29 Ekim 1923 de Cumhuriyetin ilanı sonrası, o günün gerçeklerini deha haliyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk kaleme almış ve mektup şekliyle İsmet İnönü’ye göndermiştir. 2023 Türkiye’sinde yaşayan bizler, yurttaşlar 100 yılda neler değişti, neleri pozitif manada değiştirip geliştirebildik, neleri değiştirip geliştiremedik, neler yerinde saydı, gözden geçirmek manasında bu mektubu defaten okuyalım... 30 Ekim 1923’de Atatürk’ün kaleme aldığı mektup… Atatürk’ün kaleme alıp, İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup. Osmanlı’nın bıraktığı enkazın büyüklüğünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ne denli zor koşullarda kurulduğunu göstermesi açısından çok değerli bir belge. “Sevgili Paşam!.. Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzeyini Güneyine, Batısını Doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. (Gözleri kör eden bulaşıcı bir hastalık. EÇ.) Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. (Cumhuriyet bunları yok etti. ) Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun! Gazi Mustafa Kemal.. Okuduklarımıza baktığımızda iki farklı düşünceye kapılabiliriz. Büyük değişimler akabinde gelişimler oldu. Gelişmelerin olması inkâr edilemez ama gelişmelerde ki oyun kuruculuğumuz, bilim ve teknolojide ki payımız nedir? Zaman akışı durmaksızın devam etsin. 1923 Türkiye’si ve geçen bir asır, neleri başardık nelerde geri kaldık sorusu sorulup, geri kaldıklarımıza yoğunlaşmanın ötesinde sistem ve uygulama şeklide, sahip olduğumuz Türk olma, birey, fert olma durumu da, Türkiye cumhuriyeti devletinin görev ve sorumlulukları da günümüz olanakları gözetilerek gözden geçirilmeli. Yoktan var edilen, darmadağın olmuş bir vatan ve üzerinde ki halk, perişan, hastalıklı, fakir bir halk neler yapmış, neleri başarmış. Biz Türk halkı olarak geçen bir asırda neleri başarmamız gerekirken neden gerilerde kalmışız? Çözümleri doğru üretmenin en önemli yanları sorunları doğru ve isabetli belirlemektir. Birlikte günümüze, ana başlıklara birlikte bakalım, sorunlar, günümüz sorunları, geri kalmışlıklarımız belli mi, belirgin mi, ivedi tespitleri yapılıp çözümü için ciddi proje ve atılımlarımız var mı? Kanaatimce atılımlar ve başarıların olması için, yol, yöntem, tarz tespiti de önemlidir elbette ama öncesinde ülke olarak nerelerde konuş nerelerde depar atıp nerelerde durmamız gerektiği konusunda halen hatalar yapıyoruz, halen ezberlerle bilimin ve teknolojinin gerektirdiği gerçekleri görmüyor, göremiyoruz.