Şah İsmail 1487 yılında Erdebil'de doğdu. Asıl adı İsmail, şiirlerinde kullandığı mahlas "Hatayi ve Şah Hatayi" dir. Safevi soyundan gelen bir Türk' tür ve Anası Uzun Hasan'ın torunu Bilki Aka, babası ise Erdebil şeyhi Haydar'dır. 14 yaşında hakimiyeti kurmuş ve kendini Şah ilan etmiş. Araştırmalar derinleştikçe birçok yerli ve yabancı akademisyenler Şah İsmail’in Safevi atalarının yani altıncı atasının Türk kökenli olduklarını apaçık delillerle tespit etmişler.
Safevi sülalesinin kökü Azerbaycan ailelerinden olduğu, Şeyh Sefinin kendisinin de en gencinden, hatta fars illerinde de olduğu sıralarda Türk Piri, Türk oğlu olarak tanındığı orta çağların birçok kaynaklarında tekrar tekrar yazılmıştır.V.V.Bartold Safevi hanedanının Türk kökenli olduğunu belirterek yazıyordu
“Erdebil şeyhleri, kuşkusuz, fars kökenli değil, Türk kökenli idiler”. İ.P.Petruşevski de benzer görüşte olup, Safevi hanedanının aslen Güney Azerbaycan’dan, Erdebil’den olduğunu  yazıyordu ve ilave ediyordu ki, “ilk Safevi şeyhleri Erdebil’de yaşıyordu, onların öz dili Azeribaycan Türkçesi idi”. Sufizmin fransız araştırmacısı Massinyon Sefeviyye tarikatını “Suhraverdiyye derviş topluluğunun Azerbaycan kolu” olduğunu yazıyor. Safeviler devleti’nin kurucusu I. İsmail’in ana dili Azerbaycan Türkçesi olmuştur. O, bu dilde “Hatai” lakabı ile şiirler yazmıştır. Zaten devletin de resmi dili Azerbaycan Türkçesi olmuş, saray halkı, ayrıca devletin askeri ve dini adamları bu dilde konuşmuşlar. 1637 yılında İsfahan’da Safevi hükümdarı I. Şah Sefi ile görüşmüş alman gezgini ve diplomatı Adam Oleari’nin hatıralarında da Safevi sarayında Azerbaycan Türkçesi’nin yeri hakkında ilginç bilgiler mevcuttur. A.Oleari Moskova ve İran  ziyaretlerisonrası eserinde şöyle yazıyor:
“Özellikle, İsfahan’da şahın hizmetinde olanlar daha büyük şevkle Türkçe konuşurlar, onlardan nadiren Farsça kelimeleri işitirsin.”

XVII yüzyılın ikinci yarısında Doğuya seyahat etmiş ve uzun süre Safevi topraklarında keza, İsfahan’da yaşamış fransız gezgini Jean Şarden kendi anılarında yazıyordu:
“Fars dili halkın şiir ve edebiyat dilidir. Saray kodamanları, askerler, büyük (nüfuzlu) adamlar ve zenginlerin eşleri hepsi evde Türkçe (Azerbaycanca) konuşurlar. Çünkü padişah ve hanedan üyeleri tüm nüfusunun dili türkçe olan Azərbaycandandırlar. Arap dili cemaatin din dili olduğu için muhterem sayılır.”
Alman gezgini Engelbert Kempfer de XVII yüzyılın 80-90’li yıllarında Safeviler devletine ziyareti sırasında ülke topraklarında türk dilinin büyük etki alanına sahip olması olgusu ile karşılaşmıştı. O, kendi anılarında yazıyordu:
“…Türk dili saraydan tutmuş yüksek rütbeli ve muteber kişilerin evlerine gibi yayılmış ve sonuçta öyle olmuşdur ki, Şah’ın saygısını kazanmak isteyen herkes bu dilde konuşmaya başlamıştır. Şimdi iş o yere ulaşmıştır ki, başı vücudu için değerli olan herkes için Türk dilini bilmemek suç sayılır. Türk dili tüm doğu dillerinden kolaydır. Türkçe’nin konuşma tarzındaki gurur ve azamet onun sarayda ve saltanat köşkünde tek konuşma dili olmasına yol açmıştır.”
XVII yüzyılın birinci yarısında Doğuya ziyaret etmiş italyan gezgini Petra della Valle de yazıyordu ki, Şah Abbas onu kabul ederken Türk dilini bilib-bilmediği konuda sormuş, olumlu cevap aldıktan sonra “hoş geldi, sefa geldi” söylemişti(A. Azimzadeh). Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim'e yenildi (1514) ve kaçtı. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndü ama, eski gücünü yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini içkiye verdi. Oğlu Tahmasb'ı yerine Atabey olarak bırakarak Tebriz'den ayrıldı. 1524 yılında Azerbaycan'da iken öldü. Cenazesi Erdebil'e götürülerek dedesi Şeyh Safiyüddin'in yanına defnedildi. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir ve Yunus'un izlerini taşır. Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür.
Türk olduğunun en büyük kanıtlarından en önemlisi elbette ki şiirleridir. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir ve Yunus'un izlerini taşır. Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Örnek olarak; ……………………………...
Hatayî der ki ya Gani
Veren Mevla alır canı
Önce kendi kendin tanı
Sonra ele nazar eyle
……………………………….
Şah Hatayi'm eydür Muhammed Ali
Onlardan öğrendik erkânı yolu
Ali Muhammed'dir Muhammed Ali
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Sonuç olarak bir şeyi söylemek isterim ki, Şah İsmail Türk oğlu Türk’tür.