak Lice’ye atanan jandarma komutanına hiç güvenmiyordu, çünkü ilçede bir söylenti yayılmıştı ve geceleri Suriyeli kaçakların geçirildiği ya da silah ve uyuşturucu geçişinin olduğu konuşuluyordu. Başından beri güvenmiyordu o komutana. Lice’ye geleli iki sene olmuştu ama iki yıl içinde altına bir komutanın alamayacağı son model bir araba almıştı.
Askerdeki komutanı geldi aklına, arkadaş gibiydiler çünkü Muzaffer o zaman daha 18’indeyken komutanı da 25 yaşında genç bir subaydı. Bayramlarda halini sorar, ara sıra da arardı. O sıralar Yavuz komutan da Malatya’da görev yapıyordu. İçi içini yerken aradı Yavuz komutanı. Yavuz komutan durumu hemen anladı, Lice’de o an bulunan komutanı çok iyi biliyordu. Ve şöyle demişti Muzaffer’e onun hakkında: “Biz ortaokula giderken o başarısız bir öğrenciydi, ailesi de çok fakirdi ama sonra bir baktım ki Kuleli Askerî Lisesi’nde bununla karşılaşıverdik. Nasıl oldu da bu okulu kazanmış ve o spor mülakatlarını geçmişti inanamamıştım. Üstelik futbol oynarken bilirdik bunun bacakları çarpıktı, mülakatlarda bu yüzden elenen çok arkadaşımı bilirim ama bu nasıl girmişti bilmiyordum. Sen benden başka kimseye bunu söyleme ve benden haber bekle.”
İki gün sonrasıydı ve tam tan yeri ağarmaya yakın Muzaffer’in bahçesinde bekliyordu Yavuz komutan birkaç askeriyle beraber ve arkalarında da olaya hemen müdahale edecek bir destek tim vardı. Yine kadınlı erkekli karışık bir ekip ayçiçeklerin altında Hint keneviri kontrolüne gelmişlerdi, hatta bir miktar da hasada başlamışlardı. Yavuz komutan işi anlamıştı, sadece ekibine tek bir işaret yaptı ve PKK’lıların hepsi yere yığılmıştı. Sadece Yavuz komutan en arkadaki gözcüye sıkmayın demişti. Çünkü o, dağdaki PKK lideri, bu işin arkasındakiler ve diğer detayları verecek kaynaktı. Tüm bu bilgilere ulaşılmalıydı. Çünkü bu işin arkasından daha birçok PKK’lı ve bunların deşifre edeceği FETÖ’cüler de tutuklanacaktı. Yavuz komutanı ve ekibini o sabah kahvaltıda ağırladı Lice’de halk, Yusuf’un mutluluğu yüzüne yansırken, babası Muzaffer’in ise omuzları kabarmıştı…
Okuduğunuz bu hikâyeyi beğendiniz mi bilmiyorum ama aşağıda yer alan bilgileri kafanızda daha net canlandırmanız için kurgulamış olduğum hayali bir senaryoydu bu.
Devletimiz için zor bir dönemdi, PKK terör örgütü arkasına FETÖ’yü almış, FETÖ’nün de arkasında CIA ve Amerika. İstedikleri gibi uyuşturucu ticaretini gerçekleştiriyorlardı ve Afganistan’da üretilen uyuşturucuyu Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçırıyorlardı. PKK burada işin başındaki maşaydı, FETÖ ise bu işi gerçekleştiren örgüttü. FETÖ’nün içinde yer alan polis, jandarma ve yargılama sürecindeki savcı ve hakimler de komisyonlarını alarak bu işin yürümesine izin veriyorlardı, yani polis ve jandarma işin geçişini sağlarken, FETÖ’cü savcı ve hakimler de bu işten yakalanan uyuşturucu baronlarını serbest bırakma hükmünü veriyorlardı. Ve takip eden yıllarda artık PKK işi iyice artırmıştı, uyuşturucu Türkiye’de geçiş konumundan üretilecek konuma kadar gelmişti ancak bundan sivil halkın haberi bile yoktu. PKK bu işi gizli gizli yapıyordu.
Çeşitli kaynaklardan yaptığım araştırmalarıma göre Doğu’da ayçiçeği mayıs ayında ekilirdi toprağa. Ancak prosesi çok uzundu ve PKK buna çok hakimdi. Ayçiçeği ekildikten sonra 5-10 günde çıkmaya başlardı,15-20 gün sonra 10-15 cm boya gelir, 25-35 gün sonra 30-35 cm boya gelir, 65-75 gün sonra çiçeklenir ve 85-120 gün sonra ise fizyolojik oluşuma ulaşırdı. 120-130 gün sonra ise ayçiçeği hasat edilirdi, ayrıca yapraklarıyla beraber birbirine çok sık duran bir bitki olduğu için toprak zemin görünmezdi. Bunu bilen PKK ise masum köylülerin tarlalarına ayçiçeği ekildikten bir ay sonra girerdi çünkü ayçiçeği 30-40 cm boya ulaşmış olurdu ve toprağı kullanmak onlar için elverişli duruma gelirdi. PKK tüm bu bilgiler çerçevesinde Hint kenevirini ekerdi. Marihuana da Hint kenevirinin kurutulmuş baş kısımlarından elde ediliyordu. Esrar ise Hint kenevirinin reçinesinden yapılıyordu. PKK arkasına FETÖ’yü almışken, Doğu’da yetiştiriciliğe başlamıştı bile. Kazancın bir kısmı Kandil’e, bir kısmı FETÖ’ye giderken, bir kısmı bu işin içinde yer alan FETÖ’cü asker, polis, savcı ve hakimlere kalıyordu. Pastanın büyük kısmı da ABD’ye kalıyordu. CIA ise bu işin yöneteniydi. Türkiye’nin Doğu’da PKK’yı bitirmeden önceki en zor dönemleriydi.
Ne mi oldu sonra? Ordumuz Kandil bölgesinde Zergele köyünde uyuşturucu depolarını bombaladı. PKK’nın, dolayısı ile FETÖ ve ABD’nin kazanacağı beş yüz milyon dolardan fazla parayı imha etmiş oldu. Bu olay için Avrupa, “Türkiye sivillere karşı operasyon yapıyor.” dedi.
Oysa devletimiz uyuşturucu depoları ve teröristleri bombalıyordu. Onlar uyuşturucuya ve PKK’ya yapılan her operasyonu durdurmak için algı yaratmaya çalıştılar.
Birlik olmak zorundayız, bu vatan bizlere Fatih Sultan Mehmed’in, Yavuz’un, Kanuni’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve daha birçok atamızın bir armağanıdır. Armağanımıza en iyi şekilde sahip çıkacağız ve devletimizi bölmek isteyenlere, zarar vermek isteyenlere asla fırsat vermeyeceğiz.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.